CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR
100 belgede ermeni meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
100 belgede ermeni meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1. Bölümün Tüm Sayfaları

Rus Devlet Arşivlerinden
100 Belgede Ermeni Meselesi

Mehmet Perinçek
ÖNSÖZ

Ermeni meselesi ve buna bağlı olarak Ermeni soykırımı iddiaları, son dönemde Türkiye ve dünya kamuoyunu belki de en fazla meşgul eden konuların başında geliyor. Bu iddiaların esasını oluşturan 1915-23 yılları arasında Türkiye’nin doğusunda yaşanan olayların en önemli tanıkları ise Türk ve Ermeni taraflarını hariç tuttuğumuzda, Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusyası’dır. Bu bakımdan bugünkü Rusya Federasyonu devlet arşivleri, Ermeni meselesinde gerçeklerin açığa çıkartılmasında önemli rol oynayacak belgelere sahiptir.
RUS DEVLET ARŞİVLERİNİN ÖNEMİ
Birincisi; Çarlık Rusyası, bir tarafı kadar Ermeni meselesinin içindedir ve Kafkas Cephesi’nde savaşan bir devlet olarak 1915 tehcirinin öncesi ve sonrasını ayrıntılarıyla kayda geçirmiştir. İkincisi; Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’nin Doğu Cephesi’nin Sovyet Rusya’nın Transkafkasya Cephesi olması, Sovyet arşivlerinin birinci elden bir kaynak olduğunu göstermektedir. Üçüncü olarak ise Çarlık arşivleri, Taşnakları kullanan bir güç olarak Taşnak belgelerinin bir kısmına sahipken, Sovyet arşivleri ise bir Sovyet cumhuriyeti olarak Sovyet Ermenistanı’nın arşivlerinin bir kısmını bünyesinde barındırmaktadır. Bugün araştırmacılara kapalı olan Ermeni devlet arşivlerindeki bazı belgelere Rus devlet arşivleri üzerinden ulaşmak mümkündür. Bunlara Azerbaycan ve Gürcistan kaynakları da eklenebilir.

Dolayısıyla Alman generallerinin, İngiliz subaylarının, Amerikan misyonerlerinin gözlemleri, emperyalist emellerini bir kenara bıraktığımızda dahi, “kişiselliği” aşamazken, Rusya her iki dönemde de olaylara devlet olarak tanıklık etmektedir. Bunlara bir de Ermeni ve diğer Transkafkasya cumhuriyetlerinin kaynaklarını eklediğimiz de Rus devlet arşivlerinin Ermeni meselesinin en temel belgelerini barındırdığını söylememiz abartı olmayacaktır.

Bu arşivlerdeki belgelerin niteliğinin önemi ise tümünün Çarlık Rusyası’nın, Sovyet devletinin, Taşnak ve Sovyet Ermenistanı’nın en üst düzeydeki yetkilileri tarafından imzalanmış çok gizli raporlar, yazışmalar olmasından kaynaklanmaktadır. Arşivlerdeki Türk-Ermeni meselesine ilişkin belgeler, bir taraftan iddia sahiplerinin itiraflarını içerirken veya Ermeni meselesini Türkiye’ye karşı kullanan güçlerin tespitlerini ortaya koyarken, diğer taraftan, Çarlık ve Sovyet Rusya gibi üçüncü bir gücün saptamalarını yansıtması nedeniyle de, uluslararası alanda etkili ve geçerli kanıt değeri taşımaktadır. Özellikle raporlar ve iç yazışmalar, devlet yetkililerinin gerçeği belirlemeye yönelik samimi değerlendirmelerini içermektedir.

RUS DEVLET ARŞİVLERİNDEN ÇIKAN TEMEL SONUÇLAR

Rus devlet arşivlerindeki belgelerin içerik açısından ortak özelliği ise Türkiye’nin tezlerini esas olarak doğrulamaları ve Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermesidir. 8 senedir Rusya’da Çarlık Rusyası’nın ve Sovyet döneminin devlet arşivlerinde Ermeni meselesi üzerine yaptığım çalışmalar sonucunda ulaştığım belgelerin temel sonuçları şu şekilde özetlenebilir:

Bu belgeler, 1915-1920 yılları arasında Ermeni çetelerinin Transkafkasya’da, Doğu Anadolu’da ve Kilikya olarak adlandırılan Adana ve Maraş bölgesinde Türkiye ve Azeri Türklerine ve Kürtlere yönelik sistematik katliam politikası izlediğini kanıtlamaktadır.

Ermeni çetelerinin etnik temizlik politikası, Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Ermeni çeteleri ile Türk devleti ve Müslüman halk (Türkler ve Kürtler birlikte) arasında savaşın ve karşılıklı kırımın (mukatele) yaşanmasına yol açmıştır. Böylece iki taraf da birbirine şiddet uygulamıştır.

Ermeni-Müslüman boğazlaşmasının sorumlusu, Batılı emperyalistler ve Çarlık Rusyası’dır. Osmanlı devletini ve Anadolu’yu paylaşmak isteyen büyük devletler, bağnaz milliyetçi Ermeni örgütlerini kışkırtmışlar ve savaşa sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, TBMM hükümeti ve Müslüman halk, bu durumda savaş önlemleri almış ve ayaklanan Ermeni çetelerini şiddetle bastırarak haklı bir savaş vermiştir, kendi vatanını savunmuştur.

BELGELERİN YER ALDIĞI ARŞİVLER
Bu belgeler, özellikle şu arşivlerde yer almaktadır: Çarlık dönemine ilişkin olarak Çarlık Rusyası’nın askeri arşivi ve dışişleri bakanlığı arşivi; Sovyet dönemine ilişkin olarak Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Merkez Parti Arşivi (şimdiki adı Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi), Sovyet döneminin dışişleri bakanlığı arşivi, Kızıl Ordu arşivi; her iki döneme ilişkin olarak ise Rusya Federasyonu Devlet Arşivi.
Bu çerçeve bilgilerden sonra ayrı ayrı ele alarak Çarlık ve Sovyet arşivlerinde Ermeni meselesiyle ilgili ne türden belgelere ulaşmanın mümkün olduğu üzerinde duralım.
ÇARLIK ARŞİVLERİNDE ERMENİ MESELESİ
Çarlık arşivlerinde Ermeni meselesine ilişkin olan belgeleri, öncesini de barındırmakla birlikte özellikle yoğun olarak 19. yüzyılın sonlarından başlatıp 1919’lara kadar getirmek mümkündür. 1917 Ekim Devrimi’yle birlikte Çarlık iktidarı tam olarak yıkılmakla birlikte Beyaz Orduların, Kolçak hükümetinin ve Tiflis’teki Kafkas Cephesi Genel Karargâhı’nın bir süre daha varlığını koruması, Çarlık arşivlerinin zaman kesitini genişletmektedir. Bu arşivlerdeki belgeleri şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

1. Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin yaşam koşulları. Çarlık arşiv belgeleri, Ermeni milliyetçi-şoven tarihçiliğinin Ermenilerin Osmanlı’daki yaşam koşullarıyla ilgili ileri sürdüğü tezleri net bir şekilde çürütmektedir. Bu belgelere göre Ermeniler, emperyalist devletlerin müdahalesine, özellikle Berlin Konferansı’na (1878) kadar, Türkiye’de çok iyi şartlarda yaşamışlar, özellikle Osmanlı Devleti tarafından desteklenmiş ve korunmuşlardır. Çarlık yetkililerin yazışmaları göstermektedir ki, Osmanlı Ermenilerinin yaşam koşulları Rusya Ermenilerine oranla çok daha iyidir. Bu yüzden Ermeniler, Çarlık Rusyası’ndan kaçarak Osmanlı’ya sığınmışlardır. Osmanlı hâkim sınıfları açısından sömürüde milli ayrım asla söz konusu olmamıştır. Hatta Ermeni köylüleri, birçok yerde Müslümanlara oranla daha varlıklıdır. Zaten Ermeniler, ticaret ve zanaatta önemli yerlere sahiptir. Ayrıca Osmanlı’daki halklar, özellikle Türkler, Kürtler ve Ermeniler, tam bir uyum içerisinde yaşamışlardır.
Bu temeldeki belgeler, Batı ve Çarlık Rusyası tarafından Ermeni meselesinin Türkiye’yi işgallerini aklamak amacıyla yapay olarak çıkartıldığını kanıtlamaktadır. Ermenilerin sözde kötü yaşam koşulları adına kamuoyu imal edilerek emperyalist saldırganlık gizlenmeye çalışılmıştır.
2. Ermeni milliyetçiliğinin doğuşu ve özellikleri. Çarlık belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin Batı’nın ve Çarlık Rusyası’nın özellikle 19. yüzyılda başlayan Ermenileri Türkiye’ye karşı kullanma projelerine paralel olarak geliştiğini göstermektedir. Özellikle arşivlerde yer alan o döneme ait Ermeni yayınları ve belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin işbirlikçi, şoven ve saldırgan köklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kafkasya’daki Ermeni aydınları, daha 19. yüzyılın sonlarında emperyalist devletlerle “işbirliği” içinde bağımsız bir Ermeni devleti kurmanın hayaline kapılmışlardır ve bu fikirlerini Türkiye Ermenilerine bir nevi zorla aşılamaya çalışmışlardır.
3. Ermeni meselesinin gelişiminde Batı Avrupa’nın rolü. Doğu’nun paylaşılmasında rekabet içinde olan Rusya ve Avrupa, Ermenileri kimin kullanacağı konusunda da yarış halindedir. Rus yetkililerinin yazdığı raporlar, özellikle İngilizlerin Ermeni meselesindeki kışkırtmalarını ortaya koymaktadır. Yetkililerin saptamalarına göre bu yolla bir taraftan Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak, diğer taraftan merkez kaç kuvvetler desteklenerek Osmanlı’nın paylaşılması hedefi güdülmüştür.
4. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere biçilen görevler. Taşnakların, Çarlık Rusyası yetkilileriyle yaptıkları yazışmalarından ve görüşmelerden Türkiye’yi işgal planları çerçevesinde Ermenilere iki misyon yüklenildiği görülmektedir. Ermeniler, cephe gerisinde ayaklanma çıkararak Türk ordusunu zaafa uğratacaktır. Bu birinci görevdir. İkincisi ise oluşturulan Ermeni gönüllü birlikleri yoluyla Türk ordusunun savunma hattını yırtarak Rus işgalini kolaylaştırmaktır. Ayrıca bu temelde Rus yetkililerinin yazdığı sayısız rapor vardır. Bütün bu planlar, Batı devletlerinin ve Çarlık Rusyası’nın emir komutası altında yürütülmüştür.
5. Osmanlı Ermeni kitlelerinin emperyalist planların peşinden sürüklenmesi. Her iki görevin yerine getirilmesinde Türkiye Ermenileri aktif rol oynamıştır. Mesele birkaç Taşnak teröristinin işinden ibaret değildir. Geniş Ermeni kitleleri gönüllü birliklerin oluşturulmasında ve ayaklanmaların çıkartılmasında yer almıştır. Arşivler, Çarlık ordularına hizmet etmek ve gönüllü birliklerde Türklere karşı savaşmak için Türkiye Ermenilerinin Rus yetkililere başvurularıyla doludur. Türk tebaasına bağlı sıradan köylülerden üniversite öğrencilerine, doktorlara kadar binlerce Ermeninin isim isim listeleri arşivlerde mevcuttur. Bu belgeler, tehlikenin boyutunu göstermesi açısından önemlidir.
6. Ermeni gönüllü birliklerinin katliam ve yağma politikası. Çarlık generallerinin ve subaylarının yazdığı yüzlerce rapor ve Çarlık askeri mahkemelerinin yüzlerce tutanağı ve kararları göstermektedir ki, Birinci Dünya Savaşı sırasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri Müslüman halka karşı vahşi katliamlara girişmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu belgelere göre bu katliam ve yağma politikası sistematik bir biçimde yapılmıştır. Ermeni çetelerini kullanan Rus komutanları bile bu vahşet karşısında dehşete kapılmıştır. Birçok Ermeni subay ve askeri, bu nedenle askeri mahkemelerde yargılanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır. Bu katliamların ve yağmaların tehcirden önce başlaması da ayrıca önem taşımaktadır.
7. Çarlık Rusyası’nın “Ermenisiz Ermenistan” projesi. Çarlık yetkililerinin iç yazışmaları, Rusların Ermenileri Türklerin üzerine sürüp kırdırtarak işgalin ardından bölgeye Don Kazaklarını yerleştirme planlarını da kanıtlamaktadır. Çarlık yetkilileri, bu projeyi “Ermenisiz Ermenistan” olarak nitelendirmişlerdir.
SOVYET ARŞİVLERİNDE ERMENİ MESELESİ
Sovyet arşivlerindeki belgeler, esas olarak 1917 sonrasına ait olmakla birlikte Sovyet yetkilerinin geçmiş olayları değerlendiren birçok yorumunu da içermektedir.
1. Ermeni meselesi, emperyalizm meselesidir. Lenin, Stalin gibi Sovyet iktidarının en üst düzey liderleri, Ermeni Bolşevik teorisyenleri, Ermeni meselesinin özüne ilişkin birçok saptamada bulunmuşlardır. Yazışmalara, raporlara vb. yansıyan bu saptamalara göre Ermeni meselesi, emperyalist devletler tarafından Türkiye’nin paylaşılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Türkiye, paylaşılmaya karşı kendi vatanını savunmuş ve haklı bir savaş vermiştir. Yaşanan trajedinin sorumluları ise Ermenileri kullanma politikası güden emperyalist devletler ve onların planlarına alet olan Taşnaklardır.
2. Taşnak Ermenistanı’nın oynadığı rol ve etnik temizlik politikası. Sovyet önderleri, Taşnak Ermenistanı’nın devrimci Türkiye ile Sovyet Rusya arasına bir duvar ördüğünü ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında da emperyalizmin bölgedeki bir taşeronu olduğunu saptamıştır. Taşnak Ermenistanı, Batı’nın Doğu’daki planlarını gerçekleştirmede bir üs görevi görmüştür.
Sovyet belgeleri, Taşnakların bugünkü Ermenistan sınırları içerisinde yaptıkları etnik temizlik politikasını da kanıtlamaktadır. “Saf” milli bir devlet kurma adına Müslüman nüfusun önemli bir kesimi Taşnak iktidarı tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca Kilikya olarak adlandırılan Adana, Maraş bölgesinde de Fransızların himayesi altında sistematik olarak Müslüman nüfus kılıçtan geçirilmiştir.
3. Türk-Sovyet ittifakı ve Taşnak Ermenistanı’nın ortadan kaldırılması. Sovyet arşiv belgelerinin açık bir şekilde kanıtladığı üzere Ermenistan’da, Türk ordularının ve Kızıl Ordu’nun askeri işbirliği sonucunda Taşnak iktidarına son verilmiş ve Sovyet iktidarı kurulmuştur. Bugün soykırım olarak adlandırılan Türk ordularının Ermenistan üzerine harekâtı, n üst düzeydeki Sovyet yetkilileri tarafından desteklenmiş ve ilerici bir hareket olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’nin bu harekâtı, vatan savunmasının bir parçasıdır.
Bugün Ermeni milliyetçilerinin Sovyet liderliğine en az Talat, Enver Paşalar kadar saldırması bu yüzdendir. Rusya Ermeni Birliği, “Ermeni Soykırımının Hamileri ve Suç Ortakları” başlıklı bir kitapta bu temeldeki belgeleri derlemiş ve Leninleri, Stalinleri Ermeni Soykırımı’nın suç ortakları olarak değerlendirmiştir. Ermeni diasporası, siyaset ve bilim çevreleri, “Ermeni soykırımında” Rusya’nın Türkiye’yle eşit sorumluluğa sahip olduğunu vurgulamakta, bu temelde kitaplar, yayınlar çıkarmakta, toplantılar düzenlemektedir. Ancak burada altının çizilmesi gereken Ermeniler tarafından Sovyet devleti üzerinden Rusya’nın mahkûm edilmesidir.

4. İkinci Dünya Savaşı’nda Taşnakların Nazi güdümlü politikası. Taşnaklar, Birinci Dünya Savaşı’nda üstlendikleri rolü İkinci Dünya Savaşı’nda da oynamışlardır. Bu sefer Hitler Almanyası’nın yanında. Taşnaklar, faşist Alman orduları için gönüllü birlikler oluşturarak bölge halklarına karşı yeni bir suça imza atmışlardır.

Ayrıca gerek Çarlık gerekse de Sovyet belgeleri, bölgede Müslüman nüfusun tehcir öncesinde de Ermenilere oranla kat ve kat daha fazla olduğunu kanıtlamaktadır.

KİTABIN KAPSAMI
İşte elinizdeki kitap, Rus devlet arşivlerindeki bu belgelerden oluşmaktadır. Kitapta belgelerin yanı sıra özellikle o dönemi yaşamış olan Rus, Ermeni, Gürcü devlet ve bilim adamlarının belge niteliğindeki yayımlanmış eserlerine de yer verilmiştir. Yorumsuz olarak yayımladığımız belgeler, Ermeni meselesini değişik açılardan ele alacak şekilde yukarıdaki sınıflandırmaya göre seçilmiştir. Arşivlerde bu temelde binlerce belge olduğu, ancak kitabı sadece her konudan belirli örneklerle sınırlandırdığımız açıktır.
Çalışmamız, genel bir çerçeve çizmek amacıyla Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 baskısının “Ermeni Meselesi” ve “Taşnaksutyun” maddeleriyle başlamaktadır. Ardından belgeler kronolojik sıraya göre dizilmiştir. Ancak basılı eserlerden alınan metinler, basım tarihlerine göre değil, konunun anlatıldığı ilgili döneme göre sıralanmıştır.
Belgelerin ve konunun daha iyi anlaşılması amacıyla, belgelere ve metinlere tarafımızdan dipnotlar düşülmüştür. Belgenin ve ya metnin orijinalinden kaynaklanan dipnotların yanında ise kime ait olduğuna dair not bulunmaktadır.
Bu çalışmanın gerçekleştirilmesindeki her türlü katkılarından dolayı Türk Tarih Kurumu’na, Rusya Federasyonu Eğitim ve Bilim Bakanlığı’na, başta Prof. Dr. Yakut Irmak Özden ve Prof. Dr. Sabahattin Özel olmak üzere İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü akademik ve idari personeline, başta Doç. Kalerya Antoninovna Belova olmak üzere Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü (Üniversitesi) akademik ve idari personeline, Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi, Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi, Lenin Devlet Kütüphanesi ve Rusya Tarihi Halk Kütüphanesi çalışanlarına, Rusya Bilimler Akademisi Moskova Şarkiyat Enstitüsü Türkiye Kürsüsü’ne, Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Halkları Tarihi Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Vyaçeslav Şlikov’a, Rasih Nuri İleri’ye, Hüseyin Alpdündar’a ve Engin Turan’a yürekten teşekkür ederim.
Kitaptaki bütün belge ve metinler, Mehmet Perinçek ve Arif Acaloğlu tarafından çevrilmiştir. Bu çevirilerde değerli Türkolog Arif Acaloğlu’nun yol gösterici yardımlarından dolayı kendisine de teşekkür borçluyum.

Mehmet Perinçek
11 Aralık 2006, İstanbul


BELGE 1
Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 Baskısında Ermeni Meselesi Maddesi
“ERMENİ MESELESİ, TÜRKİYE’NİN ZAYIFLATILMASI VE SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ MESELESİDİR”
Ermeni Meselesi: Doğu meselesinin bir parçası olarak Ermeni meselesine iki açıdan bakılabilir. Dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmesi görülür. Bu meselenin iç doğası ise, Ermeni ulusunun kendi kaderini, Ermeni burjuvazisinin önderliğinde ve buna bağlı olarak Ermeni burjuvazisinin gelişmesi yönünde tayin etmesidir.
Ermeni meselesi, Ermeni ulusunun başına, İstanbul’un mali aristokrasisinin geçmesinden sonra, 18. yüzyılda ortaya çıktı.
Bütün Anadolu’ya yayılmış olan Ermeni halkı, kendi ticaret burjuvazisini çok erken yaratmıştı. Bu ticaret burjuvazisinin, Türkiye’nin ekonomik hayatında rolü büyüktü. Örneğin hükümete, valilere vb. kredi verirdi.
Öte yandan bu burjuvazi, din adamlarının, kilisenin büyük nüfuzundan yararlanarak halkı yönetiyordu. 1453 yılında Osmanlıların İstanbul’u fethetmesinden sonra İstanbul Patrikliği kurulmuştu; Ermeni burjuvazisi, bu patrikliğin aracılığıyla halkı yönetiyordu. Ermeni Patrikliği nezdinde mali aristokrasinin ileri gelenlerinden bir meclis oluşturulmuştu. Halkı yöneten, esas olarak bu şûra idi.
Türkiye’de Ermeni burjuvazisinin gelişmesinde, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Ermeni burjuvazisinin ilişkileri çok büyük rol oynuyordu. Şunu da kaydedelim ki, Türkiye’nin el sanatlarında Ermeni esnafı Rumlarla birlikte büyük rol oynuyorlardı. Ne var ki, Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni köylülerin siyasal ve ekonomik durumları çok kötüydü.
Bu açıdan, Batı kapitalizminin Ortadoğu’da taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye’de köprü özelliği taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler, ancak bunda başarılı olamadılar. Çünkü Ermeni burjuvazisi Türkiye’nin iktidarına çok sıkı ekonomik ilişkilerle bağlıydı. Batı sermayesi kendisine dayanak olarak kiliseyi gördü. Ancak kiliseden de umulan destek alınamadı. Bundan sonra Batı sermayesi, ekonomik ilişkilerinde araç olarak Ermenilerin orta ticaret burjuvazisini yeğledi. Bu burjuvazi Batı’nın desteğiyle güçlendi ve Ermeni ulusal hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu.
Bu ulusal hareket, özellikle Moskova ve Tiflis’te yaşayan Ermeni aydınlarından destek aldı. Bu kentler, 1870 yıllarında, Rus liberal hareketinin etkisi altında, Ermeni liberalizminin merkezi olmuşlardı. Ulusal bilinç yazılı ve sözlü olarak gelişiyordu. Ulusal bilinç ve militan milliyetçilik uyanıyordu. Hem Rusya’da, hem de Türkiye’de yaşayan Ermeniler arasında militan milliyetçilik ortaya çıkıyordu.
Ermeni orta burjuvazisi ilk adım olarak, kilisenin etkisini azaltmaya yönelmişti. Bu savaşta Ermeni orta burjuvazisi, kent esnafına dayanıyordu. Bu hareket, kilisenin laikleştirilmesine yönelmeye başlamıştı. Esas olarak İstanbul Patrikliği’ni hedef alıyordu ve bu savaştan galip çıktı. Orta burjuvazi, Meclis-i Ayan’da yer aldı. Meclis-i Ayan, maliye, adalet ve eğitim gibi geniş yetkilerle donatıldı.
Köylüler önceleri, bu milli hareketin dışında kalmıştı. Ağırlaşan vergi sistemi ve Kürtlerle bozulan ilişkileri nedeniyle Türkiye’de Ermeni köylülerinin durumu iyice kötüleşmişti. Ermeniler beş Doğu vilayetinde (Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Sivas) azınlık durumundaydılar (yüzde 20’den 40’a kadar). Burada nüfusun çoğunu Kürtler oluşturuyordu. O dönemde Kürtler aşiret halinde yaşıyor ve göçebe hayvancılık hayatı sürüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızlı nüfus artışı nedeniyle Kürtler, yerleşik hayata geçiyorlar ve topraksız oldukları için Ermeni köylülerini Doğu Anadolu’nun dağlık kısımlarından göçe zorluyor ve topraklarına el koyuyorlardı. Türk hükümeti, Kürt aşiretleri üzerindeki etkisini artırmak için bu sürece göz yumdu ve bu toprakları aşiret reislerinin mülkiyetine verdi. Yani Doğu Anadolu’da Kürt feodalitesinin gelişmesini sağladı. Bu süreçten sonra, Kürtler ile Ermeniler arasındaki kanlı kavgalar, kan davasına, katliamlara dönüştü.
Bu çelişkinin ikinci nedeni, Müslümanların, Ermeni kent burjuvazisini vahşi kapitalizmin temsilcisi (tefeciler) olarak görmeleriydi.

Ekonomik nedenlerle keskinleşen Ermeni meselesi, Rusya, İngiltere gibi “büyük devletlerin” müdahalesiyle iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi, “Hıristiyanları Müslüman Türkiye’nin egemenliğinden kurtarma” sloganıyla Karadeniz’i ve Boğazları ele geçirmek istiyordu. Ermeni burjuvazisi bu sloganı ulusal-siyasal gelişimi için kullanıyor ve Rusya’ya yönelerek, Türkiye’deki Ermeniler arasında bu sloganla propaganda yapıyordu. Ermeni burjuvazisinin bu tutumu, Türk Hükümeti’nin 1877 savaşına kadar süren, hatta Ermenileri üst düzey devlet görevlerine getiren olumlu yaklaşımını tersine çevirdi. Bu ilişkiler, Rusya Ermenilerinin Kafkasya Büyük Valisi Mihail Nikolayeviç’e ve Patrik Nerses başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin Rusya’ya resmi destek başvurularından sonra keskinleşti. Rusya, bu başvuruları kullanarak, Ayastefanos Anlaşması’na 16. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türkiye’nin Ermeni vilayetlerinde reformlara başlanmalıydı. Rusya’nın işgal ettiği Türk toprakları, bu reformlar bitinceye kadar Rusya ordusunun işgalinde kalacaktı.
Fakat Rusya’nın bu girişimine, Ortadoğu’daki esas rakibi olan İngiltere karşı çıkıyordu. İngiltere, Berlin Konferansı’nda Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesinin yerine 61. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre, Türk hükümeti Ermeni vilayetlerinde istenen reformları yapacaktı. Ancak bu reformları, yalnız Rusya değil, Berlin Konferansı’na katılan altı büyük devlet de denetleyecekti.
Bu karar, Ermeni burjuvazisinin yüksek tabakalarında iyi karşılanmıştı. Zira, Ermeni devletinin yaratılmasında sadece Rusya değil, diğer büyük devletler de yardımcı olacaktı. İngiliz diplomasisi, Ermenilere denizden denize (Karadeniz’den Akdeniz’e) “Büyük Ermenistan” hayalini pompalıyordu. Ancak, yönelişinin değişmesi, Ermenileri dünya kamuoyundan tecrit etti. Ermeniler, Rusya ile ilişkilerini zayıflatmıştı. İngilizler ise, Rusya’nın Ermenileri Ortadoğu siyasetinde kullanmasını istemiyorlardı. İngilizlere, Türkiye’de kendi siyasetlerini uygulamak için, Ermeniler o kadar gerekli değildi. Asıl neden, Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan gizli anlaşmalardı. Bu anlaşmalara göre, Türkiye’yi Rusya’dan korumak için İngiltere, Türkiye’den Kıbrıs’ı almıştı. Bu nedenlerle İngiltere, Çarlık Rusyası’nın Ermenilere verdiği desteği ortadan kaldırdıktan sonra Ermenileri desteklemekten vazgeçti ve onları büyük devletlerin oyunlarındaki rolünü anlayan Türk hükümetinin “himayesine” verdi. Ve Türkiye Ermenileri için en zor günler böyle başladı. Kürtler sürekli olarak Doğu Anadolu’da Ermenileri katletmeye başladılar. Özellikle bu kırım, 1890’lı yıllarda geniş çapta oldu.
“Büyük Ermenistan”ın temelini oluşturan köylülerin kırımından sonra, Ermeni burjuvazisi şansını büsbütün kaybetti ve silahlı terör eylemlerine başladı. Bu sırada Rusya’nın Transkafkasya bölgesinde Hınçak ve Taşnaksutyun milliyetçi partileri kuruldu. Bu partiler, Türkiye’ye propagandacılar ve ajitatörler gönderiyorlardı. Gerilla grupları oluşturuyorlardı. Bunların esas amacı, Berlin Konferansı’nda kabul edilmiş olan 61. maddeye başlattıkları hareketle büyük devletlerin dikkatini çekmekti. Fakat bu maddeyi hem büyük devletler, hem de Türkiye unutmuştu. Bu partilerin Batı Avrupa’daki yurtdışı komiteleri de aynı yönde çalışıyorlardı. 1890’lı yılların sonunda Hınçak Partisi sahneden çekiliyor ve Ermenilerin tek partisi Taşnaksutyun oluyordu. (…)
İngiltere’nin Ermenilere ”bir dakikalık yakınlığı” da hemen geçmişti, bunun yanı sıra İngiltere, “herhangi bir devletin tek başına hareket etmesine tahammül edemeyeceğini” ilan eden Rusya’ya bağlı durumdaydı. Rusya’ya gelince, o, bu devirde Transkafkasya’yı Ruslaştırma politikasını uygulamaktaydı ve açıkça “Asya’da Ermenilere imtiyazlar sağlayan bölgeler oluşturma” amacına karşıydı. Çarlık Rusyası yardımıyla bağımsızlığına kavuşan, ancak ona bağımlı kalmak istemeyen Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, Çarlık diplomasisi Prens Lobanov-Rostovski[i] aracılığıyla “yeni bir Bulgaristan” kurulmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Bağdat demiryolu ihalelerini kazanmakla meşgul olan Almanya ise Ermenilere yapılan zulmü protesto etmemekle yetinmeyip, İmparartor 2. Vilhelm’in deyimiyle “isyankâr vatandaşlara” karşı Abdülhamit’in politikasını açıkça destekledi.
1890 yılından sonra Ermeni şoven burjuvazisi kendisini mahvolma noktasına getirdi ve onun siyasal kanadı olan Taşnaksutyun Partisi, politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Taşnaksutyun Partisi, Osmanlılara muhalif olan partilerle işbirliği yapmaya, Osmanlı’nın içindeki devrimci hareketlere katılmaya başladı. 1907’de Taşnakların girişimiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tüm muhalif partiler, Paris’te kongre yaptılar ve bu kongrede devleti devirme planı kabul edildi.
1908’de devrim oldu, fakat Taşnakların beklentileri gerçekleşmedi, Ermenilerin durumu hiç değişmedi. Ermeni siyasal çevreleri yeniden yön değiştirerek, tekrar ilk yöneldikleri Rusya’ya döndüler. Bu defa çarlık hükümeti, onlara sıcak bakıyordu; çünkü dünya savaşı kaçınılmaz hale gelirken, Milyukov’un [ii] dediği gibi, “Rusya ve Türkiye arasında yaşayan” Ermeniler büyük siyasi önem kazanmaktaydı. 1913’te Rus diplomatları, örgütlü Ermeni burjuvazisiyle anlaşma yaparak, Türkiye’den Doğu vilayetlerinde reform yapmalarını talep ettiler. 1914’ün 26 Ocak’ında Almanya’nın desteklediği Türkiye, uzun tartışmalardan sonra reform anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu reformlara göre Ermeniler geniş bir özgürlüğe kavuşuyor, özellikle yönetimde, dilde, askere alınmada ve diğer alanlardaki reformların, büyük devletlerin, özellikle Rusya’nın kontrolü altında yapılması öngörülüyordu.
Rusya’nın meseleye karışması, 1. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Ermenilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Oysa Ermeniler, “Büyük Ermenistan” sloganını unutmamışlardı. Ve Türk ordusundan kaçan askerlerden gönüllü çeteler kurmaya başlamışlardı. Türk hükümeti buna cevaben sert önlemlerle karşılık verdi. Bu eylem güvenini yitirmiş olan Ermeni halkını Mezopotamya’daki savaşın yaşandığı bölgelere göç ettirme şeklinde gerçekleştirildi.
Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu, Doğu Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 300 bin kişi öldürüldü. 300 bin kişi Mezopotamya yollarında öldü, 200 bin kişi Rusya’ya kaçtı, 400 bin kişi ise İslamı kabul etti. Böylece Türkiye Ermenistanı Ermenisiz kaldı.
Rusya’da 1917 Şubat Devrimi, Ermeni meselesinde yeni bir sayfa açtı. Yıl boyunca Transkafkasya, Rusya ile ilişki kuruyor ve Petrograd’tan yönetiliyordu. Oysa bununla birlikte Transkafkasya’da milli burjuva partileri iyice gelişiyordu (Gürcü Menşevikler, Musavatçılar ve Taşnaklar). 1917’nin yazında Tiflis’te yapılan Köylü Kurultayı’nda Ermenilere karşı Gürcü-Müslüman bloğu kurulmuştu.
1917’nin Ekimi’nde Taşnakların yönetimi altında Ermeni Milli Kongresi yapılmıştı. Bu kongrede Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmış, 1. Dünya Savaşı’nda Rusya tarafından işgal edilmiş Doğu Anadolu’daki Türkiye topraklarının Rusya’nın elinde kalması talep edilmişti. Aynı kongrede Ermeni Milli Merkezi ve 15 kişiden oluşan Milli Şûra kurulmuş ve bu şûranın merkezi Tiflis kentine taşınmıştı.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra üç cumhuriyeti birleştiren Transkafkasya Birliği kuruldu. Yeniden Ermeni-Türk çatışmaları başladı. Bu çatışmaların sonunda, Transkafkasya Birliği dağılıp üç cumhuriyetin ortaya çıkmasından sonra, Ermenistan, İstanbul Anlaşması’nın ardından, 1918 yılının Haziran ayında Türkiye’nin tüm taleplerini kabul etmişti. Ermenistan arazisi Erivan ve Eçmiadzin’den oluşan iki ilçeyi kapsıyordu. Bu ilçelerde toplam 400 bin kişi yaşıyordu.
1. Dünya Savaşı’nın sonuçları Ermeni burjuvazisi için yeni ve geniş olanaklar yarattı. Ermeniler, o sırada galip devletlere “lazımdı”: Birincisi; Kilikya’da Türkiye’ye karşı, ikincisi; Transkafkasya’da Sovyet Rusya’ya karşı. Ermeni meselesi, böylece yeni ve daha büyük önem taşımaya başladı. Bundan dolayı “galip devletler” kendi “Ermeni üslerini” en tehlikeli saydıkları Sovyetler’e karşı donattılar.
Taşnakların Ermeni Cumhuriyeti, Türkiye ve Rusya’dan, Kars ilini ve 18. yüzyılda Erivan kazasından gasp olunmuş toprakları ve diğer yerleri Ermenistan’a kattı. Ermenistan’ın nüfusu 1 milyon 590 bine yükseldi (795 bini Ermeni, 575 bini Müslüman, 140 bini diğerleri). Fakat Ermeniler bu toprakları yeterli görmediler ve Gürcistan’dan Ahikelek ve Borçalı’yı, Azerbaycan’dan Karabağ, Nahçıvan ve Gence ilçesinin güney bölgesini talep ettiler. Ermeniler, İngilizler’in Transkafkasya’yı işgali sırasında bu toprakları zorla almak istedi. Bu olay, Gürcistan’la (5 Aralık 1918) ve özellikle Azerbaycan’la uzun ve kanlı savaşlara yol açtı. Sonuçta bu bölgenin nüfusu yüzde 10-30 arası azaldı. Bazı yerleşim yerleri savaş nedeniyle ortadan kalktı. (…)
Bununla birlikte Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye sınırında (Oltu-Sarıkamış bölgesinde) Kürtlerin saldırılarına da uğruyordu. İngiliz işgalciler, Ermenilere pek fazla destek vermiyorlardı. O zaman İngilizler bütün gücünü Sovyet Rusya’ya karşı kullanıyor ve Beyaz Rus ordusunu destekliyorlardı. Öte yandan, Taşnaklar da Sovyet Rusya’ya karşı Denikin’in Beyaz ordusunu destekliyorlardı. Bir Ermeni politikacısı, Ermenistan Cumhuriyeti’nin Denikin’in Beyaz ordusunun 7. Piyade Kolordusu olduğunu söylemiştir.
1919’da İngiltere ile İran’ın anlaşmasından ve İstanbul’un işgalinden sonra (16 Mart 1920), Ortadoğu’da İngilizlerin durumu daha da sağlamlaştı. İngilizler Ermenilere karşı daha soğuk ve mesafeli oldular. 1920 yılı Nisan Mayıs aylarındaki San Remo Konferansı’nda, Ermeni meselesi Batı Avrupa emperyalistlerinden, ABD emperyalistlerine verildi. Cemiyeti Akvam’ın Yüksek Konseyi “Ermenistan yardımsız ayakta duramaz” kararı aldı. Başkan Wilson, Cemiyeti Akvam’da alınan karara göre, yeni Ermenistan’ın sınırlarını belirledi. Wilson’un kararına göre, Erzurum ve Trabzon’un büyük bir bölümü, Bitlis ve Van’ın tamamı Ermenistan’a verilmişti. Ermenistan’ın toplam alanı 30 bin mil kare, deniz kıyısının uzunluğu 150 mil idi. Fakat, Amerikan politikacıları başkanlarına göre daha uyanık çıktılar; Ermeni mandasının kaça mal olacağının aritmetik hesabını yaparak, ve aslen Avrupa menşeli olan “Ermeni meselesine” Amerikan sermayesi için gereksiz bularak senatoda oy çoğunluğuyla bu mandayı geri çevirdiler. Böylece Taşnakların Ermenistan Cumhuriyeti sahipsiz kalmış oldu. Batılı emperyalistler bitkin ve tahrip edilmiş Ermenistan’ı bir kez daha kendi kaderine terk ettiler.

Aynısını 1919’da Kilikya’yı işgal eden Fransızlar Ermenilere yaptılar. Bu verimli bölge, 11.-14. yüzyıllar arasında küçük Ermeni krallığı olduğu için ahalisinin yüzde 33’ü Ermenilerden ibaretti ve 1915 yılı baskılarından sonra buraya çok sayıda mülteci gelmişti. Türk milliyetçileri Fransızlara karşı askeri harekât başlattığı zaman Fransızlar, Ermenileri himayelerine alıp bağımsız devlet kuracaklarını vaat ederek ayaklanan Müslüman ahaliye karşı verilen cezaları uygulamakla görevlendirilmişlerdi. 1920’de Ankara hükümeti Kilikya’ya muntazam askeri kuvvet yolladılar. Bunlar Fransızları deniz kenarında sıkıştırdılar, bazı Ermeni köylerine saldırdılar. 16 bine yakın insan öldü. Çaresiz kalan Ermeni halkı Fransa himayesinde bağımsız bir cumhuriyet ilan etti. Hükümet organlarını ve 10 bin kişilik “Ermeni milis gücünü” kurdular. Bazen başarılı, bazen de başarısız olan mücadeleden sonra Fransızlar yine, bu defa kesin, deniz kenarına çekildiler ve Türkiye’yle barış imzalamak istediklerini bildirdiler. Kadere bırakılan Ermeniler kaleleri Hadcin ve Zeytin’de Türklerce kuşatıldılar ve güçlü direnişten sonra imha edildiler. Ölü sayısı yaklaşık 20 bindir. 1921’de Fransa Türkiye’yle barış antlaşması imzalayıp Kilikya’dan vazgeçti. (…)

Böylece iki “Ermeni üssü”nden biri yok edilmiş oldu. Ermeni meselesi, Transkafkasya’da odaklandı ki, burada bütün “yüce Ermeni” umutlarının boşa gitmesine rağmen, Taşnaklarca saldırgan milliyetçilik politikası yürütülüyordu. Onların durumu, Ermenistan’ın kuzeyde Sovyet Rusya’yla komşu olmasından dolayı tehlikeli olmaya başlamıştı. Taşnakların terörist rejiminden, kıyım ve savaşlardan yorulan, kronik açlık ve yoksulluk içinde olan halk kitleleri kendiliğinden Sovyet iktidarına eğilim gösteriyorlardı. Bakû’de Sovyetlerin iktidara gelmesinden üç gün sonra Ermenistan’ın birkaç yerinde (Aleksandrapol’de [iii] birkaç saatliğine Sovyet iktidarı hüküm sürmüştür.) patlak verdi; bunlar Taşnaklarca acımasız şekilde bastırıldı. Öte yandan 1920’den beri Ankara hükümeti ile Sovyet Rusya arasındaki dostane ilişkiler Taşnaklarca bozulmaya çalışıldı; Taşnaklar iki devlet arasındaki stratejik noktalarda ikisine de düşman olarak duruyordu.

Taşnaklar, Ankara hükümetinin batıdaki Yunan-İngiliz cephesindeki meşguliyetinden yararlanıp Türkiye sınırını güvenli hale getirmek istediler. Çünkü Sovyet Rusya hiç de saldırgan bir politika izlemiyordu. Sovyet Federasyonu’na girme eğiliminde olan Karabağ ve Nahcivan gibi bölgelerin bu kararına Taşnaklar itiraz etmedi; ancak bu bölgelerde gerilla harekâtı başlatılması konusunda Taşnak komutanlar gizli karar aldılar. Bu harekâtlar, Eylül 1920’de başladı. İngilizlerden silah alan Taşnaklar, bütün Kars ve Erivan’da Müslüman ahaliye toplu kıyım yaptılar. Şuragel, Şarur-Daralagöz, Kağızman, Surmanlı, Karakurt, Sarıkamış bölgelerinin külünü göğe savurdular. Böylece “cephe gerisinde güvenliği sağlamış” oldular. Maki serdarından destek sözü alıp Oltu ve Kağızman’a taarruz başlattılar.

Türkler doğu ordusunun (komutanları Karabekir ve Kamil Paşalar) karşı hücumuyla cevap verdiler. Erivan hükümetinin askeri kuvvetleri bozguna uğratılmıştı; Türkler, Aleksandropol’ü ele geçirdiler; Ermeni hükümetine inanılmaz derecedeki ağır şartları kabul ettirerek barış antlaşması imzalattılar. Ermenistan Türklerin elindeki toprakların hepsini kaybettiler. Üstelik 8 top, 8 makineli tüfekli 1500 kişilik ordudan daha büyük orduya sahip olma hakkından mahrum oldular. Ermenistan halkı bu barış antlaşmasına Taşnak iktidarını yıkma ve yerine Sovyet iktidarını getirmekle cevap verdi (Aralık1920). 1921 Rus-Türk Antlaşması, Gümrü Barış Antlaşması’nı iptal etti ve Ermenistan’ın Türkiye’yle olan şimdiki sınırlarını belirledi.

Bu andan itibaren, yani Ermeni halkının yeni bir devletsel yaşama başlamasıyla Ermeni meselesi bertaraf edildi denebilir. Batı Avrupa emperyalizmi, Ermenistan sovyetleştikten sonra da; Lozan Konferansı sırasında Ermeni meselesini kaşımaya başladı: “Ermeni yurdu” kurma tasarısı ileri sürüldü, İstanbul’da Milletler Cemiyeti’nin himayesinde olacak “milli azınlıkları koruma komitesi” oluşturulması istendi. Ancak bütün bunlar Türk delegasyonunu Musul sorununda taviz vermeye zorlamak için yapıldığından; söz konusu tasarı kendiliğinden çözümlendi. Çünkü gereken ödün verilmişti. (…)

(Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c. 3, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, Moskva, 1926, s.434 vd.)
BELGE 2

Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin 1926 Baskısında Taşnaksutyun Maddesi

“TAŞNAKLAR, TERÖRİST-KOMPLOCU BİR GRUP NİTELİĞİNDEYDİ”

Taşnaksutyun: 19. Yüzyılın 90’lı yıllarından başlayarak Transkafkasya’da faaliyet gösteren milliyetçi Ermeni partisi. Resmi adı “Devrimci Ermeni Partisi Taşnaksutyun (ARPD)”dur. Taşnaksutyun, Ermeni milletinin tümünü temsil ediyor gibi gözüküp, esas olarak, Ermeni ticaret burjuvazisinin ekonomik arzularını yansıttı, bağımsızlık kazanmak için savaştı. Taşnaksutyun’un Ermenistan’ın milli bağımsızlık mücadelesi temelinde ortaya çıkması, Ermeni küçük burjuvazisinin sözcülüğünü üstlenme imkânını da verdi. 1903’e kadar parti hemen hemen sadece Türkiye’de faaliyet gösteriyordu.

Temel görevi, Ermeni milletini Türk boyunduruğundan kurtarmak ve Ermenilerin nüfusun hemen hemen yarısını oluşturduğu Türkiye’nin doğu bölgelerinde ilk etapta özerklik alıp daha sonra ise devlet kurmaktı. Sonuç olarak da Türkiye Ermenistanı’na Transkafkasya Ermenistanı’nı katmayı ve böylece birleşik Ermeni devletini kurmayı tasarlıyorlardı. Taşnaksutyun’un 1894’te kabul edilen ilk programı, bayağı bir Marksizmin, liberalizmin, halkçılığın ve küçük burjuva milliyetçiliğinin bir karışımı olarak kendini gösterir. Programın merkezinde Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu” fikri bulunmaktadır; Taşnaksutyun, bunu gerçekleştirmek için, onlara göre Ermeni meselesinin çözümüne etki edebilecek bütün güçlere dayanmaya çalışmıştır. Taşnaklar, mücadelelerinde şu güçlerden destek almaya çabalamıştır: 1. Avrupa diplomasisi; öncelikle İngiliz ve Rus diplomasisi, 2. Avrupa devrimci ve sosyalist hareketi, 3. Rus devrimci hareketi, 4. Türk muhalif ve devrimci hareketi. Bir taraftan İngiltere, Rusya, Fransa, Türkiye vb. hükümetlerinin ajanları ile yapılan gizli görüşmeleri, bağlantıları ve anlaşmaları, diğer taraftan Avrupa ve Rusya’daki devrimci ve sosyalist partilerle ilişkileri, Rusya, Türkiye ve İran’daki devrimci hareketlere ve hatta 1907’de II. Enternasyonal’e katılmaları, Taşnaksutyun’un çelişkili politikalarıdır.

Taşnaksutyun, Ermeni meselesinin çözümünde, kapitalist Avrupa “kamuoyunu” kazanmanın, Ermenilerin kendi hareketlerini “yaratmalarından” daha çabuk sonuç vereceği hesabıyla yola çıktı. Taşnaksutyun, 1894-96 yıllarında diğer milliyetçi parti Hınçak ile birlikte Türk hükümetine karşı gerilla savaşına başladı. 1896’da İstanbul’daki Osmanlı Bankası’nı protesto amacıyla işgal ettiler. Türk polisi teröristleri tutukladı, ancak Rus Konsolosluğu’nun başını çektiği diplomatik çevrelerin meseleye müdahale etmesiyle, Taşnaklar sınır dışı edildi. Gerilla savaşı, Avrupa “kamuoyunun” ilgisini etkili bir şekilde Taşnakların üstüne çekti.

Diplomatlar, Türkiye hükümetine birçok kez baskı yaptılar, ancak Ermeni meselesinin olduğu bölgelerde reform yapılacağı sözü verilirken, aynı zamanda Türkiye Ermenistanı’ndaki on binlerce barışçı köylü yok edildi. Sultan iktidarı için Taşnakların maceracı politikası, kolay bahanelerle Ermeni milletini yok etme savaşının uygun bahanesiydi, ancak bu savaş tabii ki Türk despotizminin özünü anlatmaktadır. Ermenilerin sürülmesi, Taşnak gerilla hareketi olmadan da olabilirdi. Kuşkusuz, Avrupa diplomasisi, Türkiye hükümetine bir şantaj ve baskı yöntemi olarak Ermeni meselesinden yararlanmaya hazırdı, ancak Ermeni meselesinin çözümüyle ve bir Ermeni devletinin kurulmasıyla hiç de ciddi bir biçimde ilgilenmiyorlardı. Özellikle Rusya, bu fikirden uzaktı. Ermeni hareketi Çarlık açısından, Türkiye’yi zayıf bırakmak, İstanbul’u, Boğazları ve Ermenistan’ın kendisini ondan koparmak bağlamında önemli olabilirdi. Taşnaksutyun politikaları Çarlık tarafından bu şekilde kabul edilebilirdi, ancak “büyük bağımsız” Ermenistan planı hiçbir zaman kabul edilemeyecek bir konuydu. Çarlık, onları “Ermeni ayrımcılığı” olarak telakki etti ve buna karşı da kararlı bir şekilde savaştı. Hatta 80’li yılların ortalarında Çarlık hükümeti, Transkafkasya Ermenistanı’nda, Ermeni okullarına, hayırsever aydınlanmacı örgütlere karşı eylemlere başladı. 90’lı yıllarda yüzlerce Ermeni okulu, yüksek kültür kurumları kapatıldı, Ermeni kiliselerinin menkul ve gayrimenkul malvarlıklarına el koyuldu. Hükümet, 1903 Haziranı’nda ayrıca bir uygun kanun bile hazırladı. Bu kanun, Ermeni “kurtuluş” hareketinin temel maddi bazda bile bir araya gelmesini engelliyordu.

O zaman Taşnaksutyun, Çar hükümetine muhalif konuma geldi ve zaman zaman hareketinin merkezini Türkiye’den Transkafkasya’ya kaydırdı. Rusya’da o sıralarda Ermeni milli politikasına geniş bir perspektif açmış olan güçlü bir kurtuluş hareketi başladı. Bunun üzerine Taşnaksutyun, “sola” çark etti ve demokratik devrim bayrağı altında toplanmaya çalıştı. ARPD, 1904 program taslağında şöyle diyordu: “Çoğunlukta olan emekçilerin hakları savunulacak, onlar sosyalist ideallerin ruhuyla yetiştirilecek ve büyük politik ve sosyal mücadeleye hazır duruma getirilecek. Kırsalda ..., toprak sahipleri ve tefecilere karşı; topraksız, az topraklı köylülerin bayrakları altında toplanılacak ..., kitlelere kamu ekonomisi fikri yerleştirilecek, kamusal üretim ve tüketim aşılanarak geleceğin sosyalist sisteminin ilk adımları atılacak.” Taşnaksutyun, kendisine dayanak olarak “az topraklı köylü ve köylü, başta toprak sahibi, küçük zanaatkâr, fabrika işçisi, toprak sahibi çeşitli ekonomik sınıfları” aldığını düşünüyordu. Taşnaksutyun’un bu parti program taslağı, temel bölümlerde Eserlerin [iv] programının kopyasıydı.

1902’de Taşnaksutyun’dan bir grup çıkmış, “Ermeni Sosyal Demokratlar Birliği”ni kurmuşlar, sonra ise RSDİP’e [v]katılmışlardı. 1905 devrimi arifesinde Taşnaksutyun’dan oldukça önemli bir grup, “Eski Taşnaksutyun” adıyla kopmuşlardı. Bu grup, Taşnaksutyun’un “sosyalist” programına karşıydı ve Parti’nin görevinin kesin olarak Türkiye Ermenistanı’nın “kurtuluşu”yla sınırlandırılmasını savunuyordu.

1905-1907 Devrimi’nde Taşnaksutyun, Çar’a karşı ve Ermeni olmayan milletlere, öncelikle de Müslümanlara karşı savaştılar. Son zamanlarda, kitlenin dikkatini toprak köleliği ve otokrasi artıklarını ortadan kaldırmak olan ortak sınıf görevinden, devrim görevinden, milletlerarası kavgaya çevirmekle canla başla uğraşan Çarlığın eline düştüler. Taşnaklar çarizme karşı mücadelede kitlelere önderlik eden bir parti niteliğinde değil, terörist–komplocu bir grup niteliğindeydi. Taşnaklar, Rus Eserlerini taklit ettiler ve oldukça geniş ölçülerde, Çar hükümetinin küçük ajanlarına karşı bireysel terör pratiği içindeydiler. Taşnaklar, bu hedef için savaş birlikleri (“zinvorov”) kurmak gerektiğini anladılar. 1907 yılında Stuttgart Sosyalist Kongresi’ne sundukları raporda Taşnaklar, terörist eylemleri liste halinde sundular. Ancak terörizm, Taşnakları rahatsız etmiyordu. Bütün bu olaylar dizisi şuna yol açtı: Taşnaklar, gizli anlaşmalara giriyorlar, hükümet ajanlarıyla Türklere karşı savaşlarında işbirliği yapıyorlardı. Aynı şekilde diğer taraftan da Türk toprak ağaları, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde Ermenilere karşı mücadelelerinde Çar hükümetinin ajanlarının desteğine dayanıyordu.

Bakû ve Tiflis’teki Ermeni işçi kesimi, küçük burjuva milliyetçiliği hâlâ iktidardayken, diğer milletlerin proletaryası ile Ermeni proletaryasını karşı karşıya getiren ve onların çıkarlarını Ermeni burjuvazisinin çıkarlarıyla birleştiren Taşnaksutyun tarafına geçti. Taşnaksutyun’un siyasal mücadele ve sendikal mücadele çizgileri ise milli ayrıcalık izleyen bir çizgiydi. Taşnaksutyun, milli sendika ve kooperatifleri kurdu ve ortak işçi cephesini dağıttı. İşçiler, Rus ve Türk burjuvazisine karşı iktisadi mücadele verdiklerinde Taşnaksutyun, seve seve buna katıldı, ancak proletarya, Ermeni kapitalistlerine karşı mücadele yürüttüğünde, Taşnaksutyun doğrudan grev kırıcı rolünü üstlendi. II. Enternasyonal’in bu partiyi saflarına alması, Taşnakların “sosyalistliğinin” değil, Enternasyonal’de sosyalizmin doğru kavranmadığının bir kanıtıdır.

Taşnaklar, Enternasyonal’e 1905-1907 devrimci hareketinin etkisi altında katıldılar. Taşnakların 1907’deki kongresinde halkçı karakteri öncesine göre daha keskin olan “sosyalist” program resmen kabul edildi. Programda, “toprak reformu, sanayinin gelişmesinden daha başka bir karakter taşıyor. Burada toprağın yoğunlaşması hedeflenmiyor. Ancak kapitalizmin olumsuz etkisi, köyde emekçilerin kaderinde görülüyor” deniyordu. Sosyalizm mücadelesini, programa göre, şimdi “yeni üçlü birlik, emekçi köylü, sanayi işçisi, devrimci aydınlar” yönetiyordu. Taşnaksutyun kendi taleplerini, programında birbirinden bağımsız Türkiye Ermenistanı ve Transkafkasya Ermenistanı olarak formüle etti. Programda Türkiye Ermenistanı için şu talep vardı: “Politik ve ekonomik özgürlük, bölgesel özerklik ve Türkiye’yle federal temelde ilişki”. Transkafkasya içinse temel istek şöyleydi: “Transkafkasya’da federatif Rusya cumhuriyetinin bir parçası olarak demokratik bir cumhuriyet”.

İlk devlet Duması’nı Taşnaklar boykot ettiler. İkinci Duma’ya Eser fraksiyonuyla birlikte girdiler.

Toprak ağalarının gericiliği üstün gelince, Taşnaksutyun “sol” programına rağmen, Türkiye’de Ermeni meselesinin çözümü açısından eski, devrim öncesi yola, Rusya-Avrupa diplomasisinin yardımına başvurma yoluna, döndü. Taşnaksutyun, 1912’de Türkiye Ermenistanı’nda yaşayan Ermeni halkını uzun kolları altına alma çağrısıyla Çarlık hükümetine başvurdular. Öyle ki, Taşnakların bazı yardımlarıyla iktidara gelen Jön Türkler, Ermeni meselesinde sultanın yağma ve gerici politikasını sürdürdü. Taşnaksutyun’un temsilcileri, İstanbul’daki Çarlık büyükelçisi Girs ile doğrudan görüşmelere başladılar ve Avrupa’da büyük bir kampanya yürüttüler. Bu kampanyanın Çarlık politikasının çıkarlarıyla örtüştüğü gözükmektedir.

Ancak emperyalist savaş, bu planların gerçekleşmesini aksattı. Türk–Alman bloğunun savaşı kazanması durumunda hiçbir şekilde özerklik alamayacaklarından korkarak, Taşnaklar, kesin olarak İtilaf Devletleri’nin yanında yer aldılar. Türkiye savaşa girdiğinde, Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni milli bürosu, 2. Nikolay’a uşaklık bildirisiyle başvurdu. Bildiride şunlar yazılıydı: “Yeni şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmaktadır. Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özgürce dalgalanacaktır. Sizin iradeniz, yüce devletiniz Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.” Taşnakların oluşturduğu gönüllü birlikler, Türkiye cephesinde Rus ordusuna öncü oldu.

Şubat Devrimi, Taşnakların, Rusların yardımıyla hedeflerine ulaşma umutlarını güçlendirdi. Taşnaklar, hesaplarını Rusya’nın Türkiye’nin içişlerine karışmasına göre yaptılar, Rus büyük devletçiliğinin azılı taraftarı ve “anarşi” karşıtı oldular, sadece Bolşevizme karşı değil, aynı zamanda ezilen milletlerin kurtuluş hareketlerine karşı da mücadele ettiler.

Ekim Devrimi’nden sonra Taşnakların durumu radikal bir biçimde değişti. Onlar, birleşik burjuva Rusyası taraftarı, sosyalist Rusya karşıtı oldular. Onun için devletin birliğini savunanlar bir anda ayrılıkçılığı azılı bir şekilde savunur oldular. Üçlü blok partiler, Gürcü Menşevikler, Ermeni Taşnaklar, Türk Müsavatçılar Bolşevik Rusya’ya karşı Transkafkasya birliğini oluşturdular. Ancak Transkafkasya, egemenliğini ilan etmemiş bir devletti. Sovyet iktidarının kısa süreli olmadığı açıklığa kavuştuktan sonra Menşevik, Taşnak, Musavatçı bloğu, Transkafkasya’nın Rusya’dan ayrıldığını bildiren bir bildirge yayınladı. Rusya’nın “demokratik” desteğinden yoksun kalınca Transkafkasya’nın kaderini tayin edecek yeni destekler aramaya koyuldular. Gürcü Menşevikler, Alman ordusunu yardıma çağırdılar. Musavatçılar, kurtuluşu Türkiye’de aradılar. Taşnaklar, önceden Ermeni meselesinin çözümünü isteyen İtilaf Devletleri’nin zaferine bel bağladı. 1918 Temmuzunda Taşnaklar, Bakû sovyetinde, Sovyet iktidarının ortadan kaldırılması ve İran’dan İngiliz birliklerinin komutanı General Dinstervil’in çağrılması kararını aldı. Taşnak, Eser ve Menşevik bloğu sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdiler. Transkafkasya’da Sovyet iktidarı tasfiye edildi. Bakû proletaryasının önderleri Şaumyan, Caparidze vd. Hazar steplerinde haince öldürüldüler. Alman–Türk bloğunun çökmesinden sonra İngilizler, bütün Transkafkasya’yı işgal ettiler. Menşeviklerin, Taşnakların ve Musavatçıların “bağımsız” hükümetleri, İngiliz emperyalizminin diktatörlüğüne itaat ettiler.

Taşnaklar, “büyük Ermenistan” sloganını savunmaya devam ettiler ve bu “bağımsız” devleti manda altına girmek için Amerika’ya sundular. Başkan Wilson, bu teklifi kabul etti, ancak Amerika senatosu, Taşnakları oldukça üzerek mandayı reddetti. Bununla birlikte Taşnaksutyun “Birleşik Rusya” umutlarından da vazgeçmedi; Denikin ile 1919 yılında gizli askeri birlik anlaşması imzaladılar. Kemalist hareket, Taşnak planlarına büyük tehdit oluşturuyordu. Kemalistler, Ermeni meselesinde özde sultanın ve Jön Türklerin politikasını devam ettiriyordu. Taşnak hükümeti ise somut olarak İtilaf desteğiyle Kemalistlere karşı politika yürütüyordu.

1920 sonbaharında Taşnaklar, Ermeni–Türk savaşı çıkardılar. Taşnaklar, savaşın sonunda tamamen bozguna uğradılar. Bu andan itibaren Taşnakizm tamamen bitmiş sayılabilirdi. Ermenistan’da halk kitleleri uzun yıllar Taşnakların yanındaydı, 1919’da Taşnaklara parlamento seçimlerinde yüzde 90 oy verdiler. 1920’ye gelindiğinde, Taşnakların politik etkisinden kurtulmaya başlamışlardı. 1920 Mayısında, işçiler ve askerler, Aleksandropol’de Taşnaklara karşı ayaklandılar. Taşnaklar, yüce emeğin karşısında boğuldular.

1 Aralık 1920’de Ermenistan’da Sovyet iktidarı kuruldu. 1921 Şubatında Taşnaklar, iktidarı ele geçirebilmek için son bir girişimde bulunarak ayaklandılar. Bu girişim çöküşle sonuçlandı. Taşnaklar, bundan sonraki çalışmalarına yurtdışında devam ettiler. Emperyalizmin ajanı oldular ve onların yardımıyla Bolşevizmi yıkmaya ve “bağımsız” Ermenistan’ı yeniden kurmaya çalıştılar. Son zamanlarda Taşnaklar, Bolşevizme ve Pantürkizm’e karşı maceracı bir düşünce sıfatında, Kürtlerin ve hatta Gürcülerin de içinde bulunduğu İran’ın hegemonyası altında Paniran birliğini savunuyorlar.

Taşnaksutyun, devamlı olarak kendi içinde bölünüp, parçalandı. 1905’ten sonra partide güçlü bir sol kanat oluştu. Bu kanat, küçük burjuva “sosyalizmi”ne ve aşırı milliyetçi politikalara karşı muhalefet yaptı. Partideki “sol” muhalefet, emperyalist savaş döneminde var oldu. Bu gruplar, Şubat Devrimi’nden sonra, “Sol Taşnaklar” adlı örgütte birleşti.

1922-23’te Taşnak mülteciler arasında, Kaçaznuni ve diğerlerinin önderliğinde bir tasfiye akımı meydana geldi. Bu hareket, Ermeni çevrelerinde Bolşevizme dönüşümün bir göstergesiydi. Ermenistan’da sosyalizmin kuruluşunda kapitalizmin kökü kazındı ve Taşnakizme ölümcül darbe vuruldu.

(Bolşaya Sovyetskaya Entsiklopediya, c. 20, Aktsionernoe Obşestvo “Sovyetskaya Entsiklopediya”, Moskva, 1926, s.526 vd.)

BELGE 3

Sovyet Ermenistanı Devlet Adamı B. A. Boryan’ın[vi] “Ermenistan, Uluslararası Diplomasi ve SSCB” Adlı Eserinden

“TÜRK SULTANLARI, ERMENİLERİ SEVDİKLER VE İMKÂNLARI ÖLÇÜSÜNDE KORUDUKLAR”

İstanbul’un 1453 yılında II. Mehmet tarafından fethi, Ermenilere yönelik hiçbir zulme yol açmamıştır ve genel olarak onlar açısından hiçbir olumsuz sonuç doğurmamıştır. Tam tersine tarihsel kaynaklar, Mehmet’in Ermenileri sevdiğini ve Ermeni milletini devlet için yararlı bir öğe olarak gördüğünü, tebaasına insancıl yaklaştığını, tecrübelerine ve mali işlerdeki bilgilerine saygı duyarak Ermeni zanaatkâr ve tüccarlarını İstanbul’a davet ettiğini yazmaktadır. Aynı şekilde Sultan I. Selim de 1513 yılında Tebriz’i fethederek diğerleriyle birlikte bütün Ermeni zanaatkârları da İstanbul’a getirttirmiştir. “Milli Ermeni tarihi, Türk sultanlarının XVI. Yüzyıldan itibaren bugüne kadar (1876) Ermenileri esas olarak sevdiklerini ve imkânları ölçüsünde koruduklarını ileri sürmektedir.”[vii] Onlara yönelik genel bir baskı olmamış, hükümet, tebaasının çıkarlarını gözetmiş ve tek tek kişilerden ve hükümet memurlarından Ermenilere yönelik baskı teşebbüslerinin kökünü kurutmuştur.[viii] Ermeniler tarafından bakacak olursak; onlar, sadece barış içerisinde yaşamamış, ayrıca Türk silahının başarılarından büyük mutluluk duymuştur. 1606 yılında Kıbrıs’taki Rum ayaklanmasının Türkler tarafından bastırılması Ermeniler arasında mutluluk yaratmıştır. 1780 yılında Suvorov [ix]raporunda İran Şahlığı hâkimiyeti altındaki Ermenilerin ezildiğini ve sömürüldüğünü ve bunların birçoğunun Türkiye’ye kaçtığını yazar.[x]Öyle ki Türkiye’deki Ermeniler, İran’dakilere oranla daha iyi yaşamışlardır. Rusya’dakilerle ilgili olarak ise Linch, “Ermenilerin birçoğu uzaklara gidiyor, özellikle de Türk hükümetini tercih ediyorlar” demektedir.[xi]

1821 yılında Hassan Han, Kars bölgesinden esirler almış ve Ermeni esirler, Agasi tarafından kurtarılmıştır. Agasi, dindaşları olan Ermenilerden Rus topraklarında yaşamalarını istemiş, fakat Ermeniler reddederek Türkiye’ye geri dönmüşlerdir. Bu olayı, H. Abovyan anlatmaktadır. Ermenilerin Türkiye’ye geçişinde 1795 yılı önemlidir. XVII. Yüzyılda, Akop Karnetsi’nin yazdığına göre, Türkiye’de örnek olacak bir düzen hüküm sürmektedir. Yazar, Hıristiyan devletlerinde bir Müslüman ülkesi olan Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gibi bir düzenin olamadığından yakınmaktadır.[xii] (…)

“Aileleri Türk paşalıklarında bulunuyor ve ülkenin zenginliklerini yurtdışına götürüyorlar” diye yakınmaktadır bir Rus memuru.[xiii] 1835 yılında Baron Vrangel, Baron Rozen’e “Gümüşhane’de idari makamlar, Rum ve Ermenilere dini ayinleriyle ilgili hiçbir baskı yapmıyorlar. Ticaret, tamamen Rumların ve Ermenilerin, elinde” şeklinde yazmaktadır.[xiv] Marx ise “Hıristiyanlar, Türkiye’de dinsel özgürlüklerden Avusturya ve Rusya’dakilere göre daha çok yararlanıyorlar” demektedir.[xv] Bu arada Avrupa devletleri, kendi ülkelerinde emekçilerin çok daha kötü şartlarda yaşadığını gizleyerek ve Türklere karşı yağma seferlerini aklamak için, Hıristiyanlara özgürlük sloganını kullanarak Türkiye karşıtı kampanya yürüttüler. Bu şekilde Hıristiyanların ağır şartlarda yaşadıkları uydurması, Avrupa devletlerinin sömürgeci işgallerini gerçekleştirmeleri için bir araç oldu. 1830 yılında Pankratov, Kont Paskeviç’e[xvi] “Türk ağaların hemen hemen bütün toprakları, gâvurlar (Hıristiyanlar) tarafından işletiliyor ve neredeyse bütün ticaret ve bütün zanaat Hıristiyanların elinde” diye yazar.[xvii] Neredeyse her yerde Türkiye ekonomisi, Hıristiyanların elindedir. Bu durum, Ermenilerin Türkiye’nin çıkarlarını niçin kıskançça savunduklarını açıklamaktadır. 1828 yılında Paskeviç, Nesselrode’ye[xviii]“Benim Gümrü’ye (önceden Aleksandrapol, şimdi Leninakan) gelişime kadar Türkler, Ermeni ajanları aracılığıyla bizim topraklarımızda ne olup bittiğini oldukça iyi bir şekilde öğreniyorlardı” şeklinde yazar.[xix] Buradan da görülmektedir ki, Ermeniler Çarlık hükümetine İran’la ilgili bilgi gönderdikleri zaman onları “onurlu”, Rus hükümetine sadık saymışlar; aynısını Türk komutanlığına yaptıkları zaman ise onları ajan ilan etmişlerdir. Çar memuru, Ermenilerin Türk hükümetinden memnun olmasını ve Osmanlı İmparatorluğu’nu ve bununla birlikte kendi yurttaşlarını Rus sömürüsünden korumasını bir türlü kabullenememektedir.

Rus diplomasisi, işgalci amaçlarla Türkiye’ye karşı silah olarak kullanma imkânları açısından, Türkiye’de yaşayan halklar arasındaki ilişkileri ilgi alanı içinde görmüştür. Ancak gerçek şudur ki, Türkiye’deki halklar tam bir uyum içinde yaşamıştır, onları kullanmak, ihtimal dışı gözükmektedir. Paskeviç, 1829 yılında bu meseleyle ilgili olarak Nesselrode’ye şöyle yazar: “Nasturilerin[xx] Ermenilerin ve Keldanilerin[xxi] çoğunluğu, Yezidiler gibi katlanılamaz tarikatlara mensup Müslümanlarla eşit şartlarda Kürtlerin yanında sığınacak yer buldular ve birlikte tam bir uyum içinde yaşıyorlar.”[xxii]

Türkiye’de farklı inançlara mensup halkların düşmanlık ve nefretten yoksun olarak yaşadıklarını Kırım seferi zamanındaki olgular da kanıtlıyor: “Alaşkert Sancağı eski Müdürü Mamed Bey, bu sancağa 200 Kürt atlısıyla birlikte geldi. (…) Bütün yerli halkla dostane ilişkiler kurdu ve kışı geçirmek üzere Malazgirt’e gitti.”[xxiii] Kürt beyleri, savaş zamanında olduğu gibi sonrasında da Ermenileri himaye etmiş ve onları korumuştur.[xxiv]

Kürtler, Ermenilerle sadece dostça yaşamamış, hatta yaşlı Martirosyan’ın Azerbaycan Başpiskoposu İsak Sasunyants’a 1855 yılında yazdığı mektuptan anlaşıldığı gibi, onların etkisinde kalmışlardır: “Ermeniler, Nasturiler gibi Kürtler de benim sözümü saygıyla dinliyor. Bu durumu güçlendirmek için Sayın Konsolos’a (Rus-BB) takdim edilmek üzere size saygın Ermenilerin, Nasturilerin olduğu gibi saygın Kürtlerin de mühürlü mektubunu gönderebilirim.” [xxv] Yukarıdaki alıntılar, meselemizi ilgilendiren noktaları, Ermenilerin Türkiye’de köleleştirilip köleleştirilmediğini ve hiçbir hakka sahip olup olmadığını ve kurtuluşları için Rusya’nın himayesine ihtiyacı olup olmadığını netleştiriyor. (…)

Rus ordusu, Türkiye’ye seferleri sırasında Türkiye Ermenistanı’nda inanılmaz sayıda hayvanla ve dolu ambarlarla karşılaştı.[xxvi] Öyle ki, Rusya Ermenistanı’nın ve Transkafkasya’nın hiçbir bölgesinde böyle bir manzara göremezdiniz.[xxvii]

Türkiye’deki Ermenilerin ekonomik yaşam koşullarına bir göz atalım ve verilen haberlerin gerçek mi, yoksa çağdaşların ipsiz sapsız açıklamaları mı olduğunu görelim.

İlk önce toprağın kullanımı. “Türkiye’de Ermeni köylüleri, toprağın azlığından şikâyetçi değil. Oysa Gümrü’de (Rusya’da-BB) toprağın yetersizliği korkunç denecek ölçülerdedir.” [xxviii] Türkiye’de toprak sahipliği ve toprak kullanımı, işletim için herhangi bir sınırlamaya tabii değil.[xxix] Hıristiyan köylülerin ekonomik durumu, Müslümanlardan, Türklerden, Kürtlerden vd., daha iyi. Bir Ermeni gezgini ve milliyetçisi olan A-do’nun, Türkler ve Kürtler Ermenilere göre nasıl yaşıyorlar sorusuna, Ermeni köylüleri şöyle cevap veriyor: Kürtler, Ermenilere oranla daha fazla esaret altında. Türk köylüler de sömürülüyor ve köleleştiriliyor; milliyetin burada hiçbir önemi yok: “Sömürücüler için milli ayrım yok”[xxx]; Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim sınıflarının ekonomik sömürüsü ve Türk hükümetinin hukuk kurallarına göre, köylü nüfusa eşit muamele yapılıyor. Türk hükümeti, “ister Ermeni, ister Süryani, ister Kürt ya da Türk olsun”[xxxi], ayrım yapmayarak, hâkim sınıfların çıkarlarını koruyor.

Yetkili kişilerin genel devlet sömürüsü dışında, Kürt yetkililerin sömürüsü var. Bunlar, “Türk hükümetinin zayıflığını ve güçsüzlüğünü kullanarak, Kürtlerin yanında Hıristiyanları ve Müslümanları da hükümet yetkililerinden ve mültezimlerden daha çok sömürüyorlar”[xxxii]bu olgu maraba kurumuyla doğrulanıyor.

(B. A. Boryan, Armeniya, Mejdunarodnaya Diplomatiya i SSSR, c.1, Gosudarstvennoe İzdatelstvo, Moskva-Leningrad, 1928, s.173 vd., 175 vd., 178 vd.)



BELGE 4

Rus Türkolog B. A. Gordlevski’nin [xxxiii] Türkiye Notlarından[xxxiv]

“ERMENİLER, SADECE KAMUSAL ALANLARDA DEĞİL, EVDE DE TÜRKÇE KONUŞUYORLARDI”

O dönemde[xxxv] Ermenileri, Türkleri ve Kürtleri birleştiren bir halka vardı. Ermeniler, genel olarak sadece kamusal alanlarda değil, evde de Türkçe konuşuyor, ticari yazışmalarda Türkçe kullanıyordu; ancak Ermeni harfleriyle yazıyordu. Ermeniler arasında halk müziği folkloru haznesini koruyan âşıklar vardı. Türkler tarafından unutulmuş Dede Korkut Destanı yakın zaman önce Beyşehir’de bir Ermeni tarafından tekrar yazılmıştı. Niğde’de bulunduğum zaman Türk folkloruyla ilgilenen Ermeni ailesi Boyaciyanlar tarafından sıcak bir şekilde ağırlandım. Ev sahipleri tarafından yola çıkmadan evvel geceleyin alelacele yazdıkları atasözleri derlemesini hala değerli bir hatıra olarak saklıyorum.

Eğitimli Ermeniler dini müsamahasızlıktan kurtulmuşlardı; Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında daha yakın ilişkiler kurulmasına uğraşırken hatta bazen Rusya’da da Müslümanların gönlünü kazanmaya ve karşılıklı köklü güvensizliği kırmaya yönelik incelikler gösteriyorlardı.

(V. A. Gordlevski, İzbrannıe Soçineniya, c.3, İzdatelstvo Vostoçnoy Literaturı, Moskva, 1962, s.127)


BELGE 5

Ermeni Sovyet Tarihçisi G. M. Arutyunyan’ın “19. Yüzyılın 90’lı Yıllarının Ortalarında İngiliz Burjuvazisinin Ermeni Meselesindeki Gerici Politikaları” Başlıklı Doktora Tezinden

“PROTESTAN MİSYONERLERİ, ERMENİ MESELESİNDE İNGİLİZ DİPLOMASİSİNİN İDEOLOJİK SUÇ ORTAĞI OLMUŞTUR”

Ermeni halkının kaderi, 1878 yılından başlayarak Ermenistan’da Sovyet iktidarı kurulana dek kapitalist devletler arasındaki en utanç verici pazarlıkların bir unsuru olmuştur. Ancak Ermeni meselesinin sömürülmesinde en aşağılık rolü İngiliz burjuvazisi oynamıştır. (…)

Ermeni ulusal hareketinin bu ikinci sürecinde İngiliz diplomasisi, faaliyetlerinde Ermeni meselesine dayanmaya çalışmıştır. (…) Berlin Konferansı sürecinden itibaren İngiliz kapitalizmi, Ermeni halkı üzerindeki sömürgeci etkilerini pekiştirmiştir. Bunun için İngiliz diplomasisi, Berlin Sözleşmesi ve Kıbrıs Konvansiyonu ile üzerini örterek ve Ermeni milliyetçi önderlerin Batı Avrupa yönelimini kullanarak Batı Ermenistan’daki[xxxvi] konsoloslukları ve istihbarat ağı aracılığıyla çalışmalarını özenle maskelemiştir. Protestan misyonerleri ise İngiliz diplomasisinin ajanı rolünde ideolojik suç ortağı olmuştur.

(G. M. Arutyunyan, Reaktsionnaya Politika Angliyskoy Burjuazii V Armyanskom Voprose V Seredine 90-h Godov XIX Veka, Moskovski Gosudarstvennıy Universitet im. M. V. Lomonosova, Moskva, 1954, s.2, 8)


























BELGE 6

Ermeni Bolşevik Önderi O. A. Arutyunyan’ın Hatıralarında 1905 Kırımı ve Taşnaklar

“TAŞNAKLAR, 1905 YILINDA AZERİLERİ YOK ETMEK İÇİN KAMPANYA BAŞLATTILAR”

1905 yılının başlarında Bakû’de cereyan eden kardeş kırımı, silahlı Taşnak çeteleri mavzeristlerin çekip çevirdiği Kamarlo’da da devam etti. Taşnaklar, Azerbaycanlıları “öldüre bildiğin kadar öldür, yağmala, kimseye acıma” sloganlarıyla yok etmek için kampanya başlattılar. Taşnaklar, Ermeni köylerine dağılarak katliam konuşmaları yaptılar, emekçi köylüleri ellerinde silah Ermenilerin “onurunu ve hayatını korumaya” çağırdılar, Ermeni nüfusu Azerbaycanlılara karşı silahlandırmaya çabaladılar. Taşnak eşkıyaları; yağma yaptılar, sivil halkı öldürdüler, onların köylerini ateşe verdiler. Bu tür olayların son bulmasından sonra Ermeni halkının sözde “kurtarıcıları” evlerine geri döndüler ve “zaferlerinin” şerefine şölenler düzenlediler.

Taşnaklar, silah konusunda hiçbir yokluk çekmediler, öyle ki Ermeni piskoposları Horen ve Suren tarafından yetkili kılınan heyetin gönderildiği Vorontsov-Daşkov’un[xxxvii] özel izniyle silahlandırılmışlardı. Taşnak humbları[xxxviii], köylüler üzerinde büyük bir yüktü. Köylük bölgelerde bulunmuş ve köylülerden kan içici hmbapetlerin[xxxix] faaliyetleri konusundaki yakınmalarını dinlemiştim. İnsanda ne rahat ne yaşam bırakıyorlardı. “Birileri gidiyor, diğerleri geliyor” demişti köylüler. “Hepsini besle, yatacak yer ver, atlara arpa ve kuru ot ver; peki zamanı değil mi artık eve gitmenin?” Köylülerin böyle bir “küstahlığına” kırgın bir sesle şu cevabı vermiş hmbapet: “Siz, bize muhtaçsınız.” “Niye ki?” diye sormuş köylüler. “Çünkü biz, sizin hayatınızı ve varlıklarınızı kurtarıyoruz. Eğer biz olmasaydık, Azerbaycanlılar gelir, hepinizi doğrar, evlerinizi yakar ve hayvanlarınızı çalardı.” “Biz, Azerbaycanlılarla dostane yaşıyoruz. Bizim toplumumuz onlardan değil, sizden çekiyor.” diye cevaplamış haklı olarak köylüler. Hmbapetler, sadece tehditle köylülerden para ve ürün alabiliyorlardı. Silah satın alma bahanesiyle halktan zorla para toplanması, 1907 yılına kadar sürdü. Bölgenin köylüleri, hmbapetlerin aldatmacalarına, dolandırıcılıklarına ve tecavüzlerine artık tahammül edemiyorlardı. Hepsini köylerden kovdular: “Sizi ve atlarınızı yeteri kadar besledik. Yokluk içinde yaşarken size ağır haraçlar verdik. Bizi yokluğumuzla ve ailelerimiz için duyduğumuz kaygılarla baş başa bırakın.” Mavzeristlerin tehditleri boşunaydı. Taşnak kan içicileri tarafından büsbütün yağmalanan ve çileden çıkarılan köylüler, sadece onlara yardım etmeyi reddetmedi, ayrıca başında hmbapetlerin olduğu Taşnak sürülerini köylerden kovaladılar da.

Maceracılardan, katillerden ve cani öğelerden meydana gelen Mavzerist-Taşnaklar, önemsiz bir sebepten veya sebepsiz yere her zaman mavzerlerini bir insanı öldürmek için kullanmaya hazırlardı. Taşnaklar tarafından düzenlenen Dalar köylülerinin bir toplantısında “milli kahraman” rütbesindeki hmbapet Sumbat, çeşitli süslemelerle humbasının “zaferleri” üzerine konuşmaya başladı ve bir bölgede tek tük kalmış, Ermenilerin hayatı için sözde tehlike yaratan Azerbaycanlıları nasıl yok ettiklerini anlattı. Şans eseri o toplantıya ben de denk gelmiştim. Cesaretimi topladım ve açıktan hmbapet Sumbat’a karşı çıktım. Ona hiddetle Azerbaycanlıların Ermeniler için tehdit olmadığını söyledim. Sözlerimi tamamlayamadan hmbapet Sumbat, mavzerini çıkarttı ve bana nişan aldı, ama şansıma o anda yanında duran okul arkadaşım öğretmen Haçik, mavzeristin kolunu tuttu ve “Bolşevik”in hakkından gelmesine izin vermedi. Bizim bölgenin Taşnakları ve hmbapetleri bana bu adı takmışlardı.

(O. A. Arutyunyan, Vospominaniya, Armyanskoe Gosudarstvennoe İzdatelsvo, Yerevan, 1956, s.47 vd.)


[i]19. yüzyılın sonunda iç ve dışişleri bakanlığı da yapmış olan Rus devlet adamı.
[ii] Rus dışişleri bakanı.
[iii] Gümrü.
[iv] Rusya’da Sosyalist Devrimciler olarak adlandırılan siyasi akım.
[v] Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi.
[vi] Bagrat Artemoviç Boryan, önemli Sovyet-Ermeni devlet adamlarından ve parti yöneticilerinden biridir. 1903’ten beri Komünist Partisi üyesi olan Boryan, Nijni Çambarak Elizavetpol bölgesinde bir köylü ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Bakû’de 1905-07 yıllarındaki devrimci hareketin içinde yer alır. 1912-13 yıllarında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) Bakû Komitesi üyeliğini yapar. 1913-15 yıllarında partinin Tiflis Komitesi’nin üyesidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde askerler arasında çalışma yürütür. Baskılarla karşı karşıya kalır. 1917 Şubat Devrimi’nden sonra RSDİP (b)’in Petersburg Komitesi üyeliğinde bulunur. 1917-18 yıllarında partinin Bakû Komitesi üyeliği ve Sabunçi-Balahan bölgesi Kızıl Birliği’nin komutanlığı görevlerini yerine getirir. 1917 Ekim Devrimi sırasında Kars’ta askerler arasında devrimci faaliyet yürütmüştür. Kafkaslar’da Sovyet iktidarının kurulmasında etkin rol oynar. Lenin’le kişisel olarak da tanışan ve birlikte çalışmış olan Boryan, o dönemde Merkez Komitesi’nin görevlendirmesiyle Bakû, Tiflis, Erivan, Elizavetpol, Gümrü, Kars, Sarıkamış gibi merkezlerde önemli görevler üstlenir. Düzenli olarak Lenin’e bölgeden raporlar gönderir. Daha sonraki yıllarda ise Toprak Halk Komiserliği’nde, Rusya’daki Ermenistan Ticaret Temsilciliği’nde çalışır, SSCB Devlet Bankası idaresinde bulunur, Finans Halk Komiserliği kurulunda yer alır. Partinin 15. ve 16. kongrelerinde Merkez Denetim Kurulu üyeliğine seçilir. Bütün Rusya Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yapar. Boryan’ın Sovyet devleti ve Komünist Parti yayın organlarında, birçok bilimsel incelemesi yayınlanmıştır. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) B. A. Boryan maddesi ve G. B. Garibcanyan, V. İ. Lenin i Bolşeviki Zakavkazya, İzdatelstvo Politiçeskoy Literaturı, Moskva, 1971, s.129 vd., 133, 138, 212 vd.
[vii] Forts, 1876, c.1, s.369 vd. – (B. A. Boryan)
[viii] Age, s.370 vd. – (B. A. Boryan)
[ix] Rus Çarlığı’nın önemli komutanlarından.
[x] Sobranie Aktov, Otnosyaşihsya K İstorii Armyanskogo Naroda, c.2, Moskva, 1838, s.68. – (B. A. Boryan)
[xi] H. F. B. Linch, Armeniya, Putyovıe Oçerki İ Etyudı, Tiflis, 1910, c.1, s.589. – (B. A. Boryan)
[xii] Avdelbekyan, Nork, c.3, 1923, s.106 vd.; Raffi, Taçkaayk, Tiflis, 1895. – (B. A. Boryan)
[xiii] Aktı, c.5, s.491. – (B. A. Boryan)
[xiv] Aktı, c.8, s.889; Forts, 1876, c.1, s.372. – (B. A. Boryan)
[xv] Marx i Engels, Sobr. Soç., c.10, s.181. – (B. A. Boryan)
[xvi] Erivan Kontu.
[xvii] Aktı, c.7, s.842. – (B. A. Boryan)
[xviii] Çarlık Rusya’nın Dışişleri Bakanı.
[xix] Aktı, c.5, s.573. – (B. A. Boryan)
[xx] 5. Yüzyılda Hıristiyanlık içinden çıkmış bir tarikat. Tarikatın ismi, kurucusu İstanbul Patriği Nestori’den geliyor.
[xxi] Sami kökenli bir aşiret.
[xxii] Aktı, c.7, s.786. – (B. A. Boryan)
[xxiii] Aktı, ; c.11, 1878, s.226. – (B. A. Boryan)
[xxiv] Mşak, 1878, No.6, s.370. – (B. A. Boryan)
[xxv] Aktı, c.11, s.479. – (B. A. Boryan)
[xxvi] Mşak, 1877, No.78. – (B. A. Boryan)
[xxvii] Age, 1878, No.26. – (B. A. Boryan)
[xxviii] L. Sarkisyan, Ayts Tyurkats Ayastan, Tiflis, 1890, s.71 vd. – (B. A. Boryan)
[xxix] Age, s.72. – (B. A. Boryan)
[xxx] A-do, Vanı, Biglisı Yev Erzerum Vilayetner, Erivan, 1912, s.278. – (B. A. Boryan)
[xxxi] Age, s.303. – (B. A. Boryan)
[xxxii]Rollen-Jackman, “Armeniya, Armyane İ Traktarı”, Polozhenie Armyan V Turtsii, Moskva, 1896, s.52. – (B. A. Boryan)
[xxxiii] Vladimir Aleksandroviç Gordlevski, 7 Ekim 1876 yılında doğdu. Rusya’nın önemli Türkologlarından biri olan Gordlevski, Sovyetler’in Türk dili ve edebiyatı, Türk folkloru ve tarihi üzerine önemli uzmanlarından sayılıyor. 1899 yılında Lazerevski Doğu Dilleri Enstitüsü’nü, 1904’te ise Moskova Üniversitesi’nin Tarih-Filoloji Fakültesi’ni bitirdi. 1907 yılından itibaren Lazarevski Enstitüsü’nde (Daha sonra adı Moskova Şarkiyat Enstitüsü olacaktır) Türk dili ve Türk edebiyat tarihi derslerini verdi. 1918-48 yılları arasında bu enstitüde profesör olarak çalıştı. Ardından SSCB Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Yakın ve Ortadoğu Ülkeleri Dil ve Edebiyatı bölümünün başına geçti. Uzmanlık alanları üzerine birçok önemli eser veren Gordlevski, 2 defa Lenin Nişanı’na, bir kere de Kızıl Bayrak Emek Nişanı’na layık görüldü. 10 Eylül 1956 yılında Moskova’da öldü. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) V. A. Gordlevski maddesi.
xxxiv] Gordlevski, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordularında tercüman olarak çalışmış ve Türkiye izlenimlerini notlar halinde yayımlamıştır.
[xxxv] 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nın öncesi kastedilmektedir.
[xxxvi Osmanlı döneminde Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bölgeler Batı Ermenistan olarak adlandırılmaktadır.
[xxxvii] Çarlık Rusyası’nın Kafkasya Valisi.
[xxxviii] Taşnak silahlı çeteleri.
[xxxix] Taşnak silahlı çetelerinin komutanlarına verilen ad.

1. Bölümün Dipnotları


[i] 19. yüzyılın sonunda iç ve dışişleri bakanlığı da yapmış olan Rus devlet adamı.
[ii] Rus dışişleri bakanı.
[iii] Gümrü.
[iv] Rusya’da Sosyalist Devrimciler olarak adlandırılan siyasi akım.
[v] Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi.
[vi] Bagrat Artemoviç Boryan, önemli Sovyet-Ermeni devlet adamlarından ve parti yöneticilerinden biridir. 1903’ten beri Komünist Partisi üyesi olan Boryan, Nijni Çambarak Elizavetpol bölgesinde bir köylü ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Bakû’de 1905-07 yıllarındaki devrimci hareketin içinde yer alır. 1912-13 yıllarında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) Bakû Komitesi üyeliğini yapar. 1913-15 yıllarında partinin Tiflis Komitesi’nin üyesidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde askerler arasında çalışma yürütür. Baskılarla karşı karşıya kalır. 1917 Şubat Devrimi’nden sonra RSDİP (b)’in Petersburg Komitesi üyeliğinde bulunur. 1917-18 yıllarında partinin Bakû Komitesi üyeliği ve Sabunçi-Balahan bölgesi Kızıl Birliği’nin komutanlığı görevlerini yerine getirir. 1917 Ekim Devrimi sırasında Kars’ta askerler arasında devrimci faaliyet yürütmüştür. Kafkaslar’da Sovyet iktidarının kurulmasında etkin rol oynar. Lenin’le kişisel olarak da tanışan ve birlikte çalışmış olan Boryan, o dönemde Merkez Komitesi’nin görevlendirmesiyle Bakû, Tiflis, Erivan, Elizavetpol, Gümrü, Kars, Sarıkamış gibi merkezlerde önemli görevler üstlenir. Düzenli olarak Lenin’e bölgeden raporlar gönderir. Daha sonraki yıllarda ise Toprak Halk Komiserliği’nde, Rusya’daki Ermenistan Ticaret Temsilciliği’nde çalışır, SSCB Devlet Bankası idaresinde bulunur, Finans Halk Komiserliği kurulunda yer alır. Partinin 15. ve 16. kongrelerinde Merkez Denetim Kurulu üyeliğine seçilir. Bütün Rusya Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yapar. Boryan’ın Sovyet devleti ve Komünist Parti yayın organlarında, birçok bilimsel incelemesi yayınlanmıştır. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) B. A. Boryan maddesi ve G. B. Garibcanyan, V. İ. Lenin i Bolşeviki Zakavkazya, İzdatelstvo Politiçeskoy Literaturı, Moskva, 1971, s.129 vd., 133, 138, 212 vd.
[vii] Forts, 1876, c.1, s.369 vd. – (B. A. Boryan)
[viii] Age, s.370 vd. – (B. A. Boryan)
[ix] Rus Çarlığı’nın önemli komutanlarından.
[x] Sobranie Aktov, Otnosyaşihsya K İstorii Armyanskogo Naroda, c.2, Moskva, 1838, s.68. – (B. A. Boryan)
[xi] H. F. B. Linch, Armeniya, Putyovıe Oçerki İ Etyudı, Tiflis, 1910, c.1, s.589. – (B. A. Boryan)
[xii] Avdelbekyan, Nork, c.3, 1923, s.106 vd.; Raffi, Taçkaayk, Tiflis, 1895. – (B. A. Boryan)
[xiii] Aktı, c.5, s.491. – (B. A. Boryan)
[xiv] Aktı, c.8, s.889; Forts, 1876, c.1, s.372. – (B. A. Boryan)
[xv] Marx i Engels, Sobr. Soç., c.10, s.181. – (B. A. Boryan)
[xvi] Erivan Kontu.
[xvii] Aktı, c.7, s.842. – (B. A. Boryan)
[xviii] Çarlık Rusya’nın Dışişleri Bakanı.
[xix] Aktı, c.5, s.573. – (B. A. Boryan)
[xx] 5. Yüzyılda Hıristiyanlık içinden çıkmış bir tarikat. Tarikatın ismi, kurucusu İstanbul Patriği Nestori’den geliyor.
[xxi] Sami kökenli bir aşiret.
[xxii] Aktı, c.7, s.786. – (B. A. Boryan)
[xxiii] Aktı, ; c.11, 1878, s.226. – (B. A. Boryan)
[xxiv] Mşak, 1878, No.6, s.370. – (B. A. Boryan)
[xxv] Aktı, c.11, s.479. – (B. A. Boryan)
[xxvi] Mşak, 1877, No.78. – (B. A. Boryan)
[xxvii] Age, 1878, No.26. – (B. A. Boryan)
[xxviii] L. Sarkisyan, Ayts Tyurkats Ayastan, Tiflis, 1890, s.71 vd. – (B. A. Boryan)
[xxix] Age, s.72. – (B. A. Boryan)
[xxx] A-do, Vanı, Biglisı Yev Erzerum Vilayetner, Erivan, 1912, s.278. – (B. A. Boryan)
[xxxi] Age, s.303. – (B. A. Boryan)
[xxxii] Rollen-Jackman, “Armeniya, Armyane İ Traktarı”, Polozhenie Armyan V Turtsii, Moskva, 1896, s.52. – (B. A. Boryan)
[xxxiii] Vladimir Aleksandroviç Gordlevski, 7 Ekim 1876 yılında doğdu. Rusya’nın önemli Türkologlarından biri olan Gordlevski, Sovyetler’in Türk dili ve edebiyatı, Türk folkloru ve tarihi üzerine önemli uzmanlarından sayılıyor. 1899 yılında Lazerevski Doğu Dilleri Enstitüsü’nü, 1904’te ise Moskova Üniversitesi’nin Tarih-Filoloji Fakültesi’ni bitirdi. 1907 yılından itibaren Lazarevski Enstitüsü’nde (Daha sonra adı Moskova Şarkiyat Enstitüsü olacaktır) Türk dili ve Türk edebiyat tarihi derslerini verdi. 1918-48 yılları arasında bu enstitüde profesör olarak çalıştı. Ardından SSCB Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Yakın ve Ortadoğu Ülkeleri Dil ve Edebiyatı bölümünün başına geçti. Uzmanlık alanları üzerine birçok önemli eser veren Gordlevski, 2 defa Lenin Nişanı’na, bir kere de Kızıl Bayrak Emek Nişanı’na layık görüldü. 10 Eylül 1956 yılında Moskova’da öldü. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) V. A. Gordlevski maddesi.
[xxxiv] Gordlevski, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordularında tercüman olarak çalışmış ve Türkiye izlenimlerini notlar halinde yayımlamıştır.
[xxxv] 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nın öncesi kastedilmektedir.
[xxxvi] Osmanlı döneminde Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı bölgeler Batı Ermenistan olarak adlandırılmaktadır.
[xxxvii] Çarlık Rusyası’nın Kafkasya Valisi.
[xxxviii] Taşnak silahlı çeteleri.
[xxxix] Taşnak silahlı çetelerinin komutanlarına verilen ad.

100 Belgede Ermeni Meselesi ÖNSÖZ

Rus Devlet Arşivlerinden
100 Belgede Ermeni Meselesi

Mehmet Perinçek
ÖNSÖZ

Ermeni meselesi ve buna bağlı olarak Ermeni soykırımı iddiaları, son dönemde Türkiye ve dünya kamuoyunu belki de en fazla meşgul eden konuların başında geliyor. Bu iddiaların esasını oluşturan 1915-23 yılları arasında Türkiye’nin doğusunda yaşanan olayların en önemli tanıkları ise Türk ve Ermeni taraflarını hariç tuttuğumuzda, Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusyası’dır. Bu bakımdan bugünkü Rusya Federasyonu devlet arşivleri, Ermeni meselesinde gerçeklerin açığa çıkartılmasında önemli rol oynayacak belgelere sahiptir.
RUS DEVLET ARŞİVLERİNİN ÖNEMİ
Birincisi; Çarlık Rusyası, bir tarafı kadar Ermeni meselesinin içindedir ve Kafkas Cephesi’nde savaşan bir devlet olarak 1915 tehcirinin öncesi ve sonrasını ayrıntılarıyla kayda geçirmiştir. İkincisi; Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’nin Doğu Cephesi’nin Sovyet Rusya’nın Transkafkasya Cephesi olması, Sovyet arşivlerinin birinci elden bir kaynak olduğunu göstermektedir. Üçüncü olarak ise Çarlık arşivleri, Taşnakları kullanan bir güç olarak Taşnak belgelerinin bir kısmına sahipken, Sovyet arşivleri ise bir Sovyet cumhuriyeti olarak Sovyet Ermenistanı’nın arşivlerinin bir kısmını bünyesinde barındırmaktadır. Bugün araştırmacılara kapalı olan Ermeni devlet arşivlerindeki bazı belgelere Rus devlet arşivleri üzerinden ulaşmak mümkündür. Bunlara Azerbaycan ve Gürcistan kaynakları da eklenebilir.

Dolayısıyla Alman generallerinin, İngiliz subaylarının, Amerikan misyonerlerinin gözlemleri, emperyalist emellerini bir kenara bıraktığımızda dahi, “kişiselliği” aşamazken, Rusya her iki dönemde de olaylara devlet olarak tanıklık etmektedir. Bunlara bir de Ermeni ve diğer Transkafkasya cumhuriyetlerinin kaynaklarını eklediğimiz de Rus devlet arşivlerinin Ermeni meselesinin en temel belgelerini barındırdığını söylememiz abartı olmayacaktır.

Bu arşivlerdeki belgelerin niteliğinin önemi ise tümünün Çarlık Rusyası’nın, Sovyet devletinin, Taşnak ve Sovyet Ermenistanı’nın en üst düzeydeki yetkilileri tarafından imzalanmış çok gizli raporlar, yazışmalar olmasından kaynaklanmaktadır. Arşivlerdeki Türk-Ermeni meselesine ilişkin belgeler, bir taraftan iddia sahiplerinin itiraflarını içerirken veya Ermeni meselesini Türkiye’ye karşı kullanan güçlerin tespitlerini ortaya koyarken, diğer taraftan, Çarlık ve Sovyet Rusya gibi üçüncü bir gücün saptamalarını yansıtması nedeniyle de, uluslararası alanda etkili ve geçerli kanıt değeri taşımaktadır. Özellikle raporlar ve iç yazışmalar, devlet yetkililerinin gerçeği belirlemeye yönelik samimi değerlendirmelerini içermektedir.

RUS DEVLET ARŞİVLERİNDEN ÇIKAN TEMEL SONUÇLAR

Rus devlet arşivlerindeki belgelerin içerik açısından ortak özelliği ise Türkiye’nin tezlerini esas olarak doğrulamaları ve Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu tartışmasız bir biçimde gözler önüne sermesidir. 8 senedir Rusya’da Çarlık Rusyası’nın ve Sovyet döneminin devlet arşivlerinde Ermeni meselesi üzerine yaptığım çalışmalar sonucunda ulaştığım belgelerin temel sonuçları şu şekilde özetlenebilir:

Bu belgeler, 1915-1920 yılları arasında Ermeni çetelerinin Transkafkasya’da, Doğu Anadolu’da ve Kilikya olarak adlandırılan Adana ve Maraş bölgesinde Türkiye ve Azeri Türklerine ve Kürtlere yönelik sistematik katliam politikası izlediğini kanıtlamaktadır.

Ermeni çetelerinin etnik temizlik politikası, Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında Ermeni çeteleri ile Türk devleti ve Müslüman halk (Türkler ve Kürtler birlikte) arasında savaşın ve karşılıklı kırımın (mukatele) yaşanmasına yol açmıştır. Böylece iki taraf da birbirine şiddet uygulamıştır.

Ermeni-Müslüman boğazlaşmasının sorumlusu, Batılı emperyalistler ve Çarlık Rusyası’dır. Osmanlı devletini ve Anadolu’yu paylaşmak isteyen büyük devletler, bağnaz milliyetçi Ermeni örgütlerini kışkırtmışlar ve savaşa sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, TBMM hükümeti ve Müslüman halk, bu durumda savaş önlemleri almış ve ayaklanan Ermeni çetelerini şiddetle bastırarak haklı bir savaş vermiştir, kendi vatanını savunmuştur

2. Bölümün Tüm SayfalarI

100 BELGEDE ERMENİ MESELESİ
2.BÖLÜM
Mehmet Perinçek

BELGE 6
Ermeni Bolşevik Önderi O. A. Arutyunyan’ın Hatıralarında 1905 Kırımı ve Taşnaklar
“TAŞNAKLAR, 1905 YILINDA AZERİLERİ YOK ETMEK İÇİN KAMPANYA BAŞLATTILAR”
1905 yılının başlarında Bakû’de cereyan eden kardeş kırımı, silahlı Taşnak çeteleri mavzeristlerin çekip çevirdiği Kamarlo’da da devam etti. Taşnaklar, Azerbaycanlıları “öldüre bildiğin kadar öldür, yağmala, kimseye acıma” sloganlarıyla yok etmek için kampanya başlattılar. Taşnaklar, Ermeni köylerine dağılarak katliam konuşmaları yaptılar, emekçi köylüleri ellerinde silah Ermenilerin “onurunu ve hayatını korumaya” çağırdılar, Ermeni nüfusu Azerbaycanlılara karşı silahlandırmaya çabaladılar. Taşnak eşkıyaları; yağma yaptılar, sivil halkı öldürdüler, onların köylerini ateşe verdiler. Bu tür olayların son bulmasından sonra Ermeni halkının sözde “kurtarıcıları” evlerine geri döndüler ve “zaferlerinin” şerefine şölenler düzenlediler.
Taşnaklar, silah konusunda hiçbir yokluk çekmediler, öyle ki Ermeni piskoposları Horen ve Suren tarafından yetkili kılınan heyetin gönderildiği Vorontsov-Daşkov’un [i] özel izniyle silahlandırılmışlardı. Taşnak humbları [ii] , köylüler üzerinde büyük bir yüktü. Köylük bölgelerde bulunmuş ve köylülerden kan içici hmbapetlerin >[iii] faaliyetleri konusundaki yakınmalarını dinlemiştim. İnsanda ne rahat ne yaşam bırakıyorlardı. “Birileri gidiyor, diğerleri geliyor” demişti köylüler. “Hepsini besle, yatacak yer ver, atlara arpa ve kuru ot ver; peki zamanı değil mi artık eve gitmenin?” Köylülerin böyle bir “küstahlığına” kırgın bir sesle şu cevabı vermiş hmbapet: “Siz, bize muhtaçsınız.” “Niye ki?” diye sormuş köylüler. “Çünkü biz, sizin hayatınızı ve varlıklarınızı kurtarıyoruz. Eğer biz olmasaydık, Azerbaycanlılar gelir, hepinizi doğrar, evlerinizi yakar ve hayvanlarınızı çalardı.” “Biz, Azerbaycanlılarla dostane yaşıyoruz. Bizim toplumumuz onlardan değil, sizden çekiyor.” diye cevaplamış haklı olarak köylüler. Hmbapetler, sadece tehditle köylülerden para ve ürün alabiliyorlardı. Silah satın alma bahanesiyle halktan zorla para toplanması, 1907 yılına kadar sürdü. Bölgenin köylüleri, hmbapetlerin aldatmacalarına, dolandırıcılıklarına ve tecavüzlerine artık tahammül edemiyorlardı. Hepsini köylerden kovdular: “Sizi ve atlarınızı yeteri kadar besledik. Yokluk içinde yaşarken size ağır haraçlar verdik. Bizi yokluğumuzla ve ailelerimiz için duyduğumuz kaygılarla baş başa bırakın.” Mavzeristlerin tehditleri boşunaydı. Taşnak kan içicileri tarafından büsbütün yağmalanan ve çileden çıkarılan köylüler, sadece onlara yardım etmeyi reddetmedi, ayrıca başında hmbapetlerin olduğu Taşnak sürülerini köylerden kovaladılar da.

Maceracılardan, katillerden ve cani öğelerden meydana gelen Mavzerist-Taşnaklar, önemsiz bir sebepten veya sebepsiz yere her zaman mavzerlerini bir insanı öldürmek için kullanmaya hazırlardı. Taşnaklar tarafından düzenlenen Dalar köylülerinin bir toplantısında “milli kahraman” rütbesindeki hmbapet Sumbat, çeşitli süslemelerle humbasının “zaferleri” üzerine konuşmaya başladı ve bir bölgede tek tük kalmış, Ermenilerin hayatı için sözde tehlike yaratan Azerbaycanlıları nasıl yok ettiklerini anlattı. Şans eseri o toplantıya ben de denk gelmiştim. Cesaretimi topladım ve açıktan hmbapet Sumbat’a karşı çıktım. Ona hiddetle Azerbaycanlıların Ermeniler için tehdit olmadığını söyledim. Sözlerimi tamamlayamadan hmbapet Sumbat, mavzerini çıkarttı ve bana nişan aldı, ama şansıma o anda yanında duran okul arkadaşım öğretmen Haçik, mavzeristin kolunu tuttu ve “Bolşevik”in hakkından gelmesine izin vermedi. Bizim bölgenin Taşnakları ve hmbapetleri bana bu adı takmışlardı.
(O. A. Arutyunyan, Vospominaniya, Armyanskoe Gosudarstvennoe İzdatelsvo, Yerevan, 1956, s.47 vd.)

BELGE 7
Sovyet Tarihçisi P. Kitaygorodski’nin “Sömürge Köleliğinden Milli Bağımsızlığa” Adlı Eserinden
“RUM-ERMENİ BURJUVAZİSİ, TÜRKİYE’NİN MİLLİ EKONOMİSİNDE YIKICI BİR ROL OYNUYORDU”

O dönemde İngiliz ve Fransız sermayesi Osmanlı Türkiyesi’nde oldukça etkili olan Rum ve Ermeni burjuvazisine dayanıyordu. (…) Rum-Ermeni burjuvazisi esas olarak tefeci Fransız bankerleriyle ilişki içerisindeydi ve Türkiye’nin milli ekonomisinde yıkıcı bir rol oynuyordu. Bu gruplar, Batı’yla hemen ilişki kurmanın peşindeydi. (…)

Tahıl ambarı Anadolu, İstanbul’dan kopartılıyordu. Rum-Ermeni burjuvazisi, tekrardan İngiliz-Fransız sermayesinin himayesi altında kaybettiği ekonomik durumunu geri kazanmaya başladı. Türk milli burjuvazisi ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı.
(P. Kitaygorodski, Ot Kolonialnogo Rabstva K Natsionalnoy Nezavisimosti, “Moskovski Raboçiy”, 1925, s.30, 41, 58 vd.)

BELGE 8
Taşnaksutyun’un Yayın Organı Orizon Gazetesinde 1912 Yılında Yayımlanan Makaleden
“NE BİR TÜRK NE DE TÜRK DEVLETİ BUNDAN BÖYLE HİÇBİR ERMENİ İÇİN DEĞER TAŞIMAMAKTADIR”

(…) Türk devlet yetkilileri ve iktidar sahipleri bilsinler ki, ne bir Türk ne de Türk devleti bundan böyle hiçbir Ermeni için değer taşımamaktadır. Varlıklarını korumak için başka yollar düşünsünler. (…)
(Orizon, No. 196, 1912’den aktaran: K. N. Karamyan, K. N. Karamyan, Polojenie Zapadnıh Armyan, “Armyanski Vopros” i Mejdunarodnaya Diplomatiya V Posledney Çetverti XIX Veka İ Naçale XX Veka, Yerevanski Gosudarstvennıy Universitet, Yerevan, 1972, s.81.)

BELGE 9
Sovyet Ermenistanı’nın Yazarlarından S. G. Pirumov’un “Yurtdındaki Taşnaklar” Başlıklı Kitabından

ÇARLIK RUSYASI’NIN “ERMENİSİZ ERMENİSTAN” PROJESİ VE TAŞNAKLARIN ROLÜ

Çarlık Bakanı Lobanov-Rostovski [iv], “Ermeni meselesi”nde kendi hükümetinin politikasını karakterize ederek istisnai bir kesinlikte ve arsızca şunu açıklamıştı: “Bize Ermenisiz Ermenistan lazım!”
Ermeni milliyetçiliğinin saldırgan partisi Taşnaksutyun, Çarlık bakanının sloganını hayata geçirmek için bütün gücüyle her şeyi yaptı: Bayrağına şunu yazdı: “Bağımsız ve birleşik Ermenistan” ve… Çarlık generallerinin, İngiliz bakanlarının, Fransız bankerlerinin, Amerikan “hümanistlerinin” ve bütün papazların “yardımıyla” Türkiye’de bir “Ermenistan”a ulaştı, ama gerçekten de Ermenisiz.
(S. G. Pirumov, Daşnaki Za Rubajom, İzdanie Nauçnoy Assotsiatsii Vostokovedeniya, Tiflis, 1934, s.129)

BELGE 10
Ermenistan’ın İlk Başbakanı ve Taşnak Partisi’nin Kurucusu O. Kaçaznuni’nin [v] Taşnak Partisi’nin Yurtdışı Konferansı’na Sunduğu Rapordan

“GÖNÜLLÜ BİRLİKLERİN OLUŞTURULMASI HATAYDI”

Daha Türkiye’nin savaşan ülkeler ailesine katılmadığı ve katılmaya hazırlanmadığı 1914 sonbaharı boyunca Transkafkasya’da büyük bir gürültü ve büyük bir enerjiyle Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı.

Ermeni Devimci Partisi Taşnaksutyun (ARPD), birkaç hafta önce Erzurum’da gönüllü birliklere karşı olumsuz bir tavır alma kararı almış olmasına rağmen, birliklerin oluşturulmasında ve Türkiye’ye karşı askeri harekâtlarda aktif rol aldı. Oldukça kötü ve ciddi sonuçlar doğurabilecek böylesine ağır ve sorumluluk gerektiren bir meselede, ARPD’nin Transkafkasya organları ve çeşitli yöneticileri, partinin en üst organı olan kongrenin iradesinE karşı geldiler. (…)
Kayıtsız şartsız Rusya’ya bağlandık. Temelsiz bir şekilde Çarlık hükümetinin çabalarımız ve yardımlarımız karşılığında bize Türkiye’deki özgürleşmiş Ermeni vilayetlerinden ve Transkafkasya’daki Ermenistan’dan oluşan özerk Ermenistan’ı bahşedeceğinden emindik.
Kafamızda kavak yelleri esiyordu. Kendi dileklerimizi başkalarına dayattık, içi boş laflara, yetkisiz kişilere çok önem verdik, girdiğimiz hipnozun etkisiyle gerçekleri görmemeye başladık ve hayal âlemine daldık. (…)

1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu göçe (tehcir) tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu.

Tarihsel Ermenistan'ın, bize devreden gelenekler ve Avrupa diplomasisinin vaatleri doğrultusunda, bağımsızlığımızın temelini oluşturması gereken bölgeleri boşaltıldı; Ermeni vilayetleri Ermenisiz kaldı.

Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşıldığı üzere, Türkiye'de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem en kesin ve en uygun bir yöntemdi.
Ve bugün, bizim milislerin savaşa katılmalarının Türkiye Ermenilerinin kaderini ne derecede etkilediği sorusunu sormak da abestir. Sınırın bu tarafında bizim farklı bir çizgi izlemiş olmamız durumunda, acımasız baskıların olmayacağını kimse söyleyemez. Türklere karşı düşmanlığımızın teraziye konulmaması durumunda söz konusu baskıların da aynı nitelikte olacağını kimse söyleyemez.

Bu konuda değişik görüşler olabilir.
Gerçek, gerçek olarak kalmaktadır ve burası çok önemli ki, Türk egemenliğine karşı onlarca yıl önce başlatılmış olan mücadele, Türkiye Ermenilerinin sürülmesi ve yok edilmesiyle, dolayısıyla Türkiye Ermenistanı'nın boşaltılmasıyla sonuçlanmıştır.
Korkunç gerçek budur (…)

Acı acı kötü talihimize sızlanmak, kendi mutsuzluğumuza kendi dışımızda bir sebep aramak, Taşnaksutyun Partisi’nin de kaçınamadığı milli psikolojimizin tipik bir özelliği.
Rusların bize alçakça davrandığına emindik, sanki özel bir teselli verecekmiş gibi. (Sonra sırada Fransızlar, Amerikalılar, İngilizler, Gürcüler, Bolşevikler, yani bütün dünya vardı.)
Tembelliğimiz ve uzak görüşlü olmamamız sanki kahramanlıktı. Sonuçta bu, şöyle bir durum ortaya çıkardı. Her isteyen bizi aldatabilir, bize ihanet edebilir, kesebilir veya başkasını kestirtebilirdi.
(O. Kaçaznuni, Daşnaktsutyun Bolşe Neçego Delat, İzdatelstvo “Zakkniga”, Tiflis, 1927, s.10, 12 vd., 15)

BELGE 11
Menşevik Gürcitanı’nın Toprak Bakanı Karibi’nin [vi] Ermeni İddialarına Karşı Yazdığı “Kızıl Kitap” Adlı Eserinden

“TÜRKLERİN YERİNDE KİM OLSA AYNISINI YAPARDI”

1880’lerin sonunda Avrupa diplomasisi, Türkiye’deki Ermenilerin memnuniyetsizliğini büyük bir ustalıkla kullandı. Ortadoğu’daki siyasi dengeleri altüst edecek Türkiye ile Rusya arasında güçlü bir anlaşmanın sağlanmasını ve Rusya’nın boğazlara ilerleyişini engellemeyi umarak bu memnuniyetsizliği körüklemeye başladı.

Bu tehdide karşı Avrupa diplomasisi, elinden geleni ardına koymadı. Bir şeklide Rusya’yı Türkiye’yle yeni bir savaşa çekmeye ve Türkiye’yi iç çekişmelerle zayıflatarak Rusya için karlı bir ortak olmaktan çıkarmaya çalıştı.

Batı Avrupa siyaset adamları, bu yönde amaçlarına ulaşmak için sinsice Ermenileri Türkiye’deki durumlarının ne kadar kötü olduğuna inandırdı ve onların bu durumdan ancak Avrupa’nın desteğiyle çıkabilecekleri fikrini empoze etti. (…)

Türkler ve Kürtler, Ermenilere niçin saldırdı? Aynı dönemde, hatta Yunanistan ve Türkiye arasında açık kanlı bir savaş [vii] varken bile, Rumlarla böyle bir ilişki içinde olmadılar. Cevap açık. Türkiye’deki Rum nüfusu Yunan-Türk Savaşı sırasında dürüstçe, rejime bağlılığını sürdürerek tam tarafsızlığını korudu. Savaşta hiçbir şekilde yer almadı. Sessizce savaşın sonuçlarını bekledi. Tabii kimse de onları kandaşları Yunanlılara sempati duymaya ve onlarla aynı ruha sahip olmaya zorlamadı.

Türkiye’deki Ermeni nüfusu ise Ermeni devrimci partileri [viii] yüzünden açıktan kendi devletinin düşmanları tarafına geçti ve kendi memleketlileri olan Kürtlerin ve Türklerin hiddetini üstüne çekti.

Tekrarlıyoruz: Kesin düşüncemiz şudur ki, Ermeni şeflerinin en temel hatası, Ermeni gönüllü birliklerini oluşturmalarıdır ve bu politikanın sonucunda milli nefreti ateşlemeleridir. (…)
Türkiye’nin yerine Hıristiyan Rusya’yı veya yüksek kültüre sahip Almanya’yı koyun. Eğer Rus Lehleri Avrupa’da yaşayan bütün Lehleri bir devlet örgütünde birleştirmek adına Avusturya Lehlerine katılsaydı ve bağlı bulundukları Rusya’ya karşı savaşsaydı Rusya ne yapardı? Eğer Alsace-Lorraine’deki Fransızlar, Almanya’ya karşı savaş için gönüllü birlikler oluştursalardı Almanlar ne yapardı? Doğal olarak bu iki uygar Hıristiyan devlet de Türkiye Ermenilere ne yaptıysa onu yapardı. (…) İngilizler, düşmana katılmayı düşünmeyen, sadece geçmişteki bağımsızlığını geri talep eden İrlanda’yı bile daha dün ateş ve kanla dize getirdiler.
(Karibi, Krasnaya Kniga, Tiflis, 1920, s.21 vd., 25, 82 vd.)

BELGE 12
General Prof. Dr. N. G. Korsun’un [ix] Kızıl Ordu Harp Akademisi’nde Askeri Coğrafya Dersinde Okutulan “Türkiye” Adlı Eserinden

“MÜSLÜMANLAR, ERMENİ NÜFUSTAN 5 KAT DAHA FAZLAYDI”

Ermenilerin Dünya Savaşı’na [x] kadarki özellikle Ermeni vilayetlerinde yoğunlaşmış (Van, Bitlis, Erzurum, Harput, Diyarbakır, Sivas, Trabzon ve Adana. İstanbul’da ise nüfusun yüzde 15’ine varıyordu.) toplam nüfusu 1.500.000 kadardı. Bütün bu bölgelerdeki Müslümanlar (Türkler ve Kürtler), Ermeni nüfusundan 5 kat daha fazlaydı, ancak 1914-18 savaşı öncesinde bize [xi] katılan topraklardaki Ermeni nüfusu, Anadolu’daki Ermeni nüfusunun üçte ikisini oluşturuyordu, ancak burada da Ermenilerin toplam nüfus içerisindeki payı yüzde 25’ti ve burada da Müslümanlar 2 kat daha fazlaydı.
(N. G. Korsun, Turtsiya/Kurs Lektsii Po Voyennoi Geografii, Çitannıh V Voyennoy Akademi RKKA, Vısşii Voyennıy Redaktsionnıy Sovyet, Moskva, 1923, s.37)

BELGE 13

General Prof. Dr. N. G. Korsun’un SSCB Savunma Halk Komiserliği Devlet Askeri Yayınevi Tarafından Basılan “Alaşkart Ve Hamadan Harekâtları/1915 Yılında Dünya Savaşı’nın Kafkasya Cephesi” Adlı Eserinden

“ASKERİ İKTİDAR VE TÜRK NÜFUS, TEHCİR EDİLENLERE KARŞI NAZİK BİR TUTUM ALDI”

Bu reformlarla [xii] ilgili meselelerde Rusya, Ermenilerin resmi hamisi gibi hareket etti. Bu politika, Ermeni halkının Rus feodal ve kapitalist sınıfları tarafından nihai olarak köleleştirilmesi ve sömürülmesini adına yürütülüyordu. Savaşın başlamasıyla Çarlık hükümeti, sözde “tarihi görevini” gerçekleştirmek adına, aslında Boğazlarla İstanbul’u ve Türkiye Ermenistanı’nı ele geçirmek için hemen taleplerini oluşturdu.
Çarlık hükümeti, özellikle karışık milli-siyasal yapısıyla Türkiye Ermenistanı’nın incelenmesine çok ciddi şekilde önem verdi. (…) Rus kumandanlığı, Kafkas ordularının Türkiye’ye düzenleyeceği saldırıda Ermenilere ve Süryanilere dayanmayı planladı. (…)
Rusların Ermenistan içlerine doğru istilası, Osmanlı Türkiyesi’nin “mirasından” Çarlık Rusyası’nın payına düşen bölge olarak taşıdığı askeri-siyasi anlam dışında, Osmanlı devletinin temel bölgesi olan Anadolu’yu ve Ortadoğu’daki Alman-Türk harekâtları için büyük önem taşıyan Almanlarla birlikte yapılan Bağdat demiryolunu tehdit ediyordu. Bunlarla birlikte bu istila, Rusları Musul petrollerine yaklaştırıyordu. Ayrıca Rusların Türkiye’nin içlerine doğru girmesi, genel olarak Transkafkasya’yı ve Ruslar tarafından işgal edilmiş olan İran’ın kuzeybatı bölgelerini ve özellikle Bakû petrol bölgelerini ve Çiaturi manganez yataklarını Türkiye’nin saldırılarından koruyordu. (…)

İçişleri Bakanlığı’nın bildirdiğine göre savaşın başında, özellikle de Sarıkamış çarpışmasının ilk safhasında Ermeni nüfusu, tamamen yeni silahlarla silahlandırılmıştı. Hatta silahlandırma, Transkafkasya’da Türk istilası tehlikesinin tamamen ortadan kalkmasından sonra da artan tempoda devam etti. İçişleri Bakanlığı’nın bildirimine göre Ermeni gönüllü birliklerinin kendi özel genelkurmayı vardı. Öyle ki, bildirimler şu adrese gidiyordu: “Tiflis, Ermeni Genelkurmayı, Hatisov’a (şehrin başkanı).” Bununla birlikte bu birliklerin oluşturulması ve özel olarak himaye edilmeleri, Kafkasya’daki diğer halklarla Ermeniler arasında gerginliğin doğmasına neden oldu. (…)
Belirtilen dönemde yaklaşık bir milyon kişi tehcir edildi. Askeri iktidar ve Türk nüfus, tehcir edilenlere karşı nazik bir tutum aldı. (…) Salgın hastalıklar ve yokluk, göç edenlerin yaklaşık yüzde 50’sinin hayatına mal oldu.

Bu tehcir, 3. Türk Ordusu’nun Ermenilerden oluşan memurlarını, uzmanlarını ve işçilerini kaybetmesine yol açtı.
(N. G. Korsun, Alaşkertskaya İ Hamadanskaya Operatsii Na Kavkazskom Fronte Mirovoy Voynı V 1915 Godu, Gosudarstvennoe Voyennoe İzdatelstvo Narkomata Oboronı Soyuza SSR, Moskva, 1940, s.6 vd., 153, 189)

BELGE 14

Sovyet Ermenistanı’nın Önemli Devlet ve Bilim Adamlarından A. B. Karinyan’ın [xiii] “Ermeni Milliyetçi Akımlarının Özelliklerine Dair” Başlıklı Makalesinden

“ERMENİ GÖNÜLLÜ BİRLİKLERİ, KÜRT VE TÜRK NÜFUSU SİSTEMATİK OLARAK İMHA ETTİ”

(…) Şimdi gizli emellerini açıktan göstermeye başlamışlardı, Türkiye Ermenistanı’nda yaşayan Hıristiyan olmayan bütün gruplara karşı nefretlerini artık gizlemiyorlardı. Rus ordularının zaferleriyle coşan “gönüllüler” [xiv] , şimdi işgal edilmiş bölgelerde bütün gücünü etkisini artırmaya ayırıyordu. Bunu başarabilmek için de Ermeni olmayan nüfusun fiziksel olarak yok edilmesi metoduna başvuruyordu. (…)

Belirlenen bu idealin gerçekleştirilmesindeki en ciddi engel, Türkiye Ermenistanı’nın karışık milli yapısı ve Ermenilerin ‘altı vilayette’ azınlıkta olmalarıydı. Ermeniler, sadece bazı bölgelerde önemsiz bir çoğunluğa sahipti. Diğer grupların niceliği, özellikle de Müslüman olan halklar tartışmasız çoğunluğu teşkil ediyordu. Bu yüzden bu gruplara karşı Taşnaksutyun Partisi’nin inisiyatifinde yukarıda belirtilen önlemler alındı.

Rus ordusunun raporlarından ve talimatlarından görülüyor ki, Ermeni gönüllü birlikleri, en geniş ölçüde, Hıristiyan olmayan halkın ortadan kaldırılmasıyla uğraştılar. Gönüllü birlikler, Kürt ve Türk nüfusu sistematik olarak imha ederek Taşnaksutyun Partisi’nin Ermeni bölgesinin Müslüman öğelerden temizlenmesini ve sınırların çevrilmesini öngören planını yerine getirdiler. Bu ‘program’, Rus ordularındaki birliklerin komutanlarının rahatsızlıklarını birçok kez dile getirmelerine rağmen inatla uygulandı. Bu program, Ermenilerin kendileri için de yıkıcıydı. Esasen Ermeni köylülerinin, tabii ki, Kürtleri ve Türk köylülerini kendi tarafına çekmekte çıkarı vardı. Yüzyıllardır Ermenilerle aynı şartlarda birlikte çalışan Kürtler ve Türk emekçi kitleleri, komşularıyla ortak çıkarlarla bağlıydılar. Bu o kadar açıktı ki, bunu Çarlık Rusyası’nın askeri diplomatları bile sıkça dile getirmişti. Taşnaksutyun Partisi tersini yaptı. Politikalarıyla Türkiye’deki Ermenilerin durumunu daha da dayanılmaz hale getirdi. Gönüllüler tarafından gerçekleştirilen zorbalıklara misilleme olarak Türk köylüleri de Ermeni halkının hakkından geldi ve Türk hükümetinin bütün ‘görevlerini’ yerine getirdi. (…)
(A. Karinyan, “K Harakteristike Armyanskih Nationalistiçeskih Teçeniy”, Bolşevik Zakavkazya, No. 9-10, 1928, s.65 vd.)

BELGE 15

Ermeni Sovyet Tarihçisi A. A. Lalayan’ın “Karşıdevrimci ‘Taşnaksutyun’ ve Emperyalist Savaş 1914-1918” Başlıklı Makalesinden

“TAŞNAKLAR; TÜRK KADINLARINI, ÇOCUKLARINI, YAŞLILARINI VE HASTALARINI KATLETMEDE AZAMİ ‘CESARETİ’ GÖSTERDİLER”

“Gönüllü” hareketi, kana susamış humbapetaların (Andranik Paşa, Amazayep ve diğerleri) komutasındaki Taşnak birliklerinin Türk kadınlarını, çocuklarını, yaşlılarını ve hastalarını ortadan kaldırmak işinde azami “cesareti” göstermelerini ifade etmektedir. Taşnak birlikleri tarafından işgal edilen Türk köyleri, orada yaşayan insanlardan “kurtarılmış” ve tanınmaz hale getirilmiş kurbanlarla dolu bir harabeye çevrilmiştir. (…)
Görüldüğü gibi Taşnak gönüllü hareketinin sonuçlarından biri on binlerce Türk emekçisinin imha edilmesidir. (…)
(A. Lalayan, “Kontrrevolyutsionnıy ‘Daşnaktsutyun’ İ İmperialistiçeskaya Voyna 1914-1918 gg.”, Revolyutsionnıy Vostok, No. 2-3, 1936, s.92)

BELGE 16

Bir Ermeni Yetkilinin “Rus-Türk Savaşı’nda Ermeni Gönüllü Birliklerinin Faaliyetleri” Başlıklı Raporundan

ERMENİ KİTLELERİ GÖNÜLLÜ HANEKETİNİN PEŞİNDEN NASIL SÜRÜKLENDİ?

(…) Hükümet [xv] çevrelerinde savaşın 1915 baharından önce başlamayacağı öngörülüyordu. Demek ki, faaliyetleri iyi temeller üzerinde inşa etmek için oldukça zaman vardı. Fakat olaylar, düşünülenden daha hızlı gelişti. Yönetim organının hükümetin talebi üzerine işi olağanüstü biçimde hızlandırması gerekti, öyle ki savaşçıların seçiminde sıkı kıstaslar uygulanamadı ve iki-üç hafta içerisinde bütün gönüllülerimizi sınıra yığmak zorunda kaldık. Gönüllü hareketi esnasında Ermeni halkı, genel bir coşkunluk gösterdi; binlerce yaşlı ve genç, sağlıklı ve hasta, savaş eğitimi almış ve almamış olan, iyi ve kötü, erdemli ve erdemsiz kişi örgütlenme bürosunun emrine yazılmak için akın etti. Ve bunları geri çevirmenin imkânı yoktu. Ermenilerin ayak bastığı yerkürenin en ücra köşelerinden, hatta Yeni Buhara’dan ve Amerika’dan dahi gönüllüler geldi. Cahilini de eğitimlisini de tek bir fikir coşkulandırıyordu, hepsinin kalbi bir atıyordu, asırlık zincirlerini kırmaya gidiyorlardı. Peşi sıra gece ve gündüz, günlerce ve haftalarca gönüllü kayıtlarının yapıldığı yerin eşiğini aşındırdılar. Kayıt olana dek önerdiler, rica ettiler, bazen tehditler savurdular, hatta ağladılar. Ermeni halkının ruhunun derinliklerinde saklı erdemi gösteren ne kadar dokunaklı tablolar ortaya çıktı kayıtlar sırasında.
(Marksizm-Leninizm Enstitüsü Ermenistan Şubesi Parti Arşivi fond 4047, liste 1, dosya 91, yaprak 1’den aktaran: C. Kirakosyan, Zapadnaya Armeniya V Godı Pervoy Mirovoy Voynı, İzdatelstvo Yerevanskogo Universiteta, Yerevan, 1974, s.201 vd.)

BELGE 17

Ermeni Bolşevik A. Erzikyan’ın Sovyet Ermenistanı’nda Ermenice Basılan “Emekçilerin Mahkemesinde” Başlıklı Eserinden

“ÇARLIK RUSYASI, TÜRKİYE ERMENİLERİNİN SEMPATİSİNİ KAZANMAK İÇİN GÖNÜLLÜ BİRLİKLERİ KULLANDI”

Vorontsov-Daşkov [xvi] , askeri açıdan gönüllü birliklerin ciddi bir kuvvet etmeyeceğini çok iyi biliyordu, ancak Rusya ordularının geçişi esnasında Türkiye Ermenilerinin Rus ordularına sempatisini kazanmaya ihtiyacı vardı ve bunu en iyi gönüllü hareketi sağlayabilirdi.
(A. Erzikyan, Na Sud Trudyaşihsya, Tiflis, 1927, s.62)

BELGE 18

Çarlık Rusyası Dışişleri Bakanı S. D. Sazonov’un İstanbul Büyükelçisi Girs’e Telgrafı

ÇARLIK RUSYASI, KÜRT VE ERMENİ KARTINI BİRLİKTE KULLANDI

Telgraf No. 53 17/4 [xvii] Mart 1914
Ermeni reformlarının gerçekleştirilmesiyle bağlantılı olarak Bitlis’teki Kürt hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bitlis ve Van’la ilişkileri olan ve hala burada bulunan Abdulrezak [xviii] üzerinden Kürtleri yönlendirmek sizce uygun olmaz mı?
(Mejdunarodnıe Otnoşeniya V Epohu İmperializma. Dokumentı İz Arhivov Tsarskogo İ Vremennogo Pravitelstva 1878-1917 gg., seri 3, c.2, Gosudarsvennoe Sotsialno-Ekonomiçeskoe İzdatelsvo, Moskva-Leningrad, 1933, s.29 vd.)

BELGE 19

Taşnaklar Tarafından Yönetilen Ermeni Milli Bürosu’nun Birinci Dünya Savaşı’nın Hemen Başında Çar II. Nikolay’a Gönderdiği Bildiriden

“ERMENİLER, HAYATLARINI VE VARLIKLARINI YÜCE RUSYA’NIN VE ONUN TAHTININ ŞANI İÇİN FEDA ETMEK ÜZERE AYAĞA KALKMIŞLARDIR”

(…) Şanlı Rus orduları, kendi hükümdarlık toprakları boyunca karlı Ermenistan tepelerinde ve engin Alaşkert vadisinde, Almanya’ya ihtiyaç duyarak kudretli Rusya’ya el kaldırma cüretini gösteren Türkiye’ye karşı savaşırken, Ermeniler, atalarının öğütlerini dinleyerek (…), hayatlarını ve varlıklarını Yüce Rusya’nın ve onun tahtının şanı için feda etmek üzere ayağa kalkmışlardır.
Türkiye’yle savaş müjdesi, bütün Ermeni halkını coşkulandırmaktadır. Bütün ülkelerden Ermeniler, şanlı Rus ordularında yer almak ve Rus silahının başarısına kanıyla hizmet etmek için can atmaktadır. Düşmana karşı zafer kazanmak için Yüce Tanrıya dua ediyoruz. Yeni şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmaktadır.

Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özgürce dalgalanacaktır.
Sizin iradeniz, yüce devletlim, Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.
(Mşak, No. 271, 1914’ten aktaran: Marents, “Litso Armyanskogo Smenohovstva”, Bolşevik Zakavkazya, No. 3-4, 1928, s.89)

BELGE 20

Ambartsum Arakelyan’ın Mşak Gazetesinde 20 Eylül 1914’de Yayımlanan Makalesinden

“TÜRKİYE, PARÇALARA AYRILMAK ZORUNDADIR VE BU, TARİHİN VE MANTIĞIN KAÇINILMAZ TALEBİDİR”

(…) Tarihin hükmü acımasızdır: Türkiye, kendi başına bağımsız bir organ olarak yaşayabilecek durumda değil; o ölmek ve parçalanmak zorunda ve onun enkazından bağımsız, özgür ve uygar bir yaşama başlayacak yeni devletler yükselecek. Türkiye, parçalara ayrılmak zorunda. Bu, tarihin ve mantığın kaçınılmaz talebidir.
(Mşak, 20 Eylül 1914, No. 208’den aktaran: C. Kirakosyan, Zapadnaya Armeniya V Godı Pervoy Mirovoy Voynı, İzdatelstvo Yerevanskogo Universiteta, Yerevan, 1974, s.212)

BELGE 21

Çarlık Rusyası III. Siyasi Dairesi Danışmanının İstanbul Büyükelçisi M. Girs’e Telgrafı

“TÜRKİYE’YLE SAVAŞ HALİNDE ERMENİLERİN, SÜRYANİLERİN VE KÜRTLERİN AYAKLANMALARININ TAM ZAMANIDIR”

Telgraf No 2851 23/10 Eylül 1914
Yüksek Başkomutan ve Kafkas Valisi, Türkiye’yle savaş halinde Ermenilerin, Süryanilerin ve Kürtlerin ayaklanma hazırlıklarının tam zamanı olduğu konusunda hemfikirdir. Çeteler, İran idaresinden tam gizli olarak Azerbaycan’daki konsoloslarımızın ve oradaki birliklerimizin komutanlarının gözetimi altında oluşturulacaktır. Hazır halde bulunacak silahlar, sadece gerekli zamanda verilecektir. Parasal destek için kredi vardır. Çeteler, yalnız bizim iznimizle harekete geçirilecektir.

Bugün bakan sizin Amiral Ebergard’a gönderdiğiniz telgrafa [xix] atıfta bulunarak Genelkurmay Başkanı’na durumun gerginleşmesi sonucunda vakit kaybetmeden yukarıda belirtilen önlemler çerçevesinde, ama tabii ki daha ayaklanma başlatmaksızın hazırlıklara geçilmesi gerekliliğini belirten bir telgraf göndermiştir.
Klemm
(Mejdunarodnıe Otnoşeniya V Epohu İmperializma. Dokumentı İz Arhiva Tsarskogo İ Vremennogo Pravitelstva 1878-1917 gg., seri 3, c.6, bölüm 1, Gosudarstvennoe Sotsialno-Ekonomiçeskoe İzdatelsvo, Moskva-Leningrad, 1935, s.232 vd.)

BELGE 22

Rusya’nın Maku Konsolosunun 27 Ekim 1914 [xx] Tarihli Şifreli Telgrafı

“AMAÇ, ERMENİLERLE İŞBİRLİĞİ HALİNDE TÜRKLERİ KÜRDİSTAN’DAN KOVMAK”

Bakanlığa. Abdul Rezak, 500 silahlı Kürtle Çaldıran’dan Türkiye’ye saldırıya geçti. Aynı zamanda ona bağlı Kürtleri etrafında topluyor. Amacı, Ermenilerle işbirliği halinde Türkleri Kürdistan’dan kovmak. Kopyası Tahran’a.
/İmza/ Olferyev
27 Ekim 1914
(Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi (RGVİA) fond 2100, liste 1, dosya 517, yaprak 17)

BELGE 23

Karargâh Komutanı Yudeniç’in [xxi] General Nikolayev’e Telgrafı

“ARALARINDA ÇATIŞAN ERMENİLER VE KÜRTLER HİMAYEMİZDEN YOKSUN KALACAKTIR”

31/X [1914] saat akşam 9

IĞDIR BEYAZIT GENERAL NİKOLAYEV’E

Ermeni gönüllü birliği adına Dro’ya ve Kürtler adına Abdul Rezak’a [xxiiVan’a girişte kendi aralarında çatışmamalarını telkin ediniz, zira her ikisi de kendi amaçlarını takip edecektir. Her kim bunu yerine getirmezse himayemizden yoksun kalacaktır.
Yudeniç 2492
(RGVİA fond 2100, liste 1, dosya 517, yaprak 29)

BELGE 24

Kars Bölgesi Askeri Vali Yardımcısı’nın Kars Bölgesi Askeri Valisi’ne Tehcir Öncesinde Yazdığı Rapor

“MÜSLÜMAN KÖYLERİNİ ERMENİLERİN SALDIRILARINDAN KORUMAK GEREK”

Kars Bölgesi Askeri Vali Yardımcısı’nın Kars Bölgesi Askeri Valisi’ne 4 Ocak 1915 tarihli 2 nolu raporunun kopyası
Geçtiğimiz Aralık ayının 28’inde Verh, Kotanlı köylerinden ve Soğanlık kazasından geçerek kale bölgesine girerken Kotanlı’ya yağma amacıyla gelmiş olan Türk tüfekleriyle ve Rus Berdanka tüfekleriyle silahlanmış on bir Ermeninin ve ikisi Ermeni biri Rus olan 39. Topçu Tugayı’nın 1. Bataryası’nın 3 aşağı rütbeli askerinin, memur Ramfopul ve bana eşlik eden muhafızlarla birlikte benim tarafımdan tutuklandığını Siz Ekselanslarına bildiririm.
Yukarıda bahsi geçen tutuklulardan Kotanlı köyü ahalisinden gasp edilmiş 100 ruble, belgeler ve silahlar benim tarafımdan geri alındı.

Para ve silahlar şimdilik bende duruyor; birliklerine teslim edilen aşağı rütbeliler hariç tutukluların ayrıntılı tahkikatı ise, 30 Aralık tarihli 81 nolu raporda benim tarafımdan Kars bölgesinin Genaral-Valisi’ne sunuldu. Bu raporda Kotanlı köyünde 7 yaya muhafızın Müslüman köylerini Ermenilerin saldırılarından korumakla tam sorumlu olarak bıraktığımı rapor ettim. Albay Grigoliya.
ONAY:
Kâtip: İmza
(RGVİA fond 2100, liste 2, dosya 460, yaprak 36 ve arkası)

BELGE 25

Askeri Vali Podgurski’nin Sarıkamış, Oltu, Kağızman Bölgeleri Komutanlarına Telgrafı

“HIRİSTİYAN NÜFUS TARAFINDAN MÜSLÜMANLARA KARŞI GİRİŞİLEN YAĞMANIN ÖNLENMESİ İÇİN HER TÜRLÜ KARARLI ÖNLEMİ ALIN”

Savaş koşulları kapsamında
Askeri Vali Podgurski’nin Sarıkamış’a Albay Grigoliya’ya, Ardağan, Oltu, Kağızman bölgeleri komutanlarına telgrafının kopyası.
Hıristiyan nüfus tarafından Müslümanlara karşı girişilen yağmanın ve çapulculuğun önlenmesi için her türlü kararlı önlemi alın. Ağır cezalarla korkutarak askeri mahkemeye verileceklerini bildiriniz; tutuklayınız, silahsızlandırınız, suçluları mahkemeye veriniz. Aşağı rütbelileri birliklerine teslim ediniz. Gelişmelerini bana bildiriniz. İmza. Vali Podgurski. No 59. 12 Ocak 1915’te gönderildi.
ONAY:
Kâtip: İmza.
(RGVİA fond 2100, liste 2, dosya 460, yaprak 75)



[i] Çarlık Rusyası’nın Kafkasya Valisi.
[ii] Taşnak silahlı çeteleri.
[iii] Taşnak silahlı çetelerinin komutanlarına verilen ad.
[iv] Aleksey Borisoviç Lobanov-Rostovski, Türkiye’de ve bir çok Avrupa ülkesinde büyükelçilik görevini yürüttükten sonra 1867-1878 yıllarında içişleri bakanlığı, 1895-1896 yıllarında da dışişleri bakanlığı görevinde bulundu. 1896 yılında öldü. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) A. B. Lobanov-Rostovski maddesi.
[v] Ovanes Kaçaznuni (İgithanyan), 1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan devletinin ilk başbakanıdır. Taşnak hükümetini, 1919 Ağustos ayına kadar 13 ay yönetmiştir. Taşnaksutyun Partisi’nin kurucularındandır ve önemli lideridir. Ermenistan’ın ve Taşnak Partisi’nin en yetkilisidir.
1868 yılında Gürcistan’a bağlı Ahıska bölgesinde doğmuştur. Mimarlık eğitimi aldıktan sonra Bakû, Batum ve Tiflis’te mimar olarak çalışır. Taşnak örgütüne Bakû’de katılır. 1905-1906 yıllarındaki Ermeni-Tatar çatışmaları sırasında karşılıklı kırımı engellemek üzere kurulan komisyonda görev yapar. 1911 yılında Taşnaksutyun davasından arandığından dolayı Türkiye’ye kaçar. İstanbul’da, ardından da Doğu Anadolu’da bulunur. Propaganda faaliyetleri yürütür. 1914 yılında Transkafkasya’ya geri döner. 1917’de Ermeni Ulusal Konseyi üyesi olur. 1918’e kadar Kafkasya parlamentosunda (Seym) Taşnak temsilcisi olarak bulunur. Trabzon ve Batum’da Türklerle yapılan barış görüşmelerinde Ermeni heyeti içinde yer alır. 4 Haziran’da Hatisov’la birlikte Ermenistan Cumhuriyeti adına Batum Antlaşması’na imza atar. 1918 Temmuzu’nda bağımsız Ermenistan’ın ilk başbakanı olur. 1919 Ağustosu’na kadar bu görevde kalır. 1919 Şubatı’nda Ermenistan Parlamentosu’nun kararıyla yardım sağlamak amacıyla ABD’ye ve Avrupa’ya gider. 1920 yılında Ermenistan’a geri döner ve Ermenistan Parlamentosu başkan yardımcılığına atanır.
1920 yılında Ermenistan’da Bolşevik iktidarının kurulmasının ardından tutuklanır. 1921 yılında Bolşevik yönetimine karşı yapılan karşıdevrimci ayaklanmanın bastırılmasından sonra ülkeyi terk eder. 1921-24 yılları arasında Bükreş’te yaşar. 1923 yılında elinizdeki kitabı yayımlamasının ardından Taşnak Partisi’nden istifa eder, geri dönmek için Sovyet Ermenistan’ı hükümetine başvurur. 1925 yılında Erivan’a yerleşir. Mimar olarak çalışır, üniversitelerde ders verir ve profesörlük unvanını alır. 1938 yılında hayatını kaybeder. Bkz. Entsiklopediya “Armyanski Vapros”, Yerevan, 1991, s.197.
[vi] Gerçek adı P. P. Goleyşvili olan Karibi, Gürcü Menşevizminin önemli yayıncılarından ve parti yöneticilerinden biridir. Karibi, Menşevik Gürcistanı’nın Jordanie hükümeti döneminde Toprak Bakanlığı yapmıştır. Karibi, daha sonra Bolşeviklere katılmıştır. Bkz. Karibi, Net Sil Bolşe Molçat, c.1, Sovyetski Kavkaz, Tiflis, 1925, s.1.
[vii] Kitabın 1920 yılında basıldığı göz önünde tutulursa burada Osmanlı dönemindeki Türk-Yunan savaşlarının kastedildiği anlaşılmaktadır.
[viii] Taşnaksutyun, Hınçak vb. kastedilmektedir.
[ix] 8 Ocak 1877 tarihinde doğan General Prof. Dr. Nikolay Georgiyeviç Korsun, 1897 yılında Konstantinov Topçu Okulu’nu, 1905 yılında ise Genelkurmay Akademisi’ni bitirdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Genelkurmay Yüksek Karargâhı’nda görev yaptı (Mayıs 1915-Eylül 1916), Kazak Alaylarının komutanlığını üstlendi (Ağustos 1917’ye kadar), ardından Genelkurmay’ın Genel Kumandanlığı’nda çalıştı (1917). 1918 yılından itibaren Kızıl Ordu’da Bütün Rusya Genelkurmayı’nda ve Doğu Cephesi Birinci Ordusu’nda görev yaptı. 1922-1954 yılları arasında M. V. Frunze Askeri Akademisi’nde öğretim üyesi olarak ders verdi, bilimsel çalışmalarda bulundu. 1954 yılında emekliye ayrıldı. Üstün hizmetlerinden dolayı 2 kez Lenin Nişanı’na, Kızıl Bayrak madalyasına ve 2 kez de Kızıl Yıldız madalyasına layık görüldü. Askeri tarih alanında birçok eser verdi. 14 Kasım 1958’de hayatını kaybetti. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) N. G. Korsun maddesi.
[x] Birinci Dünya Savaşı.
[xi] Rusya.
[xii] Ermeni reformları.
[xiii] Artaşes Balasiyeviç Karinyan (Gabrielyan), 11 Kasım 1886 tarihinde Bakû’de doğmuştur. 1907 yılından beri Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyesi olan Karinyan, 1910 yılında Petersburg Üniversitesi’ni bitirir. Ardından Bakû’de devrimci faaliyetlerin merkezinde yer alır. 1918 yılında Bakû Komünü’nün Adalet Halk Komiseri (Bakanı) olur. Ermenistan’da Sovyet iktidarının kurulmasının ardından Sovyet Cumhuriyeti’nin İktisat Komitesi Başkanlığını yapar. 1924-28 yılları arasında Ermenistan Merkez Yürütme Kurulu Başkanı’dır. Karinyan’ı, 1929-30 yıllarında Ermenistan SSC Eğitim Halk Komiser (Bakan) Yardımcısı olarak görüyoruz. 1906 yıllından beri yayıncılıkla uğraşan A. B. Karinyan, İskra, Bakinskiy Raboçi, Pravda, Put Pravdı gibi Bolşevik yayın organlarında makaleler yazmıştır. Ermenistan SSC Bilimler Akademisi üyesi de olan Karinyan, üstün hizmetlerinden dolayı Lenin Nişanı ve Emekçi Kızıl Bayrak madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 1982 yılında ölen Karinyan’ın siyaset, iktisat ve tarih üzerine yayınlarının dışında edebiyatçı ve eleştirmen kimliğiyle de birçok eseri vardır. Bkz. Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) A. B. Karinyan maddesi.
[xiv] Ermeni gönüllü birlikleri kastedilmektedir.
[xv] Rus hükümeti.
[xvi] Çarlık Rusyası’nın gönüllü birliklerin örgütlenmesinde önemli rol oynayan Kafkasya valisi.
[xvii] 4 Mart eski Rus takvimine, 17 Mart günümüz takvimine göredir. Bundan sonraki belgelerdeki iki ayrı tarih, bu ayrımdan kaynaklanmaktadır.
[xviii] Türk makamlarından kaçarak Rusya’ya sığınan Kürt aşiret lideri.
[xix] 21 Eylül tarihli 1150 nolu telgrafta Girs, sadrazamla “Göben” gemisinin Karadeniz’e çıkışıyla ilgili yaptığı görüşmeyi aktarmış ve “Almanların elinde” bulunan Türkiye’nin bütün deniz filosunun Karadeniz’e çıkabileceği tehlikesine işaret etmiştir. 22 Eylül 1164 nolu telgrafta ise Girs, “Breslau” gemisinin Karadeniz’e çıktığını haber vermiştir. Bkz. Mejdunarodnıe Otnoşeniya V Epohu İmperializma. Dokumentı İz Arhiva Tsarskogo İ Vremennogo Pravitelstva 1878-1917 gg., seri 3, c.6, bölüm 1, Gosudarstvennoe Sotsialno-Ekonomiçeskoe İzdatelsvo, Moskva-Leningrad, 1935, s.232.
[xx] Eski Rus takvimi tarihidir. Bundan sonraki Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi belgelerinde orijinali esas alınarak eski Rus takvimine göre tarih belirtilmiştir.
[xxi] Nikolay Nikolayeviç Yudeniç (30.7.1862-5.10.1933), Birinci Dünya Savaşı’nın başında karargâh komutanıdır. 1915 Ocak’ından itibaren Kafkas Ordularının komutanlığını yapar. 1916 yılındaki Erzurum ve Trabzon harekâtlarını yönetir. Mart-Nisan 1917’de Kafkas Ordularının başkomutanlığı görevini üstlenir. Bkz. Sovyet Ansiklopedisi’nin (1970-1977 baskısı) N. N. Yudeniç maddesi.
[xxii] Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslarla işbirliği yapan Osmanlı vatandaşı olan Kürt ağa.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...