CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

29 Ekim KANADA'DA TÜRKİYE CUMHURİYETİ GÜNÜ İLAN EDİLDİ

Türkiye'de 29 Ekim 2011 Cumhuriyet Bayramı kutlama törenlerinin iptal edildiği yıl Ottawa (Kanada'nin baskenti oluyor) belediye baskani29 Ekim'i, Turkiye Cumhuriyeti gunu ilan etti.
Kutlama ile ilgili Belediye Başkanı imzalı yazının fotokopisi orada yaşayan bir arkadaş tarafından gönderilmiştir.


Arkadaşlar inkılâplarımız henüz yenidir. Dedikleri gibi kökleşip benimsendiği hakkındaki kanaatlerimiz ileride karşılaşacağımız hadiselerle tahakkuk edecektir. Fakat şimdi şuna emin olmalısınız ki bugün başına şapka giyen, sakalını bıyığını tıraş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanlarımızın çoğunun kafalarının içindeki zihniyet hâlâ sarıklı ve sakallıdır.
Mustafa Kemal Atatürk -1930 Türk Ocağı


--
--
Cenap Erenben
Toronto, Canada

ORHAN BORAN KİMDİR?

Önceki hafta gazetede bir haber yayınlandı. İki yıldan beri kemik iliği hastalığıyla mücadele eden 84 yaşındaki sunucu Orhan Boran için (A Rh Negatif) kan aranıyordu… Bu haberin ardından Türk Kızılay’ı harekete geçti. İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nin Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yatmakta olan Orhan Boran’ın vefakar eşi Güler Hanıma ve tedavisini üstlenen Hekimlere ulaşıldı. Kızılay Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar’ın talimatıyla; her ay 4 ünite kanın Orhan Boran için temin edileceği kendilerine bildirildi. Kara günleri aydınlığa dönüştüren Kızılaya sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz.
 
Haberlerde “sunucu” olarak adı geçen Orhan Boran, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde, 25 yıl yazarlık yapmıştır. Fakat, halkımız kendisini daha çok Yuki’nin babası olarak tanır. Ben şimdi, Dr. Burak Orhan Boran’ın “Yuki adında bir kardeşim yok” dediğini, işitir gibi oluyorum. Çünkü Yuki Orhan Boran’ın 1960’lı yıllarda radyolardan sunduğu, halkımızın gönlünde taht kuran, sanal bir tipleme idi. Sayın Orhan Boran’ın yazarlığı yanında, İstanbul Şehir Tiyatrolarındaki oyunculuk dönemi de unutulmamalıdır. Fakat O’nun en başarılı yönü, meddahlığı çağımıza taşıyan usta bir sanatçı olmasındadır.
 
KİMİN OĞLUDUR?
 
Şimdi de, Orhan Boran’ın babası, merhum Dr. Hikmet Boran’ı (1901-1945) anmak ve anımsatmak istiyoruz. Hikmet Bey, henüz 18 yaşındaki bir Tıbbiye öğrencisi iken, 4-11 Eylül 1919’da toplanan tarihi Sivas Kongresi’ne katılan 38 delegeden birisidir. Milli Mücadele için oluşturulan bütün derneklerin “Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla,  bir çatı altında toplanmasını öneren kişidir. O kadarla da kalmamış; ABD veya İngiltere’nin güdümüne girmeyi savunan “mandacıların” cesaretle karşısına dikilmiştir. Bu bağlamda,  Mustafa Kemal Paşa’ya şunları söylemiştir:
 
“Paşam, temsilcisi olduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklal davamızı başarmak için gönderdiler. “Mandayı” kabul edemem… Bunu kabul edecek olanları şiddetle reddederiz. Örneğin “manda” düşüncesini siz bile kabul etseniz, sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak ilan eder; şiddetle karşı koyarız!”
 
Gazi Paşa, Tıbbiye’nin 3’üncü sınıfında öğrenci olan ve de Sivas Kongresinde İstanbul’u temsil eden üç delegeden birisi olan Hikmet Beyin bu tepkisine kızmadı. Aksine, mutlu oldu. Çünkü, Amasya Genelgesini imzalayan arkadaşlarının “manda” fikrine kapılmasından büyük bir rahatsızlık duymaktaydı. “Müsterih ol Çocuk” dedi… “Gençlikle gurur duyuyorum” “Azınlıkta kalsak bile, mandayı kabul etmeyeceğiz” “PAROLAMIZ TEKTİR: YA İSTİKLAL YA ÖLÜM !”  (ATATÜRK sevdiklerine “Çocuk” diye hitap ederdi)
 
Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulunca; Hikmet Bey, arkadaşı Yusuf Balkan’la birlikte, Askeri Tıbbiye’deki öğrenimini yarıda bırakarak Ankara’ya geldi. İki arkadaş Cebeci’deki Asker Hastanesinde görevlendirildi. O tarihte, “tifüs salgını” halkımızı ve özellikle cephedeki askerimizi kırıp geçirmekteydi. Bu nedenle onlar, İbrahim Tali (Öngören) Beyin başkanlığında “tifüse karşı aşı” üretmek için gece gündüz çalıştılar.  Bunun ardından, “Sıhhiye Subayı” olarak, Büyük Taarruza katıldı. Zafer’den sonra İstanbul’a dönerek, Tıbbiyedeki öğrenimini tamamladı.
 
HİKMET BEY,14 MART TIP BAYRAMININ ONURLU İSMİDİR
 
Ülkemizde, batılı anlamdaki tıp eğitimine (Sultan 2. Mahmut döneminde) 14 Mart 1827 tarihinde Tıbbiye’nin kurulmasıyla başlanmıştır. Bu nedenle, her yıl 14 Mart günü “Tıp Bayramı” olarak kutlanmaktadır. 1919 yılında İstanbul İtilaf Devletlerinin işgali altında iken, Tıbbiye öğrencileri 14 Mart günüHikmet Bey ve arkadaşlarının önderliğinde, Tıbbiyenin kuleleri arasına büyük bir Türk Bayrağı asarak işgale ve emperyalizme başkaldırdılar. Hikmet Beyin Sivas Kongresi için seçilmesinde bu olay etkili olmuştur.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, Hikmet Bey mesleğini icra ederek, siyasetten uzak durmuştur. Sivas Kongresindeki tarihi görevini, kişisel çıkarları için asla kullanmamıştır. O’nun biricik oğlu Orhan Boran da hiçbir zaman babasının kimliğiyle böbürlenmemiştir. Adeta, Dr. Hikmet Boran’ın oğlu olduğunu sır gibi saklamıştır. Tabip Yarbay Hikmet Boran Sarıkamış’ta görevliyken, karda mahsur kalan Mehmetçiklere ulaşmaya çalıştığında ciğerlerini üşüterek, verem hastalığına tutulmuş ve 1945 yılında Hakkın Rahmetine kavuşmuştur. Mezarı,İstanbul-Karacaahmet Şehitliğindedir. O’nu minnetle saygıyla anıyoruz.
 
ATATÜRK,  Sivas Kongresinin bu genç delegesini her zaman hatırlamıştır. Balıkesir İlinden Mebus (Milletvekili) adayı olmasını önerdiğinde; “Hikmet Bey Giresun doğumludur, Balıkesir’e uzaktır” diyerek, savsaklamışlardır. Oysa, “Giresun” Savaştepe İlçesinin önceki adıdır.  Hikmet Bey sağ olduğu halde, Gazi Paşaya “öldü” diyebilmişlerdir… ATATÜRK’ ün 15-20 Ekim 1927 günlerinde Ulusumuza sunduğu Büyük Nutuk (SÖYLEV) “Gençliğe Seslenişi” ile sonlanır. ATATÜRK’ ün esinlendiği, umutlandığı ve de görevlendirdiği gençlik Dr. Hikmet Boran’lardır.
 
Şahap Osman ARAS,
“Çağın İçinden” ( 25 Şubat 2012-ULUS GAZETESİ )
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...