CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
Türk Milliyetçiliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Milliyetçiliği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"Sizin Çanakkale'niz bizim 10 Hiroşima'mız eder." İzleyin




"Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder! ''

Dönemin Başbakanı  Turgut Özal zamanında gerçekleşmiş bir olay şöyle anlatılır:

Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş,

Özal'ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş

ve sonuç olarak şunu söylemişlerdi:

“Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!

” Turgut Özal'ın “Nasıl?” sorusu üzerine şunu anlatmışlardı:

“Biz Japonya'da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız.

Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir,

dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir

ülkemizin gücünü gösteririz.

Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazagi'ye götürür,

orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki:

Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye

sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.”

Bürokratlardan biri atılır: “Ama bizim Hiroşima'mız yok ki!”

Japon uzmanın cevabı tokat gibidir:

“Sizin Çanakkale'niz on Hiroşima eder!”



.

Ey Türk Milleti ! Özgürlük, Bağımsızlığın Korunması Yolunda #Zafer Duygularınızı Türklük Ruhunu Tazeleyin !

Bir orduyu meydana getiren her rütbe sahibi, genel olarak her kişi, yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır.

Bu makineyi işleten her organı, her parçasını harekete geçiren kuvvet buharla çalışan motor değildir. O tahrik vasıtası ordu makinesini meydana getiren yaşayan organların zihinleridir. Kuvvet ve kanlarındaki ruhtur.

Zihinlerde bilgi, muhakeme, idrak ve kavrama olmazsa makine durur ve hiçbir kuvvet onu işletemez. Böyle bir makinenin çalıştırılabilmesi için herhangi bir veya birkaç makinistin sanat ustalığı da yeterli ve yararlı olamaz. Çünkü bu durgun beyinlerde teşekkül etmiş kütleler, taş, demir ve odun yığınlarından da hareketsizdir.

(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 26)




Türk milleti ordusunu çok sever; onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.
(1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 303



Maddi ve özellikle manevî çöküş, korku ile... güçsüzlükle başlar.
(ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.432)

Tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusluca savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür. Türk ordusu o cevherde bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilsinler!
(ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 1994, s.335)



Türk milletinin yüce ideallerinin gerçekleşmesi için kahraman asker evlatları hep önde gidecektir. (1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 302)

Türk milleti; hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmaya kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar.
(1924, Kayseri) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 212)



Türk milleti ordusunu çok sever; onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.
(1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 303



Türk milleti ordusunu çok sever; onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.
(1931, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 303



Memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: Biri çiftçi diğeri asker. Biz çok iyi çiftçi ve asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi yetiştirdik, çünkü topraklarımız çoktur. İyi asker yetiştirdik, çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır... bundan sonra da daha iyi çiftçi ve asker olacağız. Lakin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şanı, şöhreti ve keyfi için değil; yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı korumak içindir.
(1923, Tarsus) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 135)



Zafer, "Zafer benimdir." diyebilenin, başarı, "Başaracağım." diye başlayanın ve "Başardım." diyebilenindir.
(1925, Konya) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 214)

Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı yıkılsa, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve orada savunma ile uğraşacağız.
(1920, Ankara) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 82)




Gerçek bilgiyi verebilecek asıl okul birliklerdir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 50)

Komutanların, emirleri altına verilen millet evladını, memleket vasıtalarını, düşmana ve ölüme doğru sürerken, düşündükleri tek nokta, milletin kendilerinden beklediği vatan görevini ateşle, süngüyle ve ölümle yerine getirerek sonuç almaktır.
(1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s. 336)



Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır.
(1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK ATATÜRK Araştırma Merkezi, Yay. haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s. 336)

Gerçek bilgiyi verebilecek asıl okul birliklerdir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 50)

Gerek komutanların ve gerek erlerin bizzat düşüncelerini işleterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetiştirilmiş olduklarına kanaat edilmeden, bir askeri kıtanın, bir ordunun güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 59)



Gerek komutanların ve gerek erlerin bizzat düşüncelerini işleterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetiştirilmiş olduklarına kanaat edilmeden, bir askeri kıtanın, bir ordunun güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir.
(1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 59)



Zaferin sırrı, orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik kurallarını yol gösterici olarak almaktır. (1922, Bursa) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 47)




Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı yıkılsa, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve orada savunma ile uğraşacağız.
(1920, Ankara) (ATATÜRK'ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 82)

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ HİÇBİR ZAMAN ŞERİATÇILIK VE DİN DEVLETİ İLE, BAĞDAŞMAZ. TÜRKÇÜLÜK UYGAR BİR DÜŞÜNCE AKIMIDIR.

"TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ HİÇBİR ZAMAN ŞERİATÇILIK VE DİN DEVLETİ İLE, BAĞDAŞMAZ. TÜRKÇÜLÜK UYGAR BİR DÜŞÜNCE AKIMIDIR." PROF. DR. ZİYA GÖKALP

Prof. Dr. Ziya Gökalp'ı vefatının 92. yılında saygıyla ve rahmetle anıyoruz.

Sevgili Okurlar,

İmparatorluk devrinin 1908’den sonraki safhasında siyasî, içtimaî ve iktisadî şartların ağırlığı altında bunaldığı yıllardayız. İmparatorluk 1908 sonrası çok çeşitli siyasi ve sosyal çalkantıların içerisinde iken idealist genç bir subay kurtuluş çareleri aramaktadır. Bu genç subay'ın adı Mustafa Kemal'dir.

Vatanı yuvarlanmakta olduğu esaret uçurumundan kurtarma çarelerini düşünmektedir. Aynı yıllarda Türk tarihinde yüzyıllardan beri eşi görülmemiş bir fikir hamlesine sahip Ziya Gökalp yoğun enerjisiyle çalışmaktadır.

Ziya Gökalp'ın vakur ve tesirli sesi Türk toplumunun her kesiminin saygısını kazanıyor yeni bir heyecan fırtınası estiriyordu. Vakur haliyle kızgın lâv denizlerini barındıran gizli hareketsiz dağlara benzeyen Ziya Gökalp, Türk'e has sükûnetiyle topluma ışık saçıyordu.

O’nun büyüklüğü ve asaleti gönülden inandığı Türk milletinin tarihî hasletlerini ilmin rehberliğinde, ortaya çıkarmasından kaynaklanıyordu. Gökalp için araştırılıp cihana duyurulması gereken tek hakikat, Türk millî kültürünün azameti, tek mefkûre ise Türk milliyetçiliğiydi.


Ziya Gökalp Diyarbakır gibi uzak bir Anadolu ilinde öğrendiği Fransızcanın yardımı ile Avrupa felsefesi ve olaylarını takip etmiştir. Ziya Gökalp edindiği bu bilgilerle Batı zihniyetini ve fikrî davranışlarını, belki ilk defa, ciddi mana da Türkiye’ye getiren bilim adamıdır. 

Ziya Gökalp Batı Bilim kültür ve zihniyetin tesirinde kalmamış Türk milli kültürü ve millî menfaatleri bakımından değerlendirmiştir. Ziya Gökalp bu sebeple tehlikeli görülmüş Milliyetçi aydın ve askerlerle birlikte Malta adasında sürgün yaşamıştır. Hayatı boyunca tüm bilim fikir camiasına bilgi ve ışık saçan Gökalp milli mücadele de ölüm-kalım mücadelesi verenlerinde ışığı olmuştur.

Ziya Gökalp 1.Dünya Savaşında en acı olayları yaşayarak bezginleşen millî varlığı muhafaza etmek endişesi taşıyanların yüreğinin sesiydi. vatan evlatlarına Türkçülük ve Milliyetçilik idealini gösteriyor Türk Ülküsünün yurtta tüm yayılmasını kökleşmesini sağlıyordu.

Ziya Gökalp Türk Ülküsü Türk Kültürü ve Türk Milliyetçiliği ibaret asîl gayesine ulaşmak için hayatı boyunca bıkıp usanmadan çalıştı. Türkçülük düşüncesini ilmi temellere suretiyle bir şair, bir destancı, bir tiyatro yazarı, ahlâkçı veya toplum bilimci olarak eserler vermiştir.

Ziya Gökalp İstanbul Darülfünununda İçtimaiyat kürsüsünde ders verirken bir sosyolog, “Ala Geyik” i yazarken bir şairdir Ziya Gökalp “Altın Destan”, “Kızılelma”, “Altın Işık” ı kaleme almış Bu manzumeler tatlı, iç açıcı, halk ve geçmiş sevgisi uyandırıcı ne güzel parçalardır!

Ziya Gökalp, Kant’tan, Nietsche’den ve Bergson’dan fikirler naklederken bir filozof, “Yeni Hayat” taki manzumeleri ile ateşli bir inkılâpçıdır.

Ziya Gökalp bir çok sahada emsalsiz eserler verirken o sahaların yalnız biri konusunda çalışıp tek eser veremeyen bir sürü “fikir ve ilim” adamı vardır.

Ziya Gökalp, kısacık ömrü ve bin bir sıkıntı arasında bu kadar derin ve nitelikle konuları son derece sade bir üslûpta kolay anlaşılır bir Türkçe ile anlatmıştır.

Ziya Gökalp her biri zamana göre yeni bir çığır olan pınar gibi akan bilgileri Genç dimağlara müstesna bir kabiliyet ile şahika heybeti ile aktarmıştır.

Sevgili Okurlar

Bu anlamlı günde Ziya Gökalp'ın dilinden "Türk İslam Sentezi" hakkındaki düşünce ve eleştirilerini kendi anlatımıyla paylaşıyoruz.

Ender aydınımız Türklük - Türkçülük fikrini içten benimseyip bu yolda gerçekten övgüye değer emek harcamışlardır. Prof. Dr. Ziya Gökalp Türk milliyetçilik dâvasını bir düzene koymak, sistem haline getirmek uğrunda çalışan büyük başarıya ulaşan dev ülkü adamı, emsalsiz ideolojisttir.

Atatürk, Gökalp’ın “Türkçülük fikirlerini aynen tatbik etmiş, Gökalp çizgisinde “Millileşme, Laikleşme ve Medeniyetçiliği” getirmiştir. Atatürkçü düşünce sisteminde, ümmetçiliği engellemek için İslamlaşma yerine birlik ve beraberlik yaratacak laikleşme egemendir.

Atatürkçü düşünce sistemi Türkiye Cumhuriyeti Devletini milli birlik ve beraberlik içinde yaşatmak gücüne sahiptir. Atatürkçü düşünce sisteminin değişmez prensipleri, özetle milliyetçilik ve medeniyetçiliğe dayanır.

Milli Mücadele ve sonrasında girişilen devrimlere, milliyetçilik ve medeniyetçilik ilkeleri, başlıca kaynak olmuştur. Atatürkçü düşünce sisteminde üç düşünce akımının önemli yerleri bulunduğunu görmekteyiz. Bu akımlar, millileşme, laikleşme ve çağdaşlaşma (medeniyetçilik)dır.

Türk milletinin Kurtuluş Savaşından sonra bağımsız yaşaması ve çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkabilmesi için dayandığı fikir akımları bunlardır.

Türk İslam Sentezi fikriyatı Ziya Gökalp'a göre ülkeleri felakete götürecek bir düşüncedir. Türkçü düşünce sistemine göre Sentezci düşünce tartışmasız "Siyasi Ümmetçilik" olarak görülmekte ümmetçi her düşünce ise Arap milliyetçiliği anlamına gelmektedir.

Türkçü düşünce sisteminin "Uluslaşma, laikleşme ve Türk kültür ve medeniyetini yayma" unsurları aynı zamanda Atatürkçü düşünce sisteminin dayanaklarıdır.

Türk düşüncesinden sapmalar yapılması halinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığı ve sonsuza kadar sürdürülmesi ülküsü zedelenecektir. Bu günde aynısını yaşıyoruz.

Nitekim “Türk – İslam Sentezi”ne benzer düşünceler, çok gerilerde, teokrasi ve klerikalizmin yürürlükte bulunduğu İkinci Meşrutiyet döneminde egemen olmuşlardır.

O dönemde yürüyen fikir akımlarıyla Türk – İslam Sentezi’nin arasında benzerlikler vardır.

Bu konuda en yetkili kaynaklardan biri de, Türk düşünürü Ziya Gökalp’in “Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak” ve “Türkçülüğün esasları” adlı iki önemli yapıtıdır.

Prof. Dr. Ziya Gökalp’ın Türk- İslam Sentezi hakkında düşünceleri “Türkleşmek, İslamlaşma, Muasırlaşmak” adlı kitabının 9-10.sayfalarında şöyle belirtilmektedir:

Ziya Gökalp “Her birinin nüfuz dairelerini tayin ederek bu üç düşünce akımının üçünü de (Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak) kabul etmeliyiz."

Ziya Gökalp " Daha doğrusu, bunların bir ihtiyacın, üç muhtelif noktadan görülmüş safhaları olduğun anlayarak (Muasır bir İslam Türklüğü) yaratmalıyız”.

Görülüyor ki, “Türk-İslam Sentezi” adlı hayat görüşü, Gökalp’te “Muasır bir İslam Türklüğü” kavramıyla açıklanmaktadır. Gökalp kitabın 24.Sayfasında :“Biz Türkler, çağdaş Medeniyet akımı ve ilmiyle donatılmış olduğumuz halde bir “Türk – İslam” harsı (Kültürü) ibda etmeye çalışmalıyız”.

Ziya Gökalp 33. Sayfada da:“Türklerde milliyet hissi uyanmaya başlayınca bir tarafdan da, Türkçülük, İslamcılığa muhalefetle itham edildi. Bu görüşler, İslam içinde Türk’ü eritmeğe girişen (Türk-İslam Sentezi) kavramıyla, Gökalp’in (Muasır bir İslam Türklüğü) kavramı arasında benzerlikler olduğu görülür.

II.Meşrutiyet sonrası Muasır bir İslam Türklüğü kavramını savunan Gökalp, o dönemde (Osmanlıcılık) ve (İslam birliği) fikirlerinin etkisinde idi.

Gökalp, 1923 yılında kaleme aldığı "TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI" isimli eserinde suni bir “Türk – İslam Kültürü” yaratma düşüncelerinin de tehlikelerini anlamıştır.

Gökalp ölümünden bir yıl önce yayımladığı “Türkçülüğün Esasları” isimli eserinde "Türk – İslam kaynaşmasına ilişkin bir düşünce yoktur." demektedir.

Büyük düşünür, bu konu ile ilgili olarak, “Türkçülüğün Esasları”nda ve 75. Sayfada şunları yazar:

Bir zamanlar İttihad-ı İslam mefkûresi (İslam ülküsü) Müslüman kavimlerin bağımsızlığa kavuşmasını, ülkelerinin sömürge halinden kurtulmasını sağlar sanılıyordu. Anlaşıldı ki İslam ittihadı bir taraftan "teokrasi ve klerikalizm", (teokrasi ve klerikalizm'den kastedilen Şeriatçılık-İslamcılık) gibi irticai (gerici) cereyanları doğurmakta Türklük fikriyatını zarar vermektedir. İslamcılık adı verilen düşünce İslam âlemlinde milliyet mefkûrelerinin(ülkülerinin) ve milli vicdanların uyanmasına engel olmaktadır. İslamcılık adı verilen düşünce Müslüman kavimlerin terakkisine (ilerlemesine) engel olduğu gibi bağımsızlığına da engeldir"

Ziya Gökalp devamla "Çünkü İslam âleminde milli vicdanın inkişafına (gelişmesine) engel olmak Müslüman milletlerin bağımsızlığına engel olmak demektir. Teokrasi ve klerikalizm cereyanları ise cemiyetlerin geride kalmasına hatta gittikçe gerilemesine en büyük sebeptir." demektedir.

Ziya Gökalp, "Türkçülüğün Esasları" isimli eserinde çözümü sunarken şunları söylemektedir: "O halde daima milli vicdanı (milliyetçiliği) uyandırmaya ve kuvvetlendirmeye çalışmalıyız.. Çünkü bütün terakkilerin kaynağı milli vicdan olduğu gibi, milli istiklalin kaynak ve dayanağı Türk Milliyetçiliğidir”

Ziya Gökalp, "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" isimli kitabında bahsettiği "Muasır İslam Türklüğü" kavramını, “Türkçülüğün Esasları”(1923) isimle eserinde terk etmiştir.

Ziya Gökalp "Türkçülüğün Esasları" adını verdiği eserinde 1.Dünya ve İstiklal Savaşının bin türlü çilesiyle olgunlaşan Türk Milliyetçiliği fikir ve düşüncesini bir bütün olarak teferruatıyla ve toplu olarak incelemiştir.

Ziya Gökalp, "Türkçülüğün Esasları"nda, : "Türk kültürünün klerikalizm (şeriatçılık) ve teokrasi (din devleti) ile birleşemeyeceğini" anlatarak "Türk İslam Sentezi"ni reddetmiştir.

Ziya Gökalp Türkçülüğün esaslarında özetle Türk kültürünün İslam kültürü ile bir sentez olamayacağına yönelik görüşler belirtilmiş eserinin 170-171. sayfalarında: "TÜRKÇÜLÜK HİÇBİR ZAMAN ŞERİATÇILIK VE DİN DEVLETİ İLE BAĞDAŞMAZ. TÜRKÇÜLÜK UYGAR BİR DÜŞÜNCE AKIMIDIR." der.

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları'nda “Tanzimatçılar, Osmanlı ile garp medeniyetini bağdaştırmak istedi. Hâlbuki iki zıt medeniyet yan yana yaşayamaz. Batı ve Doğu sistemleri birbirine muhalif bulunduğu için ikisi de birbirini bozmaya sebep olur. İki dinli bir fert olamadığı gibi iki medeniyetli bir millet de olamaz."diyordu.

Türkçülüğün Esasları 56. Sayfasında ise “ İlerleme, ilimlerde, sanayide, askeri ve hukuki teşkilatlarda Avrupalılar kadar ilerlemektir." diyordu.

Ziya Gökalp "Kapitülasyonlarla siyasi müdahalelerle mahkum edilmek istenilen bir millet, Avrupa’nın haricinde telakki olunan bir millet demektir."diyordu.

“Türkçülüğün Esasları”nın 175. Sayfasındaki satırları bu gün yaşamakta olduğumuz tehdit ve tehlikeyi işaret etmektedir.: “Türkçülük (Milliyetçilik) hiçbir zaman klerikalizm (şeriatçılık)’la teokrasi ile bağdaşamaz. İşte bu sebepledir ki, Türkçülük, Millet hareketidir."

Ziya Gökalp "Hâlbuki milletimizin hatta lisanımızın adları "Osmanlı" kelimesiydi. "Türk" kelimesi ağza alınmazdı. Hiç kimse "Ben Türküm" demeğe cesaret edemezdi.”diyordu.

Ziya Gökalp Türkçülüğün Esaslarında:

“BİR ZAMANLAR İTTİHAD-I İSLAM ÜLKÜSÜ MÜSLÜMAN KAVİMLERİN BAĞIMSIZLIĞA KAVUŞMASINI, SAĞLAR SANILIYORDU.

HÂLBUKİ AMELİ TECRÜBELER GÖSTERDİ Kİ İSLAM İTTİHADI BİR TARAFTAN TEOKRASİ VE KLERİKALİZM GİBİ İRTİCAİ CEREYANLARI DOĞURDUĞU GÖRÜLDÜ.

SÖZDE İSLAMCILIK, İSLAM ÜLKELERİNDE MİLLİYET MEFKÛRELERİNİN, MİLLİ VİCDANLARIN UYANMASINA KARŞI MÜSLÜMANLARIN GELİŞMESİNE ENGELDİR..

ÇÜNKÜ İSLAM ÂLEMİNDE MİLLİ VİCDANIN GELİŞMESİNE ENGEL OLMAK MÜSLÜMAN MİLLETLERİN BAĞIMSIZLIĞINA ENGEL OLMAK DEMEKTİR "TEOKRASİ VE KLERİKALİZM - SİYASİ VE BAĞNAZ DİNCİLİK - CEREYANLARI İSE CEMİYETLERİN GERİDE KALMASINA HATTA GİTTİKÇE GERİLEMESİNE EN BÜYÜK SEBEPTİR."

Ziya Gökalp şöyle devam ediyordu: "SİYASİ ÜMMETÇİLİK TÜRKÇÜLÜĞE KARŞIDIR İSLAMCILIK VE TÜRKÇÜLÜĞÜN (TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN) BİRLİKTE ANILMASI YANLIŞTIR"

O HALDE NE YAPMALI?

ÜLKEMİZDE, SADECE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ TÜRKÇLÜĞÜ, TÜRKLÜK ŞUURUNU VE ÜLKÜSÜNÜ UYANDIRMAYA ÇALIŞMALIYIZ."

"ÇÜNKÜ BÜTÜN GELİŞMELERİN KAYNAĞI MİLLİ VİCDAN OLDUĞU GİBİ, MİLLİ İSTİKLALİN KAYNAK VE DAYANAĞI YALNIZ MİLLİYETÇİLİKTİR.” (Türkçülüğün Esasları sayfa 75)

Sevgili Okurlar,

Türkçülük konusunda en yetkin şahsiyet olan Ziya Gökalp bu gün yaşadığımız tehdit ve tehlikeyi tüm boyutlarıyla bizlere anlatıyor. Nitekim bu gün “İslamcılık“ adı verilen ideolojik faaliyetler Sözde bir İslam anlayışı ile ilgilidir. Din Maskesi ile Milletimiz hedef alınmaktadır.

Nitekim Prof. Dr. Ziya Gökalp "TEOKRASİ VE KLERİKALİZM CEREYANLARI İSE CEMİYETLERİN GERİDE KALMASINA HATTA GİTTİKÇE GERİLEMESİNE EN BÜYÜK SEBEPTİR." demektedir.

40 yıldır Türk Milliyetçiliğine Yüzde yüz ters olduğu için karşı çıktığımız siyam ikizini andıran sentezcilik, Türk Milliyetçiliği yaptığını söyleyen partilerin fikir ve düşüncelerini oluşturmaktadır. Sözde Milliyetçi partilerin sürekli Siyasi Ümmetçiler ile aynı parkurda hareket etmeye devam etmeleri Türk Milliyetçiliğine hiç bir şey kazandırmamakta Siyasi ümmetçi hanesine fayda sağlamaktadır. Türk Milliyetçiliği fikir ve düşüncesi sözde ve İslam ile alakası bulunmayan sözde ümmetçilik uğruna ne hallere gelmiştir!

Sevgili Okurlar,

Biz dine veya diyanete karşı çıkılmıyoruz. İSLAMIN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE -TÜRKLÜĞE-KARŞI BİR MASKE OLARAK KULLANILMASINA KARŞIYIZ.

Nitekim Ziya Gökalp çözümün ne olması gerektiğini şöyle açıklıyor:

"O HALDE NE YAPMALI? ÜLKEMİZDE, SADECE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ TÜRÇLÜĞÜ, TÜRKLÜK ŞUURUNU VE MEFKÛRESİNİ UYANDIRMAYA ÇALIŞMALIYIZ. ÇÜNKÜ BÜTÜN GELİŞMELERİN KAYNAĞI MİLLİ VİCDAN OLDUĞU GİBİ, MİLLİ İSTİKLALİN KAYNAK VE DAYANAĞI YALNIZ MİLLİYETÇİLİKTİR. (Türkçülüğün Esasları s 75)

Türkçülüğün teorisyeni Prof. Dr. Ziya Gökalp'ın dediği gibi "İslamcılık" Siyasi Ümmetçi bir söylemdir. Dinin siyasi çıkarlar için kullanılması ülke bağımsızlığı için tehlikelidir.

Siyasi Ümmetçi söylemler önlerinde engel olarak Atatürkçüleri “Milliyetçileri görmekte Türk Milliyetçiliğini etkisizleştirmek istemektedirler.

Ziya Gökalp'ın ifade ettiği gibi "Türk İslam sentezi" Türk Milliyetçiliğini etkisizleştirmek için siyasi ümmetçilik eklenmesidir.

Hayatımız boyunca yanlışlığını ifade ettiğimiz bu çarpık düşünceye üç büyük Türkçü Atatürk, Ziya Gökalp ve Nihal Atsız karşıdır.

Alparslan Türkeş bu görüşün mahzurlarını anlamış ebediyete intikalinden kısa bir süre önce Benimle birlikte Türkeli gazetesi ve Hürriyet Gazetesiyle yaptığı röportajlarda "BİZ ATATÜRKÇÜYÜZ" demiştir.

Değerli Arkadaşlarım,

Yarın Ülkü devi Prof. Dr. Ziya Gökalp'in yaşamından çok önemli kesitler vereceğiz.

En içten sevgiler saygılar selamlar.
25 Ekim 2016
Saat 23.00

TANER ÜNAL


.

ATATÜRKÇE DÜŞÜNMEK VE YORUMLAMAK: BAYRAMLARIMIZ NEDEN KALDIRILIYOR?

Prof. Dr. Cihan Dura
18.4.2016


İdeal düşünme ve eylem; bilinçlilik, düzen ve süreklilik ister. İnsanın kafasında doğru bulduğu, hazır bir fikir sistemi olmalıdır. Bir Atatürkçünün düşünme sistemi Atatürk öğretisidir. Atatürkçülüğün ilkeleri, kavramları, ilişkileri ve sonuçlarıdır; sadece bunlar kullanılarak yapılan muhakeme süreçleridir. Öyle ki, bir kavramla, bir önerme veya bir sonuçla karşılaştıklarında Atatürkçüler ondan genellikle aynı şeyi anlamalıdır. Herhangi bir olayı, sorunu aynı araçları kullanarak yorumlamalıdır. 


 **

 Medyada bir haber: AKP hükümeti yine boş durmadı. Meclis’teki 23 Nisan resepsiyonunu “terör” gerekçesiyle iptal etti, kutlamalara kısıtlama getirdi. Bu karar, akıllara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen 13 Mart’ta Ankara’da 36 kişinin öldüğü bombalı saldırının ardından yaptığı açıklamayı getirdi. Erdoğan, Tıp Bayramı kutlamalarına katılmış ve ‘Teröristleri mi sevindireceğiz, yolumuza devam ederiz’ demişti. Son olarak da, stadyum açılışı yapıp kendi aralarında keyifle top çevirmişlerdi.

Gerçekten, bu talihsiz uygulamayı AKP hükümetleri gelenek haline getirdi: AKP dö­ne­min­de res­mi bay­ram kut­la­ma­la­rı­nın ço­ğu “te­rör” bahanesiyle ip­tal edi­lir­ken, ba­zı­la­rı­ da kısıtlandı. 2011’den beri bütün ulusal bayramlarımız, 30 Ağustos Zafer Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 19 Ma­yıs Ata­tür­k’­ü An­ma Genç­lik ve Spor Bay­ra­mı ve bugün de 23 Nisan Bayramı resepsiyonu ve kutlamaları bu düşmanlıktan nasibini aldı.

Soru şu: Bu olay bir Atatürkçü için ne anlama geliyor? Örneğin, Atatürkçülüğün Milliyetçilik ilkesi açısından nasıl yorumlanmalı; tabii Atatürkçü öğretinin doğruları, kavram ve görüşleri temel alınarak yanıtlanacak. Sorumu bu kez Birinci Görev Okulu öğrencilerine yönelttim. Büyük ilgi gösterdiler, değişik yanıtlar aldım. Tek tek not ettim, sınıflandırdım. Özetleyerek, aşağıda bir düzen dahilinde sunuyorum. 

1- Türk Milliyetçiliği nedir? “Türk milliyetçiliği Türk toplumunun kendine özgü karakterini ve bağımsız kimliğini korumaktır. Türk ulusu bir yandan çağdaşlaşırken, bir yandan da kendi varlığını ve benliğini koruyacaktır. Ulusal bayramlarımız bizim tarihimizdir. Bize özgüdür, bizim varlık ve benliğimizin birer parçasıdır. Onların kaldırılması bizim kimliğimize düşmanlıktan, o kimliği silmeye çalışmaktan başka ne anlama gelebilir?

2- Milliyet duygusunu düşünelim. Bu duygu bir topluma başlı başına kuvvet ve sağlamlık kazandırır, onun hayat yeteneğini genişletir. Bayramlar Milliyet duygusunun önemli araçlarındandır. Bir bayramı birlikte kutlayanların özgüveni artar, birbirlerine yaklaşır ve bütünleşir, kendilerini çok daha güçlü hissederler. Bayramların kutlanmasını engellemek, onları unutturmaya çalışmak, genç kuşakları bu konuda cahil bırakmaktır. Bu ve benzeri yollardan Milliyet duygusunu zayıflatmak,  toplum çürümeye götürür, dağılmaya sürükler.

AKP hükümetinin ulusal bayramlarımızı yasaklaması hiç kuşkusuz devletimizin iç ve dış düşmanlarının çok hoşuna gidiyor, onlara adeta bayram yaptırıyor. Çünkü Milliyetçilik, Milliyet duygusu emperyalizmin, hiç işine gelmez. Emperyalistler Milliyet duygusuna yönelik saldırılarını hiç durdurmuyorlar. Bu saldırılar küreselleşme aldatısı çerçevesinde, küresel şirketler tarafından, onların hizmetlisi Batı hükümetleri tarafından gerçekleştiriliyor. Çünkü refah ve zenginliklerini sürdürmelerinin önündeki tek engel olarak milliyetçiliği, “ulus devlet”leri görüyorlar. Çünkü dünyaya dayattıkları neoliberal politikalara karşı direnişi yalnızca ulus-devletler gösterebiliyor.

3- Bir milletin meydana gelmesinde rol oynayan başlıca unsurlar; ortak tarih, ortak dil ve ortak kültürdür. Diğer bir deyişle ortak fikirlerdir, ortak ahlaktır, ortak duygu ve heyecanlar, hatıra ve geleneklerdir. Millî bayramlar bizim ortak tarihimizin hatırlatıcılarıdır. Ortak duygu ve heyecanları harekete geçiren, ortak hatıra ve geleneklerin anılıp uygulanmasını sağlayan etkinliklerdir. Eğer bir iktidar 23 Nisan gibi millî bayramlarımızı yasaklıyorsa, bu; ortak duygu ve heyecanların yaşanmasını engelliyor, ortak tarihimizi, hatıra ve geleneklerimizi unutturmaya çalışıyor, ortak kültürümüzü fakirleştiriyor demektir. Bu kayıplar da doğrudan milletin oluşturucu unsurlarına büyük zararlar verecektir. Demek ki iktidarın sinsi niyeti, Milleti zayıflatmak, dağıtmaktır. Bu tutum bir yönetimin kendi milletine düşmanca bir tavrıdır ve ancak düşmanların ekmeğine yağ sürer.

4- Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı bir ''kültür milliyetçiliği''dir. Ülkemizde bin yılda oluşmuş -ve oluşmakta olan- bir kültür ortaklığı üzerinde inşa edilmiştir. Amacı, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında “biz” duygusu yaratmak, bir dayanışma alışkanlığı oluşturmaktır. Bayramlar da ortak kültürümüzün önemli bir unsurudur. Kaldırılması veya kutlamalarının kısıtlanması, “biz” duygusuna, dayanışma olgusuna bir darbedir. Bir ülkenin seçilmiş hükümetleri bunu kendi milletine nasıl reva görebilir?

5- Bir devletin, milletin bekası, toplumda ulusal bilincin güçlü olmasına bağlıdır. Eğer toplumda ulusal bilinç zayıflığı varsa, devlet ve millet büyük bir tehlike ile karşı karşıya demektir. Atatürk bu ilişkinin önemini iyi bilen bir önder olarak, sorunun üzerine gitmiştir.

Bir toplumda ulusal bilincin mevcudiyetinin oluşturucu gerekleri nelerdir, bunun için ne yapmalıdır? İlk yapılacak iş milletin kendini tanımasını, bu yoldan ulusal benliğini bulmasını sağlamaktır. Bunun türlü yollarından biri o milleti, tarihsel varlığı hakkında bilinçlendirmektir. İşte ulusal bayramlar bunu sağlayacak başlıca etkinliklerden biridir. Yurttaşlara ulusal bilinç aşılamak, bu bilincin gelişmesini sağlamak millî bayramların birinci işlevidir. Demek ki, AKP hükümeti bayramların kutlanmasını engellemekle, milletimizin kendisi hakkındaki bilinçlenme sürecini de engellemiş, ona ölümcül bir darbe indirmiş oluyor. Şu bir gerçektir ki, Atatürk Milliyetçiliği Türk ulusunu Avrupalı emperyalistler karşısındaki aşağılık kompleksinden kurtararak, diğer bir emperyalizm olan Araplaşmadan önemli ölçüde uzaklaştırarak milletimize özgüven kazandırmıştır. Milli bayramları bu özgüveni tazelemek içindir, yasaklanmaları ise o özgüveni tahrip etmekten başka bir şey değildir.

6- Millet birbirine tarih, dil, kültür ve ülkü birliği ile bağlı olan yurttaşların oluşturduğu siyasal bir topluluktur. Millî Birlik; işte bu “alt birlikler” diyebileceğimiz tarih, dil, kültür, ülkü birliklerinden doğan bir tür “üst birlik”tir; denebilir ki, adı geçen alt birliklerin toplamı veya bileşkesidir. Millî Birlik ne kadar kuvvetli olursa, o kadar iyidir. Ulusal bayramlarımız saydığım alt birliklerden tarih ve kültür birliklerinin birer unsurudur. Bayramların kaldırılmasının esas hedefinin Millî Birlik olduğu, bu yoldan da Türk milletinin kendisine yöneltilmiş bir yumruk olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü Türk milleti, her millet gibi varlığını sürdürmek için iç ve dış düşmanlarına karşı kendini koruma gereksinimi duyar. Bunu da toplu yaşama yoluyla, bunun güçlenmiş şekli olan Millî Birlik yoluyla sağlar.

7- Peki, bugün Türkiye’de durum nedir? Gönül isterdi ki, millî birliğimizi zayıflatmaya yönelik bu tür saldırılar karşısında halk şiddetli bir tepki göstersin. Tehlikeyi önlemek ve yok etmek üzere bir araya gelme yeteneği göstersin. Peki, öyle mi oluyor? Ne yazık ki, öyle olmuyor. Ulusal bilinç bakımından ülkemizin görünümü hiç de iç açıcı değildir. Neden böyle? Sebebini öncelikle geçmiş yıllarda aramak gerekir: Atatürk’ün aramızdan ayrılışından hemen sonra geri dönüşler başlamış, ideolojik ihanetler görülmüş, bunlar günümüzde artık doruk noktasına ulaşmıştır. Öyle ki, bugün Türkiye’de hem de devleti yönetenler tarafından Türk ulusal bilincine ve birliğine karşı, sinsice yürütülen bir savaş sürmektedir. Başlıca iki kaynağın eseri olarak: Birincisi, Emperyalizm canavarının sinsi çalışmaları; ikincisi, bu canavarın aramızdaki ortakları... Kısacası, Atatürk’ün Nutuk’ta bizi uyardığı iç ve dış düşmanlar… Bugün bütün yurdu kaplamış bulunan ümmetçilik propagandası ülkenin her yerinde, her kurumunda eyleme geçmiş bulunuyor. İç bedhahlar arasına “sahte Atatürkçüler”i de katabiliriz.

Kısacası, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve bütünlüğü büyük, sinsi bir tehlike ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla Millî Birliğimizin üzerinde yeniden durmak, onu canlandırmak, onu yeniden güçlendirmek zorundayız. Artık kabak tadı vermiş olan eleştirilerle yetinmeyi bir yana bırakarak, somut çareler üzerinde kafa yormamız gerekmektedir.

.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...