CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Türk Ruhlular; Atatürk Dostları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Ruhlular; Atatürk Dostları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türklük yüce bir ruhtur.. Papa Eftim bunun somut örneğidir.

[Editörün notu: Ebedi olan ruhtur. 
Dinler -ki maddi ilişkileri düzenler- dahil herşey gelip geçicidir ve maddeye aittir.

Türklük, dinler kullanılarak ruhsuz bir ceset demek olan bedene tıkılmak ve kısırlaştırılmak istenmiştir. Göreceğiniz üzere Mübadeleler de bunun bir kanıtıdır.  ]




BÜYÜK TÜRK PAPA EFTİM


" Papa Eftim bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir. " 
-Mustafa Kemal Atatürk


"Ben, her zaman her yerde Türk olduğumu beyan ettim. Bir yabancı Türk dostu olabilir. Fakat benim gibi halis bir Türk’ün, bir yabancı Türk dostu gibi gösterilmesinden incinmemek ve teessüf duymamak mümkün değildir. Bana Türk demeyip Türk dostu diyenleri hiçbir şekilde affedemem! Biz hristiyan Türkler de, bütün milletimizle beraber milli istiklalimize kavuştuk ve şimdi övünüyoruz. Ne mutlu Türk’üm diyene."
- Papa Eftim



Kayseri'deki kongreye katılan Hıristiyan Türk çevreleri Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alırlar, gerekli desteği verirler. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim'e, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir. 


Büyük Taarruzdan önce Ankara'da ilk toplanan TBMM bahçesinde, Atatürk'ün de hazır bulunduğu bir miting sırasında halka seslenen Papa Eftim, İncil'den bir pasaj okur: 

"Düşmanlarımızın herşeyi var, ancak bizim silah ve cephanemiz yok. Fakat göğsümüzde imanımız var, mutlaka kazanacağız. Yaşasın muzaffer Türk Ordusu!


Bağımsız Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol'un babası olan Papa Eftim, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten sonra Atatürk'ün şu sözlerine mazhar oldu: "Baba Eftim, bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir."

Sivas'ta tanışma imkanı bulan Mustafa Kemal, Selçuk Erenerol'a göre 1924 yılında Papa Eftim'den Fener Rum Patrikhanesinin başına geçmesini istiyor. Cemaatin halen dini lideri görevini yürüten Selçuk Erenerol, babasının Atatürk ve arkadaşlarının bu teklifini, "Benden üstün dini ruhbanlar dururken, benim o makamı doldurmam mümkün değil" diyerek geri çevirdiğini söylüyor. Ancak Papa Eftim, Atatürk ve arkadaşlarına Yunanistan'ın göndereceği patriğin özelliklerinin ne olması gerektiği konusunda 11 maddelik bir rapor veriyor. Papa Eftim'in, patrik için birinci şart olarak Yunanistan'da kral taraftarı olması gerektiğini ileri sürmesi dikkat çekiyor. O dönemde Kral taraftarı din adamlarının Yunan Hükümetinden farklı görüşlere sahip olduğu biliniyor. Papa Eftim'in, atanacak patriğin Yunan Hükümetinin kirli emellerine alet olmaması için böyle bir istekte bulunduğu tahmin ediliyor.

Lozan antlaşması sonrası, Atatürk'ün özel izni ile mübadeleden ayrı tutulan Papa Eftim ve 50 kişiyi bulan yakınları önce Ankara'ya getirildiler. Ardından İstanbul'a götürülerek Karaköy yakınlarına yerleştirildiler. 

1964 yılına gelindiğinde Anadolu'da Türk kökenli Ortodoks kalmamıştı. Ancak mübadeleden uzak tutulan İstanbul'da Türk kökenli Ortodoksların sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Üstelik bu insanların büyük bölümü ticaret ve sanatta Müslüman Türklerle kıyaslandığında çok daha zengin durumdaydı.

Yunanistan ve yerli işbirlikçileri Kıbrıs'ta kanlı olayları başlatınca dönemin başbakanı İsmet İnönü, Yunanistan'a iyi bir ders olur niyetiyle İstanbul'daki Rumların sınırdışı edilmesini gündeme getirdi. Papa Eftim İsmet Paşa ile Taşlık'taki evinde görüşerek ikinci bir Lozan faciasının yaşanmamasını istedi. 

İsmet Paşa ile Papa Eftim arasında sert tartışmaların yaşandığı da biliniyor. Ancak İsmet Paşa kararlıydı. Tıpkı Lozan'da olduğu gibi 1964 yılında da insanların kökenine bakılmaksızın, din unsuru dikkate alınıp yaklaşık 70 bin kişi sınırdışı edildi. Selçuk Erenerol'a göre bu rakam 86 bin olup 1520 bini hariç hepsi Türk'tü. Ağırlık kazanan rakam ise 50 bin. Mübadeledeki gibi toplu halde trenlere bindirme değil, tek tek toplayıp sınırdışı etme vardı bu defa.

Papa Eftim Türkiye lehine yaptığı çalışmalardan sonra Yunanistan'da istenmeyen adam ilan edilmişti artık. İstanbul'daki diğer Hıristiyan cemaatlerin aksine Türk Ortodoks Kilisesi mensuplarının Yunanistan'la ilişkileri bugüne kadar düzelmedi. Selçuk Erenerol, babasına Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan'ın yanında yer alması için çok büyük baskılar yapıldığını söylüyor: "Eğer babam Yunanistan'ın istediğini yapmış olsaydı, bugün Atina'da heykeli dikilmiş olacaktı."

.
.

Atatürk'ün Leblebilerini Yürüten Çocuk Hanri

9 Ekim 1937’de Atatürk’ün kıvırcık saçlarını okşadığı ve trenine aldığı 7.5 yaşındaki çocuk, şu an 81'inde ve en geniş Atatürk fotoğraf arşivine sahip. Hanri Benezus 73 yıl önceki buluşmayı anlattı.

Atatürk, Nazilli’de bir basma fabrikası açılşıının ardından Aydın’da çeşitli ziyaretlerde bulunur. Ortaklar’a da uğrar. Onu karşılayan heyette istasyon müdürü, muhtar ve incir kooperatifinin katibi vardır. Katibin oğlu da babasının paçasına yapışarak, ’ben de Atatürk’ü karşılamaya geleceğim der’ ve 73 yıl önceki buluşma gerçekleşir.

Eski iş adamı, yazar ve Atatürk fotoğrafları arşivcisi Hanri Benazus, Banu Güven’le Artı’ya konuk oldu.

Ailesinin kökeniyle ilgili, 500 yıl önce göç ettiklerini bildiğini, ABD’de dönüşü uğramak zorunda kaldığı Fas’ta, ülkenin en varlıklı ailesiyle aynı soyadını taşıdığını öğrendiğini ve onların da Berberi kökenli olduğunu belirten Benazus, "Atatürk ismimi sordu ben de Hanri dedim. Bana niye Ahmet, Mehmet, Mustafa diye sormadı ve ben o gün bu nedenle Türk oldum’ diyerek, 9 Ekim 1973’ü anlattı:

"Atatürk’ün geleceği söylendi ve karşılama heyeti oluşturuldu. Okur yazar olan istasyon müdürü, muhtar ve babam heyetteki isimlerdi. Ağladım, sızladım, babamın eteklerine yapışıp zorla ben de karşılamaya gittim.

Tren geldi ve kendisi indiler. Köylülerin arasına girdi. Ortaklar köylüleri ve civardaki diğer köylerden gelenlere hitap etti. Çocuk aklımla yaptım ki iyiki de yapmışım, babamın elini bırakarak yanına gittim. Atatürk de, o zaman kıvır kıvır olan saçlarımla oynadı ve elimden tuttu. Konuşması bitince beni de trenine bindirdi.

"LEBLEBİLERİ YÜRÜTTÜM"
Terene bindik, kompartımanına gittik, camını açtı ve ben karşısında oturdum. Rakı ve beyaz leblebi getirdiler. O zaman bizim için leblebi çok büyük nimetti. Atatürk kadehini kaldırarak köylülere ‘senin şerefine, senin şerefine’ derken, ben de leblebilerini yürüttüm. Kendisi fark etti ve bir işaretle garson yeni kase getirdi. 2. kase, 3. kase derken benim cepletim dolmuştu.

Ben 27 Mart 1930 doğumluyum ve o zaman 7.5 yaşındaydım. 2. sınıfa gidiyordum. Okulda ve evde hep Atatürk konuşulurdu. Benimle sohbet etti, okulu, öğretmenleri ve eksikleri sordu. Çocuklara çok düşkündü. O kadar ki onların her yaptığıyla ilgilenirdi. Neredeysde her gün ne yiyip içtiğimizi soracak kadar ilgi gösterdi.

"O GÜN TÜRKLÜĞE TERFİ ETTİM"
"Kimin çocuğusun, ne yapıyorsun, babamın işi ne, kaçıncı sınıftasın diye sordu. İşte burada her zaman her yerde anlattığım Atatürk’ün en güzel tarafını gördüm. Adımı sordu, Hanri dedim. Neden Ahmet, Mehmet, Mustafa değil demedi. Bu beni o günden itibaren tam anlamıyla Türklüğe terfi ettirdi. Ben Türküm. Kendimi Türk olarak görüyorum ve artık öyle lanse ediyorum. Başka türlü düşünmem mümkün değil."

‘GECE FOTOĞRAFI YOKTUR"
"Bana özel fotoğrafçısı Cemal ışıksel anlatmıştı. Atatürk’ün gece ve kapalı alanda çekilmiş fotoğrafı yoktur. Ortaklar’a da hava karardıktan sonra gelmişti. O yüzden o güne dair fotoğraf yok. Trablusgarp Savaşı'nda sol gözüne şarapnel parçası gelmişti. O zaman forotğrafların flaşları yoktu ve zamanın tekniğinden dolayı gözleri rahatsız oluyordu."

ATATÜRK'ÜN SESİ
"Son zamanlarda tartışılan bir konu bu. Birkaç kişi daha sordu bana. Onuncu Yıl Nutku'nu dinleyerek büyüyen bir nesilden geldim ben. Oradaki ses kesinlikle Atatürk’ün sesi değil. Tok ve yumuşak bir sesi vardı. O ince ses onun değil. Yeni yayınlanan nutku dinlemedim ve o yüzden bir şey diyemem."

"BİR DEV GÖRMEYE GİTTİM"
"O gün, çocuklukla ilgili bir şey bu, duyduklarımdan hareketle ben bir dev görmeye gittim. Çocuk kafamda düşmanı denize döktü, vatanı kurtardı, cumhuriyeti ilan etti ya, o bir devdi. İlk gördüğümde hayal kırıklığına uğradım; herkesin boyunda normal bir insandı. Bunun yanında bir özelliği vardı. O kalabalığın içinde yalnız onu görüyordunuz. O gün, yanından ayrıldıktan sonra gerçek devliğin ne olduğunu anladım."

FOTOĞRAF MERAKI
"Bir karar sonrası fotoğrafları toplamaya başlamadım. 17 yaşındaydım ve bir Atatürk fotoğrafı aldım. İkinciye rastladım aldım ve almaya devam ettim. İş hayatımda imkanlarım vardı, iki fotoğraf için ABD’ye bile gittim, negatifleriyle birlikte aldım ve döndüm. 17’de başladım, 81’imin içindeyim ve yıllardır topluyorum."

Benazus’un sergisi bugün (10 kasim 2010) Ankara’da açıldı.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...