CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Vay darbeci vay!

Vay darbeci vay!


Ne laflar ne komplolar…
Sebebi, Türkiye'nin kredi notunu düşüren Moody's!
Moody's dedi ki; Türkiye'ye kredi vermeyin ödeyemeyebilir!
Vay bunu diyen sen misin?..
Neler yazmıyorlar ki? “Moody's, Türkiye ekonomisini zora sokup darbe yaptırmak için kredi itibarımızı düşürdü!”
Peki, diyelim öyle…
Türkiye ekonomisi çok mu iyi durumda?
Büyük ekonomik krizin yaşandığı 2001'de Türkiye ekonomisi dünya sıralamasında 17'nci sıradaydı.
Bugün nerede? Bir ara 18'inci sıraya yükseldi ama yine 17'nci sıraya düştü! Hani ilk 10'a girecekti, ne oldu? Aksine… Bu gidişle 2025 yılında ilk 20'ye giremeyeceği sır değil.
Ayrıca…
Türk ekonomisinin dünya pazarında bulunma yeri 59'uncu sıra! (Güney Kore 13, İsrail 16, Bulgaristan'ın 36'ıncı sırada olduğunu anımsatayım.)
Her gün hükümetten kalkınma masalı dinliyoruz; oysa Birleşmiş Milletler Gelişme Fonu'na göre kalkınma endeksimiz; Ruanda ve Zimbabve ile birlikte ikinci lig!..
Birinci ligde “battılar” diye alay ettiğiniz Yunanistan- Küba var!
Evet, Moody's'e ne kızıyorsunuz?
Büyüme rakamlarını; reel değil, enflasyonu hesaba katmayan nominal artışla hesaplıyorsunuz. Yani, kişi başına milli gelirin üç kat arttığı koca bir balon! Cebindeki paranın büyüklüğü değil; pazarda o parayla ne aldığın önemli! Ev kadınlarına sor anlatsın pazarın durumunu…
Kimseye değil kendinize kızınız!
1980 yılında kişi başı milli gelirimiz; İspanya ile eşit; ve Güney Kore'den iyiydi. Bugün ikisi de Türkiye'yi fersah fersah geçti. İspanya 30 bin, Güney Kore 26 bin doları buldu.
Türkiye ise -rant ekonomisi- inşaat yapmayı sürdürüyor; varını yoğunu betona gömüyor.
Dünya teknolojiye yatırım yapıyor; betonla övünen tek ülke Türkiye…

BİR SAMSUNG DEĞİLİZ

Moody's hakkında yazıp-söyleyenlerin, en kaliteli devlet okullarından Kadıköy Anadolu Lisesi'ni (Maarif Koleji) yok etmeye çalışması tesadüf mü? Değil…
İmam hatip okullarından Osmanlıca öğrenmeye kadar eğitime dayatılanlar da tesadüf değil.
Ekonominin lokomotifi, yüksek becerili insanlar mı; dinini sular seller gibi ezberleyen kinci kuşaklar mı? İktidarın tercihi belli…
Oysa dünya nerede?
Güney Kore şirketi Samsung'un 2015'te aldığı patent sayısı 5 bin 72 iken, aynı yıl Türkiye'de sadece patent için başvuranların sayısı 4 bin 665! Samsung'un bir yılda aldığı patent, Türkiye'nin 50 yılda aldığının 18 katı.
Yüksek teknoloji şirketleri borsası/NASDAQ'ta tek bir Türk şirketi niye yok?
Dünya inovatif/yenilikçilik sıralamasında Türkiye 68'inci sırada. Şaşırtıcı mı, değil. Çünkü…
Türk çocuklarının dünyada “yaratıcılık ve problem çözmede” başarı oranı yüzde 2.2. Güney Kore'nin ise 28!
Dünyada bilgiye dayalı bir ekonomi kuruluyor. Bunun temeli Osmanlıca ya da din bilgisi değil; matematik-fen yani yaratıcılığa dayalı eğitim!
Bugün dünyada eğitim denince ilk akla gelen neden Finlandiya oluyor? Finli çocuklar matematik, fen ve okuma becerilerinde dünya zirvesinde çünkü.
Bilgiye ulaşmada Finlandiya dünyada ilk sırada yer alırken; biz 154'üncüyüz!
1970'li yıllara kadar ekonomisi Türkiye seviyesindeki Finlandiya'nın milli geliri bugün nasıl dört katımız oldu?Eğitimle ve itibarıyla AR-GE ile oldu. NOKIA nasıl doğdu sanıyorsunuz?
Biz ise hâlâ bir dünya markası çıkarmış değiliz. Laf üretiyoruz.
Hâlâ 100 yıl öncesinin teknolojisiyle yerli-milli otomobil üretmekten bahsediyoruz. Jet Fadıl'ın “yaptığı” otomobilden medet umanların ülkesi burası! Evet…
Jet Fadılları rol model yapanların; 61 yıldır ülke için nitelikli kuşaklar yetiştiren Maarif Koleji'ni yok etmesi hiç tesadüf değil…

DÜNYA REKORUMUZ

Moody's Türkiye ekonomisine nasıl güvenmezmiş!
Sen güveniyor musun?
Bu ülkenin temelinde güvensizlik yok mu? Türkiye'de her 100 kişiden 92'si başkasına güvenmiyor!
Söylesenize, bizi kim bu derece kutuplaştırdı; birbirine güvensiz yaptı; Moody's mi?
Güven konusunda Moody'se ne kızıyorsunuz?
“Toplumsal uzlaşma” dediniz; nerede tartışmalı konu varsa getirip dayatıyorsunuz.
Sırf güvensizliğinizden dünyanın en itibarlı üniversitelerinden ODTÜ'yü hedef haline getirdiniz.  Bizden diye atadığınız rektörle İTÜ'yü bitirdiniz.
Laik eğitim isteyenleri dövüp mahkeme karşısına çıkarıyorsunuz.
Tek bildiğiniz, tek çözüm aracınız; güvenlikçi politikalar/ polisiye tedbirler! Bu anlayışla toplumsal uzlaşma olabilir mi? Bu anlayışla/özgür düşünceyi kelepçeleyerek ekonomi gelişir mi; bir dünya devi şirket çıkarılabilir mi?
Bakınız…
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sınavlarında yerimiz sondan üçüncü! Dünya bu sınavı konuşurken, biz umursamıyoruz bile.
İktidarın önemsediği, okullarda mescit sorununun giderilmiş olması!
Aslında… Neyi tartışıyoruz ki…
Demokrasi endeksimiz; Uganda, Tanzanya, Mali'nin ardından 97'nci sırada!
İnsani gelişme endeksimiz; Umman, Lübnan, İran'ın ardından 72'inci sırada!
Dış ve iç borçlara, bütçe açığı konularına girmeye gerek var mı?
“Devenin” neresi eğri değil ki…
Neymiş?
Moody's kredi notumuzu nasıl düşürürmüş; vay darbeci vay!..
Moody's'e kızacağınıza aynaya baksanıza!..
Sanırım…
Gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmada dünya rekoruna sahibiz!


Kaynak: https://bit.ly/2uAV8GS

Amazon kadınları Türk'tü

Amazon Kadınları Türk'tü

Amazon kadınlarının merkezi olarak günümüzde Samsun'un bir ilçesi olan Terme gösterilmektedir. Terme'de Amazonları simgeleyen bir heykel bulunmaktadır. Ama ne yazık ki Amazonlar hâlâ Yunanlara ait sanılmakta onların Türk olduklarını anlatacak bir çalışma yapılmamaktadır.

Çin'deki Romalılar!?


Geçtiğimiz hafta Türk gazetelerinde şu haberi okuduk:

"Telegraph gazetesinin haberine göre bilimcilerin yaptıkları DNA testinde Liqian köyünde yaşayan Çinlilerin yüzde 56'sının Kafkasya kökenli olduğu bulundu. Bu köylülerin çoğu renkli gözlü, uzun buruna sahip ve hatta sarı saçlılar. Bu özellikler de köyün Avrupa köklerine sahip olduğu söylentilerini güçlendiriyor.

Liqian köyü ülkenin kuzeybatısında bulunan Gobi Çölü'nün kenarında yer alıyor. İlginç bulgulara ev sahipliği yapan köyde bir de 'Romalı Cai' lakaplı bir adam yaşıyor. Köydeki birçok kişi onun kayıp Roma lejyonu soyundan geldiğine inandığı için ona bu isimle sesleniyor.

Arkeologlar, DNA sonuçlarının ardından antik İpek Yolu boyunca uzanan bölgede kazılar yaparak, efsanevi orduya ait kale veya benzeri yapılar bularak teoriyi ispatlamak istiyor."

Haber İngiliz kaynaklı, ama habere kaynaklık eden yer Gobi Çölü'nün kenarındaki bir köy.

Birinci gerçek bu köy şu anda Çin sınırları içinde. Ama bu gerçeğin altında yatan tarihi bir gerçek daha var, bu bölge tam da Türklerin tarihsel ata yurdu.

Ve köyde yaşayanlar da Çinli değil Türk.          

Nitekim Gobi Çölü, Cengiz Han'ın doğduğu ve büyük imparatorluğunu kurduğu yer.

İkinci ilginç nokta ise bu köyde yaşayan bir sarı saçlı-mavi gözlü insanın varlığı.

Bunu gören Batılı bilimadamları hemen bir DNA testi yapıyorlar.

Çünkü onlara göre sarı saçlı ve mavi gözlü birisi Moğol ya da Türk olamaz!

Ne de olsa sarı saç üstün Batılının niteliği! Irkçı skalada Türklere düşen ise esmer tenli ve siyah saçlı olmaktır.

Bu önyargıdan hareket eden bilimadamları araştırıyor ve bu köylünün DNA'sının Kafkasya kökenli olduğunu buluyorlar.

Kafkasya kökeni dendiği anda ise akıllarına Kafkas bölgesinin yerli halkları değil bu bölgeden geçen Romalılar geliyor!

Ondan sonra bilimsel teori tamamlanıyor: Bu köylü olsa olsa Kafkasya'dan geçmiş (ve üstelik kaybolmuş) bir Romalı askerin torunu olabilir!

Batılılar mı Sarışın Türkler mi?

Batılı bilimadamları bu teoriyi ısrarla sürdürmek zorundadır. Çünkü onlara için bir Doğulu asla sarışın olamaz.

Ama onların tüm ırkçı görüşlerinin tersine, sarı saç-mavi göz genlerinin orijini Avrupa kıtası değil Asya'dır.

Yani sarı saçlı Romalılar Gobi Çölü'ne gidip bu genleri taşımamıştır, tam tersine Gobi Çölü'nden kalkıp Avrupa'ya giden Türkler bu genleri Avrupalılara taşımışlardır!

Kafkasya denilen bölge, yani Hazar Deniz'inin batısı, Karadeniz'in kuzeyini içine alan bölge uçsuz bucaksız bir steptir.

Burası Orta Asya'dan Avrupa'ya göç eden Türk halklarının geçiş bölgesidir. Bölgeden aynı zamanda Anadolu'ya geçen, yani aşağıya inen kabileler de vardır.

Sonuç olarak hem Avrupa hem de Anadolu, bu göç yolundan geçen kabileler tarafından binlerce yıl boyunca istila edilmiş ve bölgeye Doğulu genler taşınmıştır.

Bu bölgeye tarihsel olarak Deşt-i Kıpçak denilir, yani Kıpçak yurdudur. Kıpçaklar ise bilindiği gibi bir Türk boyudur ve özelliği sarı saçlı-renkli gözlü olmalarıdır.

O nedenle Rusçada bunlara "sarışın" anlamında "Plovesk" denilir, Avrupalılar ise "Kuman" derler ki bu da "sarışın" anlamına gelir.

O halde Kafkasyalı geni denilince neden bir Türk boyu olan Kıpçaklar değil de Romalılar gelir Batılı bilimadamlarının aklına?

Çünkü onlar tarihten Türk'ü silmek üzere önyargı ile eğitilmişlerdir.

Kafkasların yerli halkı olan Kıpçaklar en az 2.500 yıldır Kıpçak olarak bu bölgede yaşamaktadır.

Daha önemlisi ise Kıpçakların seceresinde bulunabilir, Kıpçaklar aynı zamanda Tatarların ikiz boyudur.

Tatarların ana yurdu ise tam da Gobi Çölü'dür. Nitekim Cengiz Han da bir Tatar'dır!

Arkeolog Jeannie Kimball Davis, Meryemgül ve Amazon kadınlarına ait bir kurgan

Son Amazon kızı: Meryemgül

Fakat bu sarı saç meselesi Batılının bilinçaltında önemli bir yaradır.

Amerikalı bir bilimkadını yıllar önce İran sanatı üzerine çalışmaya başlar. Onlara göre İran demek Pers demektir. Tarihin garip bir cilvesi olarak bu arkelogun önüne bir kazı fırsatı çıkar. Kazı bugünkü Kazakistan'da yapılacaktır.

Bölge tam da Deşt-i Kıpçak denilen bölgede, Kafkasya'da, Karadeniz'in kuzeyindedir. Buradaki kazıda kurganlar bulunur. Kurganlar, bilindiği gibi göçebelerin mezar yerleridir. Türk kavimleri ölülerini kurgana gömerler.

Jeannie Kimball Davis, bu kurganda ilginç bir gerçekle karşılaşır. Ölülerin büyük çoğunluğu kadındır. Kadınların çizmeleri ve okları kurgandadır. Anlaşılan bunlar savaşçı kadınlardır.

Savaşçı kadınların bu bölgedeki izleri gayet normaldir. Çünkü efsanevi Amazon Kadınları da bu bölgede yaşamıştır. Heredot'a göre bunlar İskit kadınlarıdır. Aynı bilgiyi Amasyalı Strabon da vermektedir.

Hikaye buraya kadar ilginçtir, çünkü Amazonların izi ilk kez bulunmuş ve bir efsane doğrulanmıştır.

Kurganlardan çıkan kemiklere DNA testi uygulanır ve bunların kadın oldukları kesinleşir. Yine bu kadınların sarı saç geni taşıdıkları belirlenir.

Davis, Kazakistan bölgesinde çalışmalarına devam eder. Bugünkü Moğolistan yakınlarında bir Kazak "yurd"unda bölgeyi incelemeye başlar.

Kazak kadınlarının toplum içindeki rollerine dikkat eder. Bunlar eve hapsedilen, ikinci sınıf insanlar değillerdir. Konar-göçer Kazak köylülerinde kadınlar erkekle eşittir.

Hatta ok atmada, tıpkı Amazonlar gibi usta olduklarına da bizzat şahit olur.

Bir gün "yurt"ta otururken karşıdan at üzerinde küçük bir kız çocuğunun geldiğini görür. Kız çucuklarının at sürmesi anormal değildir, anormal olan ya da Davis'e olağanüstü gelen şey bu kız çocuğunun, köydeki diğer insanların aksine sarı saçlı ve mavi gözlü olmasıdır.

Kızın adı Meryemgül'dür. Meryemgül'ü yanındakilere sorar, kızın abisi gider ve Meryemgül'ü korkutur, bu "abla"nın Avrupa'dan geldiğini ve onu götüreceğini söyler. Küçük kız korkuya kapılır. Ama sonra bunun her çocuğa yapılan Türk şakalarından biri olduğunu anlar.

Davis, Meryemgül ve anesinden DNA örneği alır. Bir süre sonra DNA sonuçları gelir; Meryemgül'ün DNA'sı ile yıllar önce Amazon kadınlarının kurganından çıkan DNA'lar %99.9 aynıdır.

Yani Meryemgül Amazon savaşçılarının 2500 yıl sonraki torunudur.

Bilim, ortaya çıkarma değil, saklama yötemidir

Bu, tüm bilim tarihini değiştirecek büyük bir buluştur.

Batılı arkeologlar da önce bunu önemserler. Davis'le bazı röportajlar yapılır.

Ama olayın üstü örtülür. Çünkü çıkan gerçek, Batılının ırkçı önyargılarını allak bullak edecek türdendir.

Onlar bir Türk'ün sarı saçlı olacağını kabul etmek istemezler, çünkü tüm güzellik anlayışları sarı saç-mavi göz üzerine kurgulanmıştır!

Amazon kadınlarının, bu savaşçı kadınların Türk olmasını da elbette kabul etmek istemezler!

Ve bu büyük buluş görmezden gelinmeye başlanır.

Yıllar yılllar sonra bile, Gobi Çölü'nde sarı saçlı bir insan gördüklerinde, yine bildik ırkçı teorilere başvururlar: Romalılara sarılırlar, o olmazsa Yunan efsanelerine sarılırlar, en kötüsünden bir İran geçmişini kabullenmek zorunda kalırlar.

Batılılar kabul etseler de etmeseler de tarihin en önemli akış istikametinde hep Türkler vardır, yıllar önce Viyana kapılarına dayanan bu Türk hayaleti, onları DNA laboratuvarlarında bile bulmakta ve rahatsız etmektedir.

Ve bu noktada Batı bilimi gerçeği ortaya çıkartmanın değil, ortadaki gerçekleri saklamanın bir yönteminden başka birşey değildir.

Oğuzkaan Türkkanı
6/7/2018

https://bit.ly/2MXjzpt

.

Lider Atatürk


Lider Atatürk...

*Atatürk`ün dünyada `başöğretmen' sıfatlı tek lider olduğunu...
* Bir geometri kitabı yazdığını...
* Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (Türkçe)
isim babasının bizzat Mustafa Kemal olduğunu...
* Norveç`de "Atatürk gibi olmak" diye bir deyim olduğunu. ''Atatürk''
çiçeği'nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi
profesörlerinden doktor Kirk Landın`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm
dünyada bu isimle üretilip satıldığını...
* Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her
Cumhuriyet bayramında Atina'daki; Türk büyükelçiliğine giderek,
Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu...
*''Mimber'' adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı
yayımlanangazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini...
*Kurtuluş Savaşı'nda rütbe alan bir çok kadın askerlerimizin olduğu,
dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimizin olduğunu,Üst teğmen Kara
Fatma'nın 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine
bizzat Atatürk, tarafından atanmış olduğunu...
*Bir röportajda Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?'
diye sorulduğunda "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz
müracaat etmeyiz üye olmak için, davet gelirse düşünürüz" dediğini ve
bunun üzerine BM
yasasının değiştirildiğini ve üyeliğe davet edilen ilk ülkeninTürkiye
Cumhuriyeti olduğunu....
*1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı
döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden
fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil,büyük istidadı ile Mustafa
Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini...
*1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;
"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse
başına Mustafa Kemal, gibi lider getirir" denildiğini...
*1996'da Haiti Cumhurbaşkanının vasiyetinde, mezar taşına yazılmasını
istediği metinde;'Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal
ATATÜRK'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm'
yazdığını...
*2000'de ABD Başkanı'nın milenyum mesajında;''Milenyumun hiç şüphe
yoktur ki; tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK'tür. Çünkü o yılın
değil asrın lideriolabilmeyi başarmış, tek liderdir' denildiğini...
*2005'de Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr.Johns`un
önerisinin 'Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın
yeter' olduğunu...
*2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerin den Atatürk
resimlerinin kaldırılmasının istendiğini...

DÜNYANIN NERESİNDEYİZ?


Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili

Bizim gençliğimizde beynimize işlenen Oryantalist bir aşağılama deyimi vardı “Dünya Aya gidiyor, Biz yaya” evet; bu bize, bizden adam olmaz; gelin bizi siz idare edin dedirtmenin algı yöntemiydi. Beyinlerimizi yıkamaktı gayeleri.

Türkiye; gıda ithalat Bakanlığınca, pardon Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca bir ithalat cennetine dönüştürülmüştür. Dünyanın “Kendisine yeten” sayılı ülkelerinden birisiyken;
Beceriksiz ve aciz eş, dost kollanır bir yapıda sorunlar yumak olmuştur.

Gıda Güvenliğimiz daha doğrusu Bağımsızlığımız tehlike altındadır.

Bakanlıkta hırsızlık ve irtikap da had safhada çiftçilerin ifadeleri ve skeçleri sosyal medyada dolaşım rekorları kırıyor.

İanelere alıştırılan halk, üretimden kopuyor 300 koyun saçmalığı çoban bulamıyor. Oysa çobanlık imparatorluğun en asil ve şerefli işiydi Harbe giden orduyu Ak koyunlu, Kara koyunlu, Kara Keçili aşiretler beslerdi, o ne muhteşem bir lojistik ve ikmaldir. Acaba bilip de ders olarak harp akademilerin de anlatabilecek kimse kaldı mı?

Tarım Bakanlığında canı acıyan, aldığım maaş eve götürdüğüm aş helâl midir acaba diyen bir fani kalmadı mı?

Hanımefendiler, Beyefendiler; Hiç mi duymadınız, okumadınız Endüstriyel Kenevir’den 50 bin sınaî ürün yapılır ve bunlar yükte hafif pahada ağır mamullerdir. Kendir demiş halkımız buna, üflenti olan diğerinden ayırmış siz bu sağduyulu halkın çocukları değil misiniz? Bürokrasimiz fikri kısırlık yaşıyor. Kravatlı tarım memurları ile buraya kadar, aklınızı başınıza alın, dost acı söyler.
Avrupa 15 yıldır (www.eiha.org) bu başat ürün için konferanslar yapıyor hiç mi okumadınız, duymadınız. Yazıklar olsun.


Yazık! Hiç kimse bunu bize söylemedi ! -> TARİH : ATATÜRK'ün NUTUK'ta Gizli ŞOK UYARISI !

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Büyük Suikast’ı Açıklıyor…



Nutuk’u açar, bir daha okursanız, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden hemen önce LOZAN’ı açıklayan sözleri var.

Bu sözler aynen şöyle:

‘Saygıdeğer efendiler, bu antlaşma, Türk Milleti’ne karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zaferdir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ekim 1927, Ankara

Peki, Atatürk bu sözleriyle bize ne mesaj vermek istemişti?

Mustafa Kemal ‘Büyük Suikast’ kavramını neden kullanmıştı?

İşte bugün Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehditlerin anlaşılabilmesi için, önce Gazi Mustafa Kemal’in iyi anlaşılması gerekiyor. 
Bu sorunun cevabı Mustafa Kemal’in yukarıdaki sözlerinin içinde gizli…

Mustafa Kemal ‘bu anlaşma’ sözüyle Lozan’ı işaret ediyor yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslarası hukuk ve yasalar açısından tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması.

Sonrasında Mustafa Kemal bize iki önemli ipucu veriyor: İlki, ‘Türk Milleti’ne karşı yüz yıllardan beri hazırlanmış suikast’; diğeri de ‘Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılan suikast’.

Şimdi şu ki soruya cevap bulmamız gerekir: Mustafa Kemal ‘yüzyıllardır’ deyişiyle neyi kastetmişti ve neden Sevr Antlaşmasını ‘suikastın tamamlanma noktası’ olarak bize göstermişti?

Birinci soruyla başlayalım…

1071 Malazgirt Savaşı’nı Anadolu’da Türk Bayrağı’nın her cephesiyle göndere çekilmesi olarak görülürse eğer, Gazi ‘Mustafa Kemal’in ‘yüzyıllardır Türk Milleti’ne karşı sürdürülen büyük suikast’ deyişinden 1096’da başlayan Haçlı Seferlerini çıkış noktası almamız gerekiyor.

Haçlı Seferlerinin üç amacı vardı; Anadolu’yu ele geçirmek, Anadolu’daki Türk varlığını yok etmek ve kutsal toprakları ele geçirmek.

Türk Ulusunun da amaçları vardı; Anadolu’yu yurt edinmek, Avrupa’da köprü başı tutmak, kutsal toprakları ve kaynaklarını elde bulundurmak ve Asya ile bağını sürdürmek.

Yüzyıllardır bu nedenlerle savaşlar yapıldı; 2’nci Viyana kuşatmasına kadar Osmanlı hep toprak kazandı, bir cihan imparatorluğuna dönüştü ve Haçlı’nın gücü Osmanlı’yı durdurmaya yetmedi.

2’nci Viyana Kuşatması(1683) bir dönüm noktası oldu ve bu kuşatmayı tamamlamayan Osmanlı, 1699 Karlofça ile de toprak kaybetmeye, geri çekilmeye başladı ta ki 1922 Sakarya’ya kadar…

Bu süreci yıllarla ifade ederseniz, karşımıza ‘yüzyıllardır hazırlanmış bir oyun’ çıkar.

Anlamı da, ‘başta İngiltere ve Rusya olmak üzere dünya devletlerinin Haçlı zihniyetiyle Türk Ulusu’nu yok etmek, Anadolu’yu ve kutsal toprakları ele geçirmek için tertiplediği suikast’ olur.

Oysaki tarihçiler talihsiz bir aldanmayla bu seferleri sekize kadar saymış ancak bunun sayısız olduğu, Viyana’dan Sakarya’ya uzanan silahlı siyasi bir proje olduğu düşünülmemiştir.

Peki, Mustafa Kemal neden Sevr Antlaşması’nı bu suikastın son hamlesi olarak görmüştü?

Sevr stratejisinin Anadolu ile Asya arasındaki coğrafik bağı kesmek olduğunu biliyoruz.
Bu bağın Türk Ulusu için hayati bir önemi vardır; Türk Ulusu hala Anadolu’da varlığını sürdürebiliyorsa eğer, bu bağın sayesindedir; Anadolu’ya en büyük güç Asya’dan gelmektedir.

Şöyle bir düşününüz Azerbaycan’ı ve hemen İran’da bulunan 25 milyona yakın Azeri Türk’ünü… 

Buna bir de Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan’ı ekleyiniz…

Bir de Türk Milleti’nin Müslüman olarak sayılan devletler içerisinde emperyalizme karşı savaşmış, başarıp bağımsızlığını kazanmış tek devlet olduğunu da ekleyiniz….

Türkiye’nin sahip olduğu çağdaşlaşma ve kalkınma seviyesini, Asya’daki enerji kaynakları ve sayılan devletlerle tarihi, kültürel, sosyal bağlarını da eklediğinizde, Asya’nın Batı’ya uzanan en uç noktasındaki bu Türk Devletinin ‘öncü’ olduğu görülür.

Ve Türkiye bu öncülüğünü hakkıyla yerine getirdiğinde, Batı’ya ve Ruslara karşı süper bir güç olur.

Mustafa Kemal’in Sevr’i suikastta son hamle olarak görmesinin altında yatan nedenlerden biri budur; Anadolu ile Asya’nın bağının kesilmesiyle Türk Milleti’nin yanlızlaştırılması…
Sonrasında iş kuşatmaya gider, zaten bugün yapılan da budur…

Gelelim Sevr’e…
Günümüzde unutulmuş gibi görülen Sevr Antlaşması sadece Doğu’da tampon devletler kurmakla kalmıyor, Osmanlı’nın yönetimini de ele geçiriyordu, hatırlayalım;
‘Osmanlı’ya bırakılan topraklar üzerindeki yönetimine de çok ağır kısıtlamalar getirilmişti;
Seferberlik yasak; Deniz kuvvetleri kurulması yasak; Zırhlı araç ve tank yapımı ve ithali yasak; Türkiye’nin savaş ve denizaltı gemileri yapması ve edinmesi yasak; Hava kuvvetleri kurulması yasak...

Bu kısıtlamalarla birlikte, Osmanlı yönetimi bağımsız da olamayacaktı:
Adalet rejimi müttefikler tarafından belirlenecek; Bütün kapitülasyonlar, yaralanacakların sayısı artırılarak sürdürülecek; Soy, din ve dil azınlıkları, bağımsız ve denetimsiz olarak, diledikleri kadar ilk, orta ve yüksek okul açabilecek ve kendi dillerinde eğitim yapabilecek; Osmanlı maliyesi müttefiklerce seçilecek bir maliye kurulunun denetimi altında olacak…’

Bugün yaşadığımız çığ gibi büyüyen özel okullar, özelleştirme yoluyla yönetimi yabancılara devredilen kaynaklar, teknoloji transferine izin verilen Türkiye manzarası ile Sevr’in bu yönlerini de yan yana getirdiğimizde, Gazi Mustafa Kemal’in Büyük Suikast’la neyi anlatmak istediği apaçık görülür…

1961 yılında, Washington’daki Nato Karargahı’nda yüksek rütbeli bir Türk subayının el geçirdiği ‘en gizli’den(cosmic Top Secret) daha yüksek gizlilik derecesine sahip(vagram) bir dosyada Sovyetler Birliği’nin dağılacağı, Orta Asya’da beş ya da altı Türk Cumhuriyeti’nin kurulacağı, kurulacak Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye ile ilgili politika şu şekilde belirlenmiştir:

‘Türk Devletlerinin işgal edecekleri coğrafya stratejik yönden çok değerli ve tabii kaynaklar bakımından .çok zengindir. Bu devletler Batı’daki Türkiye Cumhuriyeti ile birlleşirse o zaman ortaya Hitler Almanya’sı veya Stalin Rusya’sından daha tehlikeli bir kuvvet Batılıların karşısına çıkar. Türkiye Cumhuriyeti ile Doğu Türklerini birleştirmemek için elden gelen yapılmalı, Türkiye ile bu devletler arasında tampon devletler kurulmalı, Türkiye’nin lider devlet olmasını engellemek için siyasi ve ekonomik bütün tedbirler alınmalıdır.’[1]

Gazi Mustafa Kemal’in Sevr’de gördüğü de budur; tampon devletler, Ermensitan-Kürdistan şeklinde tampon devletlerin kurulmasıyla Asya ile Anadolu’nun bağının kesilmesi.

İşte bu nedenle Mustafa Kemal Büyük Suikast’ın son hamlesini Sevr olarak görmüştü…

Eski Almanya Şanyölyesi Helmut Schmit, ABD’nin Türkiye politikası için şöyle diyordu;
‘ABD Türkiye’yi bölecek. ABD bu hedefini önümüzdeki 20 yıl içinde gerçekleştirecek. Türkiye topraklarında Kürdistan ve Ermenistan kurma planlarını hayata geçirecek.’[2]

Bu Alman Şansölyesini böyle konuşturan sizce neydi?

İŞTE ATATÜRK’ÜN BÜYÜK SUİKAST DİYEREK BİZİ UYARDIĞI AĞIR VE YAKIN TEHLİKE BUDUR; TAMPON YÖNETİMLERLE ANADOLU İLE ASYA’NIN BAĞININ KESİLEREK TÜRK MİLLETİ VE YURDU’NUN KUŞATILMASI!

BAĞININ KESİLEREK TÜRK MİLLETİ VE YURDU’NUN KUŞATILMASI!


Kaynak: Büyük Suikast/Erdal Sarızeybek BAĞININ KESİLEREK TÜRK MİLLETİ VE YURDU’NUN KUŞATILMASI!

[1] Ali Tayyar Önder, ‘Türkiye’nin Etnik Yapısı’, s. 340, Kripto Yayınları, 2009. BAĞININ KESİLEREK TÜRK MİLLETİ VE YURDU’NUN KUŞATILMASI!

[2] Age, s. 337. BİLGETÜRKBAĞININ KESİLEREK TÜRK MİLLETİ VE YURDU’NUN KUŞATILMASI!

.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...