CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Ataturk'u her acidan anlamak / empozisyonlarin iptali

Bugunku insanlik icin, - bugunku evrim sartlarinin icinde belirli bir merhaleyi asip, diger bir merhaleye uzanmis olan insanlik icin- , girilmis bulunan yeni devresinde (yani Altin donem = Dingunu =Yevmiddin), ferdi sinavlarin ferdi dunyalardaki (kisisel yasamlardaki) cabalarin rolleri buyuk onem tasiyacaktir.

Bugunku insanligin bilimsel acidan varmis oldugu noktalar, esasinda, onun geleceginin temelini teskil eden noktalardir.

Ve ortada olan neticelerin, bizzat o insan tarafindan kendine mal edilebilmesi icin, insanin uzerinde mevcut olan, gorunen cinsten empozisyonlarin iptali gerekir. Zira, hakimiyet bunu gerektirir. Falancayi takdir edebilir, begenebilirsiniz vs, ve o kisi (mealen ve ornegin) cennetliktir. Ancak, siz o kisinin idrak ve suur seviyesini iktisap edememisseniz yani salt takdir ve begeni hayranlik sizi (mealen ve ornegin) cennetlik yapmaz. Yani o kisi bir seviyeye sahip olmustur ama ya siz? kisacasi, salt takdir ve begeni halinde kalmak, o takdir edilen begenilen seviyeyi kendinde bulundurmamak aciktir ki bir kudret eksikligidir.

Bu bakimdan, sizler sunu acikca bilmelisiniz ki:
Sizin karsinizda bir tek problem mevcuttur; o da, insan bedeninin mevcut kapasitesini tayin edebilmek ve onun bugune kadar kullanamadigi melekelerinin ortaya cikarilarak suurlandirilmasina yardim etmek problemi.

Ataturk un bizlere onceden acikladigi gibi,Insanligin girdigi bu devre, kendi inanc dunyasini kendisi kuran insanlar tarafindan yurutulebilecek bir devredir. Zira, " Allah, Insanligin anlayis, aydinlanma ve olgunlasma derecesi sayesinde her kulun dogrudan dogruya, tanrisal ilhamlarla temas edebilme kabiliyetine ulastigini kabul buyurmustur." Bu bakimdan, butun kararlarinizin, her turlu tesir kaynagindan bagimsiz olarak size ait olmasi gerekir. Bu mutlak olarak sart olan bir husustur.

Ahlak ilke ve kurallari, toplumun evrimi ile dogru orantili olarak ilerler. Evrimde ilerledikce, sorumluluk artar, sorumluluk alani genisler. Yani diger bir ifadeyle, somuru - nefs duskunlugu
varliktan uzaklasir; o, kendine hakim, kendini bilen varliktir.

(*) Mustafa Kemal Ataturk: " Dinsel usullerin olusumlarina bakarak diyebiliriz ki: Insanlar iki sinifta, iki devirde dusunulebilir. Ilk devir, insanligin cocukluk ve genclik devridir. Ikinci devir, insanligin erginlik ve olgunluk devridir.

Insanlik birinci devirde tipki bir cocuk gibi, tipki bir genc gibi yakindan ve maddi vasitalarla kendisiyle ilgilenmeyi gerektirir. Allah, kullarinin gerekli olan olgunlasma noktasina kadar onlarla iclerinden bazilari araciligi ile ilgilenmeyi tanrilik gereginden saymistir. Onlara adem aleyhisselamdan itibaren kayitlara gecmis veya gecmemis sayisiz denecek kadar cok nebiler, peygamberler ve elciler gondermistir. Fakat peygamberimiz vasitasiyla en son dini ve medeni gercekleri verdikten sonra, artik insanlikla araci ile temasta bulunmaya luzum gormemistir.

Insanligin anlayis, aydinlanma ve olgunlasma derecesi sayesinde her kulun dogrudan dogruya, tanrisal ilhamlarla temas edebilme kabiliyetine ulastigini kabul buyurmustur ve bu sebepledir ki, Cenabi Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmustur ve kitabi, kitabi ekmeldir (:daha mukemmel ve kusursuz olan, en uygun, en eksiksiz)

Devam edecek

DUNYA OPERASYONU: DIN GUNU = YEVMIDDIN


Insanlarin kotu bir aliskanligi vardir. Kotu olmakla beraber, dogal gorulmesi gereken bu aliskanlik, insanin her hadiseyi ancak kendi acisindan gormesi ve gordugu gibi olmasini istemesidir. Bunun disindaki realiteler insana hasin ve nahos gelir.

Bu bakimdan yani olumsuz tabularin yikilmasi acisindan, bizler sunu acikca soyleyebiliriz ki:

Her muhitte o muhite uygun varliklar yasar. Bu kuralin disina cikilinca, tabiatin ihtari insana o muhitle kaynasmamis oldugunu bildirir.


Yeryuzunu giderek yasanmaz harap bir planet haline sokmaya calisan dunya beseriyeti, kendine yasanabilir planetler ve irtibat kurarak (bilgelik degil) bilgi ve teknikler alacagi evrensel uygarliklar aramaktadir. Dunya beseriyetinin evrimsel duzeyinin geriligi ve pisikolok garipligi iste bu olgularla daha bir gorulmektedir.

Dunya beseriyeti, yakinda gokte aradigini yerde bulacaktir, ki;

Dunya beseriyeti once kendini fethetmek (3) gerektigini anlayacaktir. (3a)

Beseriyet, Dunya yasaminin bir macera olmadigini ve burada bulunusun bir Ilahi Amaci oldugunu ve bunu yerine getirmek ile yukumlu bulundugunu giderek ister istemez de olsa benimseyecektir yada gorecektir. Dunya planeti bir okuldur (*) ve burada belirli bir olgunluk ve evrim duzeyine (*) ulasmak uzre bulunan beseriyet, bu sinifi gecmeden (*) , bu okulu bitirmeden, asla yuksek yasam standartlarina ulasamayacaktir. Bu bir evrensel yasadir.

(*) : Tumunu birden su kelam anlatmaktadir: Dingunu. Dingunu (1) , "esas itibariyle, butun insanligin suur degisimidir." (2)

Yani, evrim vasati olarak kullanilirken, buyuk bir siklusun hitaminda yeryuzunun sekli ve varliklari tebdil olur. Yani adeta jeolojik olarak yeni bir kurulus meydana gelir. Ve bu kurulusla beraber, ruhsal / spirituel muesseseler meydana gelir.


Hersey belirli bir evrimsel formasyon meselesidir (5).

Beseriyet bu formasyona ulasincaya (5a) degin, kendilerini saran nice evrensel yasalarin icinde daha baska bir yol bulamayacaktir. Ve beseriyet yeryuzunu en icten en disa kusatan ilahi irade yasalarinin acmadigi kapilardan disari ise hic mi hic cikamaz.. Bu boylece biline ve dunya beseriyeti, kendilerine indirilen goksel rahmetin bilgi ve bilgeliklerini yani Ataturk'un ifadesiyle, "dini ihtisas ve derin bilgilere sahip olup her turlu BOS inanislardan siyrilarak GERÇEK ILIM VE FENNIN NURLARI ILE TEMIZ VE MÜKEMMEL olmayi" bilinc ve idrak alani icinde edinmeye bakmalidir.

Dunyamizda henuz hayvani isteklerin ve duygularin guclu izlenimlerini tasiyan varliklarin sayisi pek coktur. Iste bu sartlar icersinde, (Dunya Rabbinin koydugu) bir egitsel tedrisatin kendine ozgu yollarla tum beseriyeti zorlu bir sinavdan gecirdigini ve bu tedrisata ait sinavlarin da bitmek uzere oldugu gorulebilmelidir.

Cagimiz, ne mucizeler beklenecek ne de varsa onlarin ayrintilari ile ugrasilacak zaman degildir. Astronotik, astrofizik, kuatum fizigi, spiritoloji ve parapsikoloji; ve de Sosyal Antropolog da olan Ataturk'un temsil ettigi ve beseriyete ilettigi ilkelerle bilgi bilgeliginin bizzat kendileri birer en buyuk mucizelerdir. Iceriklerinde, tum beseriyete bilinclenis, idraklenis, vizyon bilgilerini veren; yuksek evrim ve sonsuz gelisimi gosteren; baris kardeslik, dostluk, ozgurluk ve toplumculugu ogreten mesajlarla, dunya insanligi icin sonunculardan olan mucizlerdir.

(1) Din gunu = yevmiddin
Kur'an; Fatiha suresi: 1-4 ayetler: " elhamdulillahi rabbil alemin er rahman er rahim maliki
yevmiddin, ...."
(2) Sadiklar Plani (ruhsal tebligler)
(3) bkz. tum semavi ve yuksek seviyeli ogretiler'in ogudu : "Kendini Bil"
(3a) Enbiya suresi; ayet 15: "Andolsun ki, Tevrast'an sonra Zebur da da yeryuzune ancak iyi kullarimin mirasci oldugunu yazmistik"
(4) bkz. "dunya bir sinav yeridir"
(5) Beseriyetin halen daha icinde bulundugu evrim formasyonunu Ataturk'un su ifadeleri cok guzel anlatmaktadir: "...insanlarin, simdiye kadar kavgalar, cirkeflikler, kaba istek ve istahlar arasinda bir sefalethanede yasamakta olduklarini kabul ederek, bütün vucutlari ve zekalari zehirleyen zararli tohumlari yok etmeye karar vermesi gibi sartlarin gerceklesmesini gerektiren..."
(5a) Tabii vazifeli ulke olmak hasebiyle basta Turkiye olmak uzere tum dunya beseriyeti Ataturk"un anlattigi su evrim formasyonuna erismekle yukumludur: “.. beseriyetin hepsini bir vucut ve bir milleti bunun bir uzvu addetmek icap eder. Bir vucudun parmaginin ucundaki bir acidan diger butun aza muteessir olur. O halde konustuklarimizdan su neticeyi cikaracagim: Tabii olarak kendimiz için bütün lazim gelen seyleri dusunecegiz ve icabini yapacagiz. Fakat bundan sonra butun dunya ile alakadar olacagiz.”


YENI CAG'in KOHNE BESERIYETE BASKISI: Siyasi gelismelerle artiyor

Yeryuzu, tum insanligi ilgilendiren bir Yeni Cag' a girmis olmanin genel bir kaosunu artan oranda yasamaktadir. Oyledir ki bu Cag'da, bu son zamanlari yasanan karanlik demir caginin tum maddi ve manevi ogretilerinin terkedilmesi gerekmektedir. Cesitli sekillerde gerceklesen yogun uluslar arasi olaylar, mevcut tum realitelerin iflasini (1) tum beseriyetin sagduyusu onunde sergilemektedir. Icine girmis bulundugumuz bu Cag, tum insanlik icin ortak olan spiriuel gerceklerin (2) ortaya cikarilmasi ve bu esaslara dayali yeni Kainat ahengine uygun dusunce, bilgi ve bilgelik duzeninin yasama uygulanmasidir. (2) Boylece, simdiki sapik realitelerin beseriyet uzerinde vampirce soygunlari onlenecektir (3).

Binlerce degisik genel ve ozel gorusun uygulama alaninda, binlerce parca haline gelmis ve halen de daha kucuk parcalara ayrilan beseriyet (4), ancak ve ancak, spiritoloji, parapsikoloji ile diger bilimlerin ortak bilgi ve uygulama alaninda birlesebilecektir. Maddeden yapilmis deger parcalarini bolusmenin amansiz mucadelesi icinde olan insanlar, ruhlarinin, nice kainatlara hakim ve muhtevi olduklarini anladikca, gecmislerine bakip, gulumseyebileceklerdir.

Rusya, eski demirperde ulkeleri, amerika, ingiltere, almanya, fransa vb gibi ileri teknik ve kultur duzeyli ulkelerde, son derece yogun arastirma, gozlem ve deneylerle, beser varliginin ruhsal yapisina iliskin derinlemsine incelemeler sonucu nice gorkemli gercekler ortaya konulmustur. Bu calismalari ve ortaya cikan insancil sonuclari ve evrensel anlayisi istemeyenler, beser kitleleri uzerinde igrenc cikarlari olan ser gucleridir. Fakat onlarin gucleri artik, uyuyan Dev'i uyandiran Atamizin evvelden bizlere duyurdugu sekilde, sona erecektir ve son kozlarini oynamaktadirlar.


(1) bkz.ornegin Ulkemize: sag'li sol'lu goruslerin, siyasetlerin iflasini tum siddetiyle yasamakta olusumuza. (olmasi gereken de budur, istedikleri kadar ugrassinlar. Omurleri, "son kullanma tarihleri" dolmustur.)

(2) spirituel bir gercek: ornegin, VARLIK, Bir'dir. Bu hakikat, Ataturk'un ifadesiyle:
"Insanligin hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organi saymak gerekir. Bir vücudun parmaginin ucundaki acidan diger bütün organlar etkilenir." seklinde insanliga anlatilmistir.

(3) Birkac Ornek:
a- Emperyalizm : "Emperyalizm yer yuzunden yok olacaktir." Ataturk
b- Din somurusu: insanin, "Dini ihtisas ve derin bilgilere sahip olup her turlu BOS inanislardan siyrilarak GERÇEK ILIM VE FENNIN NURLARI ILE TEMIZ VE MÜKEMMEL OLUNCAYA KADAR, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktir." Ataturk
c- Hakiki aydinlaticilar (spirituel ifadeyle tanrisal neferler) in, yogun sis, kara bulutlarla ile cevresi kapatilmak suretiyle bilinclenemeyen beseriyetin bilincaltinin isgali; somurusu.

(4) "ozgurlukculuk" adi altinda
boluculugu yani kara'yi, vahseti koruklemek.
Bir ulkedeki renklerin,
tek semsiye altinda birlesip butunlesip bir guc olmasina engel olmak. Butun renkler birlestiginde beyaz = beyaz isik = beyaz guc olur cunku. Hakiki ozgurluk, bir tek vucut olusun idrakine varmak ve bu idraki uygulamaktadir.
Tanrisal Dunya Operasyonunda Turkiye, dunyanin bu mukadder kaderini gerceklestirilmesinde vazifelidir, yani ilk ornek olmak durumundadir insanliga, bir vucut olmasinda.

[ alttaki satirlari okurken, helikopterin yada ucagin vd bir bocek yada kusun yapisi sistemi incelenmek ve onu taklit etmek, ornek tutmak suretiyle yapildigini hatirlayiniz:

Biyolojik bir beden icinde cerayan edenler surecler yapilanmalar bir uyum yani bir ahenk icinde olmak durumundadir. Aksi durumda, hastalik basgosterir. Dahasi, digerlerinin aleyhine buyume soz konusu olursa kanser olusur. Artik, kanserli bolgeyi kesip cikarmak ve orayi yakmak da bir ise yaramiyor, Surec bunu dayatti yeryuzu insanligina. Ve bu, her kapiyi calmaya basladi.

Biyolojik beden yapisindaki kanserin zihinsel yapidaki esi, yani ifadesi, FASIZM dir. O nedenle yakindir
onun da her kapiyi calmaya baslamasi. yani sokaktaki her insana uygulanmasi.]

Ulkemizin uzerinde yeni bir gun agarmaktadir.

Aziz Dostlar,

" Ulkemizin uzerinde yeni bir gun agarmaktadir.

" Tum beseriyetin icine girmekte oldugu ALTIN CAG'in ilk yasam bicimi, bilgisi ve bilgeligi ilkin ulkemizde kollektif bir uygulamaya konulacaktir. Bu olgunun tum fiziksel ve spirituel mizansenleri hazirlanmistir ve tedrici olarak ortaya cikarilmaktadir; ki bu vetire giderek hizlanacak, genisleyecek ve hayata hakim olacaktir.

" Simdilerde, milyonlarca yasam olanaklarini ellerinde toplayanlara ve hayati insanca yasamak isteyenlere zehredenlere, yakin yarinlarda o igrenc yasamlari zehir edilecektir. Onlara, ettikleri kotulukleri tane tane yasatilacak ve Tanri'nin kullarina karsi nasil olunmasi gerektigi ogretilecek, kul hakki calmanin ve gaspetmenin bedellerinin nasil odetilecegi gosterilecektir.

"Kendilerini fetholunmaz kaleler icinde emniyette sananlara Ulysse'den su dizeleri animsatmak isteriz :

" Sakin kurcalamaya kalkma,
Devletin ruhu esrarlidir.
Onun kalemle, sozle anlatilamayacak,
Tanrisal bir isleyisi vardir. " (1980)

BILIM ARASTIRMA MERKEZININ VAZIFE VE TURKIYE
adli eserinin GIRIS bolumunden...

Yavuz Keskin
Em.Og.Alb.
Fransizca Ogretmeni

DAGITIM :
Geregi : Evrenselisik.blogspot.com
Bilgi : I.P. Genel Baskanligi ve diger gerekli yerler


ILGI (a) : 12 MART 2008 tarihli ve KOZMIK KARANLIK GUCLER konulu yazimizin (ikinci bolumu).


KOZMIK KARANLIK GUCLER

Yerkurenin yakin cevresinde dolanip duran ve hatta Yeryuzune inen karanlik guclerden ve nefsaniyetten, ac gozlulukten ve de her turlu hayatin Kaynagi olan Tanri'ya sevgiyle yonelmemekten oturu kale kapilari acik kalmis durumdaki bireylerin suurlarina rahatca girebilen ve bunu halen basarmis durumda bulunan karanlik guclerden ilgi (a) yazida soz etmistik.

Sunu buyuk bir guvenle hemen soyleyebiliriz ki, bu karanlik gucler, nesredecegimiz guclu bir Isigin karsisinda kacacaklar ve bir daha geriye donmeye cesaret edemeyeceklerdir. Karanlik, Tanri'nin Isiginda yok olup gitmektedir. (1)

Bu karanlik gucler ne kadar uzun sure kaale alinmazlarsa, o kadar daha guclenmekte ve kendilerine benzeyen basklarini da saflarina cekmektedirler. (2) Gecmiste yerkure, uzerinde yasayan butun varliklara yetmekteydi. Beseriyet uzun bir sure akla ve vicdana uygun bir anlayis icinde yasamisti. Ama bir sure sonra, soz konusu karanlik guclerin istilasina maruz kalmisti; sanki bizden birileriymis gibi gorunen o varliklar cokmustu tepemize. Bunlar, gorunuste, alisilmis is adamlarina benzer kimseler gibiydiler; ama yerkureyi emen vampir yarasalardan farklari yoktu; ACGOZLULUGUN TAHAKKUMU ALTINA GIRMISLERDI VE SERVET EDINME METODLARINDA VICDANSIZDILAR. KALPLERI SEVGIDEN TAMAMEN YOKSUNDU. IHTIYAC ICERSINDE OLANLAR ICIN HICBIR SEFKAT DUYGUSU TASIMIYORLARDI. BUTUN DUSUNCELERI, CIKARLARINI GOZETMEYE VE SERVET BIRIKTIRMEYE YONELIKTI; SON DERECE FAALDILER.

Gerci halkin bir kismi, buyuk bir refah icinde yasayan bu kisileri kesfetmistir ve onlarin ne olduklarini bilmektedir; fakat HALKIN BUYUK COGUNLUGU ONLARDAN HABERDAR BILE DEGILDIR VE BU SATIRLARI OKUDUKLARINDA BUYUK BIR YANLISLIGIN SOZ KONUSU OLDUGUNU IDDIA EDECEKLERDIR, CUNKU ZAMAN ICINDE BOYLE SARTLANDIRILMISLARDIR. (3)

Onlarin mevcudiyetlerini kesfettigimize ve gercek yuzlerini tarif edebildigimize gore, onlardan kurtulma seklini saptamak uzere butun yonetici guruplarin toplanmasi sarttir; cunku ONLAR, SERRIN KARSITI OLAN HAYIRLA ALT EDILEBILMEKTEDIRLER. CUNKU ONLAR KARANLIGA BAYILMAKTA VE ISIKTAN KACMAKTADIRLAR.

Yerkure uzerinde, su anda, HAKIKAT'i inceleme ve uygulama faaliyetinde bulunan her buyuklukte bircok gurup vardir. Bunlar su anda bu faaliyeti basarabilmektedirler. Dua etmek, karar vermek ve karanlik gucleri defetmek icin Tanri'dan yardim dilemek amaciyla ozel olarak toplanabilmektedirler. Su halde, daha fazla toplanilmasini, daha sik dua edilmesini, gizlilik icinde karar alinmasini onermekten baska bir sey yapamayiz. Evinizde hergun bircok kez dua ediniz. Gezegenemizin cevresindeki karanlik cok kalindir; bu nedenle onu parcalamak icin cok isiga ihtiyac vardir. (4)

Zihnimizde yada kalbinizde, azicik bile olsa, herhangi bir nefsaniyet yada acgozluluk duygusunun yer almadigindan emin olmak icin kendinizi titizlilikle inceleyiniz. Saf ve digerkamca sevgi, karanlik gucleri kacirtan ISIGIN ta kendisidir. Onlar temiz ve digerkamca sevgi ile dolu bir zihne yada kalbe girememektedirler. (5)

Karanlik gucleri kovalayip gezegenimizi onlardan kurtardiktan sonra dikkatimizi, planetin mali durumunu cok kotu bir duruma sokmakta olan sozde is adamlarina cevirmemiz gerekmektedir; cunku onlar kazanclarini, baskalarinin kaybi sayesinde kazanmaktadirlar. Bu azinlik, servet ve asiri bolluk icinde yasarken, cogunlugun nasibi hep yoksulluk olmaktadir.

Yuzyillardir Dunya'daki durum hep bu olagelmistir : COGUNLUK ICIN YOKSULLUK, KUCUK BIR AZINLIK ICIN ISE ZENGINLIK. Bu durum, dogal yasam bicimi olarak kabul edilmistir. Dunya toplumlari icinde dilencilere sadaka veren iyi kalpli kimseler, fakirler icin elbiseler dikip dagitan, garip hastalara ilac sunan guler yuzlu hanimlar, yoksullara yardim olsun diye yerlerde makbuzla para toplayan gonullu gencler... hep su dogal yasam bicimi diye adlandirilan seyin farkli goruntuleridir. Bu manzaralar, yerkuremizin, yukarida sozunu ettigimiz karanlik gucler tarafindan isgal edilisinden sonra gorunmeye baslamislardir. Onlardan once ne yoksulluk bilinmekteydi ne de asiri zenginlik. Herkes isiyle mesguldu. Ciftciler, tuccarlar, ureticiler vardi. Bayan ve bay terzileri, balikcilar vs vardi. Ihtiyaclar, urunlerin yada emegin durustce takas edilmesi ile saglanmaktaydi. Kitap yazarlari vardi; muzisyenler, sanatkarlar, ressamlar, heykeltraslar vardi. Sozun kisasi, ihtiyac duyulan her meslek mevcuttu ve gezegenimiz o zamanlar mutluydu.

Ama daha sonra gelmis olan karanlik gucler, is adamlari kiligina burunmusler, is adamlariymis gibi gorunmuslerdir. Bunlar, nereden geldigini bilemedigimiz yabancilardir. Tek bildigimiz, gelip yerkuremizi vatan edinmis olduklaridir. Gorunuste dunyalidirlar, ic varliklari bakimindan ise farklidirlar.

Yerkuremizin atmosferini karanlik guclerden arindirdiktan sonra, dikkatimizi bu fizik bedenli ifritlere yoneltmemiz gerekecektir. Bunlardan kurtulmak, toplumun entegre bir parcasi gorunumune sahip bulunmalari nedeniyle daha zor olacaktir, cunku onlari, diger is adamlarindan ayirt etmede zorluk duyulacaktir. Ama yine de yakayi ele vereceklerdir.

Her ulkede mevcut olan bu ifritler, gorunuste aynidirlar, ama eylemlerinde farklidirlar. Son derece azametli, kibirli ve magrurdurlar. Siradan insanciklara hic onemli degillermiscesine yukaridan bakmaktadirlar, Bir sure gozlemlediginiz takdirde onlarin, tesvik edilmeye ya da yardima muhtac kimselere sefkat duyamadiklarini hayret icersinde saptayabilirsiniz. Onlar, normal kimseler degildirler. Onlar, SATAN' in markasini tasimaktadirlar. Dikkatinizi yoneltecek olursaniz, bu kimseleri bir yasa disi faaliyet sirasinda sucustu yakalamaniz isten bile degildir.

Haddini asan bu turden kimseleri saptadiginizda haklarinda dava aciniz, mahkum ettiriniz ve hayatlarinin geri kalan kismini hapiste gecirmelerini saglayiniz. Bu duzenbazlar, bu hilekarlar ancak boyle alt edilebilmektedir. (6)

Diger dunya uluslarinin bunyelerinde faaliyet gosteren gruplarla es gudumlu bir sekilde calisildiginda, beseriyet, baris ve sevgi icinde yasama hakkini o iblislerin elinden soke soke alacak ve insan oldugunu anlamis olacaktir. (7)

BILIM ARASTIRMA MERKEZI'nin Yavuz Keskin
Kotuluk ve Kaynaklari (1981) Em.Og.Alb.
adli eserinden yararlanilarak Fransizca ogretmeni
hazirlanmistir. ( 1960 - fr - 4 )


NOTLAR:

(1) Yeter ki beseriyet, Tanri'sina buyuk bir digerkamlikla basvurmayi basarsin : "ISTEYIN VERILCEKTIR." denilmemis midir?

(2) SADI : "KOTULER, KENDILERINE TAHAMMUL EDILDIKCE DAHA COK AZARLAR."

(3) Ulusumuz, hainler tarafindan siyaset arenasinda uzun yillar boyunca uyutulmus ve bu yolla hem maddi hem de manevi anlamda yoksullastirilmistir. Halki olan bitenlerden haberdar etme, olaylari onlara durustlukle yorumlama, boylece onlari aydinlatma gorevini yurutme zorunda olmasi gereken basin mensuplarinin, guncel sorunlari, tertemiz ve aydinlik yurtseverler dururken kalkip, ulusu bugunku durumuna getirmis olan eski politikacilarla soylesiler yapmaya devam etmeleri bu sartlanmisligin bir ispati degil de nedir?

(4) Bu faaliyeti yurt capinda ve kendi icimize kapanmis olarak yurutmeye kalkismak yarim is yapmis olmak anlamina gelir. Bu hususu ATAMIZ su sozuyle ne guzel aciklamistir: "EN UZAKTA SANDIGIMIZ BIR OLAYIN, BIZE BIR GUN DOKUNMAYACAGINI BILEMEYIZ. BUNUN ICIN INSANLIGIN HEPSINI BIR VUCUT VE BIR MILLETI BUNUN BIR ORGANI SAYMAK GEREKIR." M.Kemal ATATURK (*)

(*) SUFI BILGELIGI - GULISTAN - SADI, Sinir Otesi Yayinlari (2007)

(5) ELEMANTAL : Teozofi ve Okultizmde kullanilan bir terimdir. Ilkel ve icgudusel bir duzeyde negatif etkili varliklardir, evrim duzeyleri dusuktur. Gorunmeyen bedenleri vardir ve astral maddeden olusmuslardir. Beser varliklari ile ikili yasama bayilmaktadirlar, onun icin de elverisli beser varligini icinden kiskivrak kiskivrak yakalamaktadirlar. (METAPSISIK TERIMLER SOZLUGU - Ergun ARIKDAL, Ruh ve Madde Yayinlari, 1971, s.58) Ayrica, Bkz. OBSESYON - Allan KARDEC, Ruh ve Madde Yayinlari, (1985).

(6) BHARTRIHARI : "Ha deniz suyunun tuzlulugunu bir damla bal ile gidermeye kalkismissiniz, ha kotuleri tatli dil ile yola getirmeye."

(7) "Sevgili cocuklar, insanlik butunuyle bir ailedir ve her birimiz de bu ailenin birer uyesiyiz. Onun icin, sevgimizi, ailemizden baslayarak komsularimiza, vatandaslarimiza ve dunyanin ta obur ucundaki insan kardeslerimize kadar yaymayi ogrenmeye mecburuz. Gercek insan olmanin temel sarti budur." (COCUKLARA OYKULER - Yavuz KESKIN - Ruh ve Madde Yayinlari, 1990, s.85)

Aziz Arkadaşım,

Ulusumuzu, içine adım atmak üzere bulunduğumuz ALTIN ÇAĞI' nın anlayışıyla donatmak üzere, yani o anlayışı daha bizlere 1900 lü yıllarda anlatmış olan Mustafa Kemal Atatürk'ün mesajlarını açıklamak üzere girişmiş bulunduğunuz o ağır mesainiz için size ve yol arkadaşlarınıza şükranlarımızı sunuyoruz. Hainler tarafından yıllar boyunca ihmal edilmiş, böylece hem maddi hem de manevi bakımdan yoksullaştırılmış olan MASUM ULUSUM'a şu dar günlerinde alttaki naciz armağanı sunmak istiyorum. Kabul etmenizi ve uygun gördüğünüz takdirde çeşitli vesilelerle ONA iletmenizi diliyorum :
Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)


DEMİR ÇAĞI ve ALTIN ÇAĞI

Dünya planeti, Güneş sistemi ve kozmos içersinde, çok çeşitli varlık sistemleri için diğerlerinin de olduğu gibi, belirli bir yaşı ve olgunluk dönemi olan bir Evrim Okulu’dur. Bu Evrim Okulu’nun içinden, şimdiye kadar çeşitli eğitim biçimlerine tabi tutulmuş ve çeşitli evrim derecelerine ulaşmış birçok varlık sistemi gelip geçmiştir. Bizim şimdiki siklusumuzdan (çevrim) sonra da gelip geçeceği gibi.

Yeryüzüne kosmos içinden getirilen çeşitli kozmik ırklara ait beşer varlık sistemleri, kendileri için evrim plan ve programı yapan ve Rab (öğretmen) dediğimiz Galaktik İlahi Uygarlıklar tarafından, Yeryüzünde belirli bir evrim eğitimine tabi tutulur. Bu eğitimin bir başlangıç ve bir de sona eriş dönemleri vardır ki, işte bu iki sınır arası süreç, bir Evrim Siklusu’dur. Şimdiye kadar yeryüzünde birçok Evrim Siklusu tesis edilmiş ve devrelerini tamamlamışlardır.

Halen Demir Çağı Realitesi içinde bulunmaktayız, ama Dünya Okulu’nun son aşaması olan Altın Çağı Realitesi’ne de adım atmak üzereyiz. Altın Çağı Realitesi’nin bünyesi içinde, dünya beşeriyetinin edinmek zorunda olduğu “İlahi Kişilik Özelliğini” kazanmayı sağlayacak olan ve Verite’ler (Hakikat) denilen bilgi ve bilgelik tatbikat alanları ve bilgileri vardır.

Altın Çağı’na gelinceye kadar pek çok ayrılıkların ve değişik özellikli realitelerin içinden geçirilmiş olan beşeriyet, doğal olarak, sayısız parçalara bölünmüş, batıl bilgi sistemleri yüzünden birbirine hasım, düşman, kindar ve karşıt kitleler haline gelmiştir. Bu durum, bir bakıma, nefsani gelişimin doğal sonucu ve gereğiydi. Bütün insanlık için aynı ve belirli olan Veriteler’in çok çeşitli yorum ve kabulleri, beşeriyeti bin parçaya ayırmıştır (2).

Altın Çağı, beşeriyeti, TEK BİR ÖĞRETİ VE IŞIK BİLGİ SİSTEMİ içinde birleştirecek, ortadan kaldırılması mümkün rölatif ayrılıkları yok ederek insanlığı tek bir dünya toplumu haline getirecektir. (3)

Ve işte Altın Çağında yapılacak yoğun çalışmalar ile, mümkün olduğu kadar büyük bir beşeri kitle İDEAL EVRİMSEL DÜZEY’e yükseltilecek ve böylece onlara daha yüksek düzeyli EVRİM OKULLARI’ında eğitim görme liyakati kazandırılmış olacaktır.

Altın Çağı’na ayak uydurmak üzere hazırlık yapmaya başladığımız şu günlerde bile günümüzün gelişmiş beşeri yaşamı ve bu yaşamın maddi ve manevi veçhesi artık bir takım dogmatik ritüellere (ayin) , uyuşuk hareketlere ve anlamsız dualara ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü İLAHİ ÇAĞDA TAPINIŞ VE DUA, BİZZAT İNSANLIĞA HİZMET OLAN BİLGECE YAŞAMIN TA KENDİSİ OLMAKTADIR. (4).

Tanrı adamlığı vasfı, artık insanlığa hizmeti bir yaşam yolu ve amacı sayan her kişiye ait olmaktadır. O vasıf, belirli bir azınlığın tekelinden alınmakta ve bir takım karmaşık ve uzun riyazet dönemlerine gerek kalmaksızın, insanlığa hizmet eden herkese şamil edilmektedir.

MEKANİK VE BİLGİSİZ BİÇİMSEL TAPINMA DÖNEMİ BİTMİŞ, BİLGİ VE BİLGELİĞİN KOLEKTİF YAŞAM DÖNEMİ BAŞLAMIŞTIR.

>Mevcut Kutsal Metinler, HAKİKAT’ in tümünü kapsamamaktadır. Onlar ne abartılmalı ne de küçümsenmelidir. Her biri, beşeri evrimin belirli bir kademe ve veçhesinin ifade, şart, ilke yasa ve motiflerini kapsar. Onların tümü, beşeriyetin dünkü ve özellikle de şuur- idrak düzeyinin altında olan kademelerinin evrimlerine hitap eder mahiyettedirler. Ve onlar, geri beşeriyet tarafından oldukça tahrif ve dejenere edilmişlerdir. Ve onlar artık beşerler için bir evrimleştirici tahrik unsuru olamamaktadırlar.

Kısacası, ALTIN ÇAĞINA KADAR OLAN DÖNEMDE BEŞERİ OLAN HÜKÜM SÜRMÜŞTÜR. ALTIN ÇAĞINDA İSE ARTIK GÖKSEL OLAN HÜKÜM SÜRECEKTİR. BUNA GÖKLERİN EGEMENLİĞİ DENİR (5) .

YERYÜZÜNÜ SATAN BAHÇESİNE ÇEVİRMİŞ OLANLAR (6) , (7) Şimdiye kadar GÖKSEL KUDRETLER, hep erişilemez yüksekliklerde sanılmış, onların mevcudiyetleri, daima dünya dışında, ötesinde olarak kabul edilmiştir. Bu düşünce, beşeriyete daha bir nefsanileşme ve cüretkarlık vermiştir. Öte yandan, affedilme ve günah çıkarma (!) gibi bazı asılsız ve anlamsız kavram ve düşünceler ise KARANLIK ÇAĞ’ın kurulmasında daha bir etkili olmuşlardır.

Oysa DÜNYA YÖNETİCİ MEKANİZMASI, daima tüm mevcudiyetiyle, beşeriyetin ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKIN olmuştur beşeriyete. Bunun böyle kabul edilmemesi, yeryüzünün bir SATAN (şeytan) BAHÇESİ haline getirilmesine yol açmıştır beşeriyetin egoizması tarafından. Ne var ki bu durum, geçilmesi mukadder bir aşama idi ve geçirilmektedir. Çünkü nefsaniyete doymayan beşer, VİCDAN İNSANI olamaz. Bu, bir EVRENSEL YASA’ dır. Fakat bu durumun böyle olması, nefsaniyetin mazur görülmesi anlamına gelemez, çünkü o dizginlenmediğinde ölçüsüz bir yıkım ve yok oluşa götürür. Bu, bir paradoks (aykırı düşünce) gibi görünürse de öyle değildir. Bir yandan nefsani doyum ihtiyacı içindekilere bu olanak verilmiştir, öte yandan vicdani aşamaya sokulmak için ise bir baskı altına alınmıştır insanlık.

Ve nefsaniyet, çağımızda, TANRI YASALARI ‘na SATAN ORGANİZASYONU ile baş kaldırmış ve kafa tutmaya devam etmektedir. NE VAR Kİ GİDEREK TÜM AÇIKLIĞI İLE GÖRÜLEBİLECEĞİ GİBİ VE GÖRÜLDÜKÇE DE ŞİDDETİ GİT GİDE ARTACAK DARBELER İLE, KARANLIK ÇAĞ VE ONU OLUŞTURAN BEŞERİ NEFSANİ SİSTEMLER DARMADAĞIN EDİLECEKTİR. (6) , (7)


İşte bu olgu, yeryüzündeki beşeriyetin hazin tablosudur ki BU DURUMU ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞAN TOPLUMCU GERÇEK SAVAŞÇILAR İSE BİR DÜNYA SATAN ÇETESİNE KARŞI SAVAŞMAKTADIRLAR. İşte peygamberin gerçek izleyicileri bu savaşçılardır. Yoksa, insanlığa karşı ölüm, kan ve işkence makinaları oluşturanlar değil… Ve onları alkışlayanlar değil…

İYİLİĞİN KÖTÜLÜĞE KARŞI NİHAİ SAVAŞI BAŞLAMIŞ BULUNMAKTADIR. Bu olgu bir anda bütün yeryüzünü kaplayacaktır. O zaman hiçbir şekilde iyiliğin ulaşamayacağı sanısıyla kötüler tarafından yapılmış olan kötülük kaleleri ve fildişi kuleleri temellerinden yıkılacaktır. Ve aydınlık güçler, yeryüzünün bütün yönetim ve denetimini yakında ellerine geçirerek yeryüzünü ışıtma faaliyetlerine girişeceklerdir. Ve o zaman artık kimlerin kim oldukları ve gerçek yüzleri ortaya çıkacaktır.

Bilim araştırma merkezi’nin vazife ve Türkiye adlı eserinden (Nisan 1980) yararlanarak kaleme alınmıştır.

E K L E R : EK - 1: NOTLAR (2 sayfa) EK – 2: FATİMA ‘NIN ÜÇÜNCÜ SIRRI adlı dergi yazısının fotokopisi (6 sayfa)

NOTLAR

(1) ASMA İLE KARAAĞAÇ

Ayakta duramayınca desteksiz kalıp, Meyve veremez hale gelmişti asma; Demişti : “Gerçi ben meyve vermem ama, Bayılırım meyve verene yardıma.” (ÇOCUKLARA ÖYKÜLER – Yavuz Keskin – Ruh ve madde yayınları, 1990, s. 94)

2) “Bugünkü manzara şudur: Tüm beşer varlıkları geniş bir yol üzerinde, bilmedikleri ve hatta merak bile etmedikleri bir hedefe doğru gözleri kapalı bir halde yürüyüp durmaktadırlar. Bu yol; her biri tayfın ayrı bir rengine boyalı şeritler içermektedir. Her şeritte, o şeridin rengini seven ve o renge sımsıkı yapışmış olan insancıklar, YÜRÜYEN KABİRLER misali gözleri kapalı halde ağır ağır yol almakta ve yürürken de sürekli şekilde kendi şeritleri ile, o şeridi o renge boyamış olan zatı methedip durmaktadırlar. Ayrıca, diğer şeritlerdekilere kara çalmayı da vazife edinmektedirler kendilerine. Bu yürüyüş, asırlardan beri böyle devam etmiş ve daha da devam edeceğe benzemektedir.” (SUFİ BİLGELİĞİ – GÜLİSTAN – Sadi, SINIR ÖTESİ YAYINLARI, S. 24)

(3) “O gün yer yarılıp onlar kabirlerden süratle çıkacaklar, işte herkesin toplanacağı gün budur. O, bize göre kolaydır.” (Kur’an : 50/44) “ Allah ki ondan başka tapacak yoktur. Sizleri, kopmasında şüphe edilmeyen kıyamet gününde toplayacaktır. Allah’tan ziyade gerçek sözlü kim olabilir? ” (Kur’an : 4/87)

Kıyamet döneminde ortaya çıkacağı bildirilen BİLGİ KİTABI’ na ait ayetler. (Levhi mahfuz değil, yani Ana Kitap değil) :

“ Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O’nun ilminin dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz APAÇIK KİTAP’tadır. ” (Kur’an : 34/3)

“ Bu Kur’an, Allahtan başkası tarafından oluşturulmuş değildir. Ancak, kendinden öncekini doğrular ve ALEMLERİN RABBİ’nden geldiğine şüphe olmayan O KİTAP’ı açıklar. “ (Kur’an : 10/37)

“ yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilseniz bu ne büyük bir yemindir. Bu şerefli bir Kur’an’dır ki, tamamen saf olmayanların dokunamayacağı ve ALEMLERİN RABBİ’nden indirilmiş bir SAKLI KİTAP’ta kaydolunmuştur. “ (Kur’an : 56/77-80)

(4) “Dinin hükümlerini bilmeden ibadet edip duran kişi, değirmen döndüren eşeğe benzer. “ (Hadis-i şerif) (İNSANLIĞI AYDINLATAN BÜYÜK İNİSİYELER – EDOUARD Schure – EK BÖLÜM : Muhammed – Yavuz Keskin, Ruh Madde Yayınları, 1999 s.641)

(5) Vatikan’a, kütüphanesinde saklı tutulmakta olan GERÇEK İNCİL’in niçin açıklanmadığı ve açığa çıkarılmadığı sorulmalıdır. Acaba Papa, Kuzey Afrika – Ortadoğu – Orta Asya eksenli HAÇLI SEFERLERİ’nin ilk organizasyon hazırlıklarından da haberdar değil miydi?

(6) FERİSİLER : “Son derece dar görüşlü ve bir o kadar da kibirli bir yapıya sahiptirler. Kendilerine Perslerden intikal etmiş olan ezoterik parıltıları, kaba ve maddi yorumlarının karanlıklarına bulamışlar ve tanınmaz bir hale getirmişler; Batınilikten hızla uzaklaşarak Harici bir tarikat kisvesine bürünmüşlerdi.

“ İşte bu zihniyetle Musa Peygamberin Öğretisini ele aldıklarında, bu sefer de Musa Peygamberin gerçek öğretisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dini anlayışı ortaya çıkarmışlardı.

“ Ortaya çıkardıkları bu dejenere edilmiş öğretiyi de Musa Peygamberin dini olarak halka sunmaktaydılar. Onlara göre dindarlık, şekli ibadetlerin yerine getirilmesinden ibaret olan bir şeydi. Dini bayramlarda ve dinen kutsal sayılan günlerde kan ter içinde yollara dökülüp avaz avaz dualar etmekte ve gösterişli bir tavır içinde etrafa küçük miktarlarda sadaka dağıtmaktaydılar.

Halktan toplanan Tapınak vergisinden önemli bir pay almakta ve lüks içinde yaşam sürmekteydiler. Halkı tam anlamıyla ellerinin arasına almış durumdaydılar. Dini otoriteyi ellerinde bulundurmamanın yanı sıra siyasi yönetimi de dolaylı olarak kontrol altında tutmaktaydılar. Bölgeye hakim olan Ronma yönetimiyle de aralarını iyi tuttukları için otoritelerini daha da güçlendirmişlerdi.Roma valilerine istediklerini rahatça yaptırabilmekteydiler.

SADUKİLER : “ Aristokrat ailelerden oluşan bir tarikatti. Ruhbanlık otoritelerini aileden aileye geçirerek sürdürdüklerine inanan ailelerden kurulmuş olan bu tarikatın üyeleri haşin ve inatçı bir mizaca sahipti. “ Yiyip içip çılgınca evlenmeyi çok seven insanlardı. Kendilerini tüm insanlardan üstün görmekte ve bunun veraset yoluyla kendilerine sunulmuş bir ayrıcalık olduğunu düşünmekteydiler. “ Materyalist bir görüşe sahiptiler ve ruhun varlığına inanmıyorlardı. Onlar için din, sadece ruhban sınıfının düzenlediği törenlerden ibaret bir şeydi. Ferisilerin düzenledikleri dini törenlere de alaycı bir eda ile bakan Sadukiler, görünüşte Yahudi tarikatıydı, ama neye inandıkları bile belli değildi. Ancak şurası bir gerçek ki, bu tarikatın en az Ferisiler kadar toplumda etkileri vardı.” (İSA PEYGAMBERİN GİZLİ ÖĞRETİSİ – Ergun CANDAN, SINIR ÖTESİ YAYINLARI, 2007, S. 240-241)
(7) “ Sanedrin alelacele toplanmıştı. İsa huzura gece yarısı çıkarılmıştı. Zira mahkeme, bu tehlikeli peygamberin işini bir an önce bitirmek niyetindeydi. BAŞLARI TÜRBANLI olan LAL RENGİ, SARI ve EFLATUN TÜNİKLİ TAKDİME RAHİPLERİ yarım daire oluşturacak şekilde şatafatlı havalarla yerlerine kurulmuşlardı. Onların tam ortasında yer alan yüksek bir iskemleye de, büyük rahip, yani Kayafa kurulmuştu (…) (İNSANLIĞI AYDINLATAN BÜYÜK İNİSİYELER - Edouardo Schure, Ruh ve Madde Yayınları, 1999, s. 579)

Ferisi ve Saduki rahiplerden oluşmuş bulunan bu Mahkeme, İSA’nın ÇARMIHA GERİLEREK öldürülmesine kara vermişti. O andan itibaren de HAÇ, bu iki Yahudi tarikatının İSA’ya ve ÖĞRETİSİNE karşı kazanılmış SÖZDE ZAFERİN SEMBOLÜ haline gelmişti. Daha sonra anlam kargaşası yaratarak bu sembolü İsevilere de benimsetmişler ve İseviler, göğüslerinde ve kalkanlarında bu sembol ile Türk ve İslam alemine, o aleme özgü ulusal ve kutsal değerleri laçkalaştırmak üzere , nice sefer düzenlerlerken bu Ferisiler ve Sadukiler onlara bıyık altından nasıl sırıtmışlardır kimbilir !

Hele hele, 21 inci yüzyılda yaşayanları ise, İSA’ya ve ÖĞRETİSİNE karşı kazanılmış SÖZDE ZAFERİN diğer sembolünü, yani TAKDİME RAHİPLERİ’nin başlarına geçirdikleri TÜRBAN ile giydikleri RENGARENK TÜNİKLERİ, kendi yurtlarının ulusal bütünlüğünü bozma ve Muhammedi öğretiyi laçkalaştırma aracı olarak kullanmışlar ve O ONURLU ULUSUN ÖFKESİNİ, PATLAMA NOKTASINA GETİRMİŞLERDİR.
Yavuz KESKIN
Em.Og. Alb.
Fransizca ogretmeni
(1960-Fr-4)

EK – 2: FATİMA ‘NIN ÜÇÜNCÜ SIRRI adlı dergi yazısının fotokopisi (6 sayfa)







Neden 301 inci madde ile uğraşıyorlar ?!

DTP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, ''(TCK'nın) 301'inci maddedeki 'Türklük' ibaresi, ırka yönelik referans vermektedir. Bu uluslararası sözleşmelere aykırıdır'' demişti hatırlayalım. -Bu gün de (7 Ocak 2008) Bakan, 301 inci madde de öngördükleri değişikliğin TBMM 'ne verilebileceğini söyledi. (*) - 301 inci maddenin biz ulusalcılar için önemi biliniyor ve zihinlerimize ruhlarımıza işkence ede ede Ülkemizin üzerinde oynan büyük kötülük oyununun bir paragrafı daha serigilenmeye devam ediyor; kendi devletimizin kurum ve kuruluşları vasıtasıyla da bizlerle yapılan psikolojik savaştır bu.

Hakikat şudur ki, Irkımıza yönelik referans vermemiz en doğal hakkımızdır. Çünkü aslını inkar edene soysuz denir. Türkiye, Türklere ait vatan demektir zaten. Kısaca, Türkiye Türklerin demektir. Tıpkı Almanya almanların; fransa fransızların, ingiltere ingilizlerin vd demek olduğu gibi... Türklük ibaresinden rahatsız olanlar hala anlamazlıktan geliyorsanız söyleyelim: öyle demek olmasaydı göçmen yasaları ; yabancı düşmanlığı diye bir şey olur muydu bu ülkelerde ve meclislerinde ,milletvekillerinde ?! Hatta utanmazlık ötesi hallerini devam ettirebilmek için de partileri var ırkçılıklarını referans veren. Biz ırkçı olmadığımız halde, IRKIMIZA yani VAR OLUŞ UMUZA NEDEN OLANA TAHAMMÜLLERİ YOK bunların, sebebi çok açık bizce: İki kutuplu dünyayı kendi lehlerine kullanmak.. tek kutuplu olmak. Çok komik ve cahil bir ifade olmaktan da öte, büyük kötülük işlemek için kasıtlı yaratılmış bir ifade bu. Şöyle ki: Tek kutup- tek kutupluluk olamaz. Bu, eşyanın doğasına aykırıdır. Kutup kelimesi zaten karşıtlık - karşı tarafı olan'ı anlatan bir ifade. (eşya derken, şimdiki dünya eşyasından bahsediyoruz elbette.) Kısacası, eşyanın doğasını değiştirmeden tek kutupluluk ( kutupsuzluk demektir) olamaz. Tek kutupluluk ifadesi, görüşleri saptırmak ; karşıtını kasten bozguna uğratmak için kullanılan, kullandırılan bir ifade.

Eşyanın doğası değişmediğine yani Kutup adı, kelimesi ortalıkta olduğuna göre hakiki durum şu:

Doğa yasaları gereği İki kutuplu bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz. Kutbun biri emperyalizm diğeri ise emperyalizmi yeryuzünden kaldırmaya çalışanlar. Bu konuda biliyoruz ki Türkiye görevli ülke. Bu konuda görevli olması hasebiyle de üzerinde çok oyunlar oynanmaktadır. En az herkes kadar Irkımıza Türklüğümüze yönelik referans vermemiz en doğal hakkımızdır. Çünkü aslını inkar edene soysuz denir. Bir türlü tarih boyunca kendilerine ( birey ve toplum ) larına hakim olamadıkları için, hayatlarını her daim mideleri, cepleri nefsaniyetleri yönettiği için yani her zaman satın alınabilecekleri için, "... iye" (yada "… istan") leri olmamıştır, olmayacaktır da. Yani boşuna ellerini ovuşturmasınlar. Bakınız şu bağırsakları kurtla dolu olanlara, ellerini ovuşturup egemenlik verin bize diyorlar, " `Türklük' ibaresi, ırka yönelik referans vermektedir " ifadeleri ile yani. Hem de Türkiye referanslı meclis çatısının kendilerini koruyup kollamasını kullanarak. Buna, hürriyetin kötüye kullanılması derler beyler. Türklük ten nasibini alamamış gaflet yığınları şunu unutmayın :

Egemenlik asla verilmez, alınır. Egemenliği birilerinin size vereceğini düşünebilmeniz dahi tam bir geriliktir. Hem de ruhsal gerilik ! Bu gerilik, hem bireyler olarak sizi hem de toplumlarınızı kapsıyor. Ruhsal gerilik , hemen öyle bir kaç yüzyılda kalkan bir hal değildir. Kainatın hiç bir yerinde kendinize kendiniz için emek verip iç gücünüzü artırmadan , bilincinizi yükseltmeden size yetki verilmez. Zaten yetki de, verilmez. Yetkinleşirsin, yetkiyi alırsın. O zaman yetki senindir. Özellikle bağımsızlık, egemenlik yetkisi ise bu, yetkinliğini binlerce yıl ispatlamış olman gerekir ! (ne yedilerse, bağırsaklarındakiler rahatsız olmuş) karnı ağrıyanlara yine tekrarlayalım, belki duyup idrak edebilmek durumuna girebilirler:

Türk+iye, Türklerin devamlı vatanı demektir. Vatan ne demektir bilmiyorsunuz siz. Sıkıştınız mı kaçarsınız, sığınırsınız birlerine siyasi vs olarak. Yani hep birilerinin şemsiyesinin altına muhtaçsınız. Sığınmacı zihniyette bağımsızlık karakteri yoktur ki! Durum bu olunca 301 ile uğraşır, uğraştırılırsınız. Bu kötü oyununuzun sonunda elde etmek istediğiniz "TBMM" deki Türkiye ibaresini de kaldırtmak. Geriye BMM kalır. M yi yani millet kelimesini de kaldırmak gelir ardından. Çünkü Millet = Türk Milleti demektir. Bu ayak oyunları, kötü bizans oyunlarına benziyor. Unutmayın, Bizansı biz tarihe gömdük. Büyük oyunlarıyla birlikte. Geriye küçük oyunları kaldı küçük insanlar oynasın diye. Küçük insanlar da Romanın = Vatikanın güdümündeler. yani Ferisilerin.

Ferisiler, iki yüzlülükleri ve takiyyeyi yaratıp uygulamaları ile meşhurdurlar. Bağımsızlık karakteri olmayan siz gafiller rahatsız oluyor diye , Türkiye adını o zaman çıkaracak mıyız her türlü varlığımızdan!? Türkiye Cumhuriyeti; Türkiye Büyük Millet Meclisi vb denmesin istiyorsunuz kısacası. Yok ya! Türk milletvekili de denmeyecek o zaman. Salt milletvekili de dense, "hangi milletin vekili kardeşim bunlar yahu ?" demezler mi adama.!? Derler. Ellerini ovuşturdukları da bu zaten. Diyecek ki (zaten diyorlar da) TBMM çatısı altındaki vekiller o zaman, "ben zaten kürdüm ; ben lazım; ben şunu ben bunun vekiliyim"... İyi de, bu şekildeki kendinizi tanıtımınız, neyinize referans veriyor beyler?! Derdinizin, karın ağrınızın sebebinin ne olduğu açığa çıkıyor böylece. Bağırsaklarınızdaki solucanlar, kurtlar, iflah olmaz çeşitli parazitlerdir bu karın ağrılarınızın asıl gerçeği.

Türklük ibaresi ırka yönelik referans veriyor diyen sahtekarlar, hemen üstteki bu ifadeleriniz kötü niyetinize, emperyalizm küreselcilik işbirlikçiliğinize yönelik referans vermiyor mu.!? Elbette veriyor. Neden 301 ile uğraşıyor "yerli - yabancı yankee' ler", gaflet yığınları? kedi erişemediği ete murdar der de ondan. Öyledir ki, Türkiye Cumhuriyeti ve onun bugünkü sahipleri olan Türkler bütün dünya medeniyet ve insanlığı içinbenzemeye çalışılacak bir örnektir. Yalnız bu kadar değil, Türkler tarihin çok eski devirlerinde insanlığa karşı yaptıkları kültürel vazifeleri yeniden ve fakat bu sefer daha üstün şekilde yapmaya hazırlanan yüksek bir millettir.

Türkün sahip olduğu yüksekliğe erişemeyince, kendi seviyelerine - aşağı çekmeye uğraşıyorlar. istedikleri kadar aşağı çekmeye gayret etsinler, gen olmuş bir yükseklik var Türkün bünyesinde. Elleri mahkum eninde sonunda Türk'e benzemeye. Bunu bilim söylüyor.

301 Bu Hafta TBMM'ye Sevk Edilecek Adalet Bakanı, değişiklik çalışmalarının sonuçlandığını bildirdi. Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinde değişiklik öngören düzenleme bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk edilecek. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 2008 yılının hukuk reformları alanında daha güçlü adımların atılacağı bir yıl olacağını söyledi. Mehmet Ali Şahin, düzenlediği basın toplantısında bakanlığının 2007 yılı çalışmaları ve 2008 hedeflerini anlattı. Şahin, 2008 yılında reformların kararlılıkla süreceğini belirterek, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu başta olmak üzere önemli tasarıların yasalaşacağını belirtti. Adalet Bakanı Şahin, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinin değiştirilmesiyle ilgili çalışmaların sonuçlandığını da açıkladı. Şahin, "Ben bu hafta içinde TCK'nın 301. maddesi ile ilgili bir değişiklik teklifinin veya tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verilebileceğini düşünüyorum. Çünkü tüm hazırlıklar sonuçlanmıştır. Son aşamaya gelmiştir demiyorum, sonuçlanmıştır" diye konuştu. Şahin, Etkin Pişmanlığı düzenleyen 221. madde ile ilgili yeni bir çalışmanın bulunmadığını belirtti. Adalet Bakanlığı'nın 2008 yılında 4 ayrı tarihte yapılacak yazılı sınavlarla 1000 hakim ve savcı alacağını duyuran Şahin, sınavlarda kimsenin hakkının yenmemesi konusunda kararlı olduklarını da ifade etti.

Yüksek İdeal İçin Yüksek Ahlak Zorunludur

Benim için bir tek hedef vardır. Cumhuriyet hedefi !.. Bu hedefe vasıl olmak için muayyen yolda yürüyen arkadaşların muvaffak olması için tevessül edilen doğru yolda, namuskarane yolda çalışmak ve faal olmak lazımdır. Arkadaşlar benden iltimas beklememelidir. Hepiniz benim nazarımda kıymetli, yüksek kardeşlersiniz... Amma hepinize gösterdiğim hedef-i ali, kutsal bir hedeftir. Hepiniz oraya müteveccihsiniz. Hanginiz daha güzel hatlarla, muvaffakiyetlerle oraya vasıl olursanız onu ellerimi, çatlayana kadar çarparak takdir edeceğim, alkışlayacağım. Benden iltimas ve tarafgirlik beklemeyiniz arkadaşlar !.. Adam olanlar, insan olanlar, yüksek ideali olanlar kıymetlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim şey budur. Bütün arkadaşlarıma beyan etmek mecburiyetindeyim ki, ben, o milli hedefe bütün milleti yürütmek için tabii, ahlaki bir saikim, bunu isterim, amma kim yapar ? Kim yaparsa o muvaffıktır. Afet inan tarafından tarihe kazandırılan Atatürkün bu bilinmeyen notu, her kuşağa yol göstermesi bakımından paha biçilmez bir değer taşımaktadır.

Önderlik Niteliği, Gafletten Uzaktır

Bir dusununuz, simdiki dahil olmak uzere gelmis geçmis tum basbakanlarımız bir onder niteliklerine sahip mi (ydi) ? Asla degiller !.. Hakiki Onder 'ligin ilk niteligi, ne kadar buyuk olursa olsun tum zorluklara ragmen ozguvenli, basi dik, kendisiyle gurur duyan cagdas bir ulus olusturabilmektir... surekli devrimcilik anlayisinin daha sonra da surdurulmesinin, uygarlikta daha yuksege en ileriye ulasabilmesinin yolunu acmaktan da ote mekanizmalarini, sistemlerini olusturabilmektir. Bunun icin de onderin / liderin dayanabilecegi tek guc toplumsal tabandir.. Tum dunya tanik olmaktadir ki tum zorluklara ragmen ozguvenli, basi dik, kendisiyle gurur duyan cagdas Ulusumuzun ozgurluk ve bagimsizlik karakteri terore karsi coktan harekete gecmistir. Durum bu oldugu halde, Dunyanin en guclu ordusuna sahip Kutsal Turkiye Cumhuriyetinin simdiki Basbakani 'nin ele almaya cesaret edemedigi, "ozgurluk ve bagimsizlik Benim / Turkun karakteridir" i dunyanin emperyalist, saldirgan siyasetli devletlerine karsi tatbikidir. Su anlarda gordugum budur. Simdiki Basbakan bir önder midir? -Kesinlikle degildir !.. ' olduguna gore: Oyleyse her cesit sosyal, ekonomik, askeri vd icraatlar degerlendirilirken bunu da ozlellikle her daim goz onunde tutmaliyiz, ki ozgurluk ve bagimsizlik karakterimizin her alanda tezahur ettirilmesinde Turkiye Cumhuriyetinin Basbakanina yardimlarimizi zerre kadar esirgememek icin. Bu yardimlarimizda oncelikle, yersiz ve zamansiz olmemeyi yani yerli yerinde ve zamaninda olmeyi bilenler oldugumuzun bilgi ve bilinci apacik ortaya cikabilmelidir... Boylece, milletvekilligi yeminlerininden dolayi da Allah'in onlari utandirmamasi icin de yardimci olmus oluruz. Bu basarilirsa eger, " Ey birbirine dis bileyen yiginlar! Ey yigin yigin insan gafletleri! " (*) hitabi ancak o takdirde bizden uzaktir.! (*) Mustafa Kemal Ataturk:
Gafil, hangi üç asir, hangi asir, Tuna ezelden Turk diyaridir. Bilinen tarih soylememis bunu, Kalkiyor ortuler, ortulen dogacak, Dinleyin sesini dogan tarihin, Ayinlikta karalti, karaltida safak. Yasanan tarihi gomup dogru tarihe gidin. Asya'nin ortasinda Oguz ogullari, Avrupa' nin Alpler' inde Oguz torunlari, Dogudan cikan biz, batida yine biz; Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz. Hep insanlar kendini bilseler, Bilinir o zaman ki hep biriz. Türk sadece bir milletin adi degil Türk bütün adamlarin birligidir. Ey birbirine dis bileyen yiginlar!
Ey yigin yigin insan gafletleri! Yirtilsin gokteki gafletten perde, Hakikat nerede? "

Vatan - Namus Nobetinde Olmak

Vatan Nöbetçisi Atatürk,
"Ataturk 'un gec yatmasindan ve perhiz yapmamasindan sikayet yollu, kendisine soz gecirir arkadaslarindan biri, bir gun dedi ki: - Eger olurseniz, inklilabi bir tarafa birakiniz, heykellerinizi bile parcalayacaklarini biliyor musunuz? Derin ve engin bakislari gozlerimizi iclerine kadar kaplayarak: - Siz hepiniz uyudugunuz zaman, ben uyanika kalirim, dedi. Nobette imisim gibi bir duygum var. Sizler uyaninca, rahat sirasi bana geliyor. " (FALIH RIFKI ATAY) Biliyoruz ki, samimi nobetci uyumaz.. erdemli nobetci her anlamda UYANIK kalir. BIZLER gozlerdeki ve Ataturk 'un şiirinde bahsettiği goklerdeki gafletten perdeyi yirttigimizda yani "hakikate" toplumca uyandigimizda Atamiz ancak rahat edebilecektir. Konuyu sipirituelize ederek dillendirirsek eger; eylem sahibi her varlik, eylemini takip eder, izler. iradesiyle, bilgi ve bilinciyle o takip etmezse-edemezse, eylemi onu takip eder, izler. Bedenli yada bedensiz olsun her varlik, dusuncelerinden de her zaman her yerde -ote dunya denilen yerde de- sorumludur.

I. DÜNYA SAVAŞI VE KURTULUŞ MÜCADELESİ SIRASINDA MARAŞ’TA ERMENİ MEZALİMİ

(Maraşta ermeni mezalimi; Tüm sayfalar)

AHMET EYİCİL*
1. MARAŞ’TA ERMENİ MEZALİMİ

Maraş, Osmanlı Devleti döneminde Halep Vilâyetine bağlıydı. O dönemde Maraş yöresinde ve özellikle
Maraş’ın Zeytun (Süleymanlı) kazasında küçümsenemeyecek miktarda Ermeni nüfusu vardı. Ermeniler, Gregoryen, Katolik ve Protestan mezheplerine bölünmüşlerdi. 1908 Halep Vilâyeti Salnamesi’ne göre, Maraş merkezinde 4 Ermeni (Gregoryen), 3 Protestan, 2 Katolik, 1 Latin kilisesi ve 15 Hıristiyan mektebi vardı. Zeytun’da 6 kilise, 2 manastır, 1 gayrimüslim rüştiye ile 5 iptidai mektebi bulunuyordu. Elbistan’da 3 kilise, Göksun’da 1 Ermeni (Gregoryen) kilisesi ile 4 Protestan mektebi görünüyordu. Şehir merkez nüfusu toplam 67.974 olan Maraş’ta, 46.557 Müslüman, 11.180 Ermeni (Gregoryen) ve 3.567 Katolik yaşamakta idi.
Çok dağlık ve verimsiz bir yerde kurulmuş olan Zeytun’daki Ermeniler, Osmanlı yönetiminin hoşgörüsünden yararlanırlar ve devlete vergi vermemek için sık sık ayaklanırlardı. Bunlar, vergiden muaf tutulmaları için Sultan IV. Murat’tan bir ferman almış olduklarını ileri sürerler fakat bunu ispat edemezlerdi, vergi vermemek için silaha sarılıp kan dökerlerdi. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi adlı eserinde 1780-1853 tarihleri arasında Zeytun’da bir çok Ermeni ayaklanması çıktığını belirtir1.
O tarihten sonra, yabancıların da kışkırtmalarıyla Zeytun Ermenileri zaman zaman ayaklanmış ve kan dökmüşlerdir. 1862 yılında ve 1878 Rus Savaşı sırasında da Zeytun’da isyanlar çıkarmışlardır.
Bu dönemde Zeytun Ermenileri, Anadolu’da faaliyet gösteren Amerikan misyonerlerinden de cesaret almışlardır. 1878 Berlin Antlaşmasından sonra Osmanlı Ermenileri devletin başına büyük bir gaile olmaya başlamıştır. 1887’de Hınçak Komitesi, 1890’da Taşnak Komitesi kurulmuş ve ondan sonra bu gizli örgütler Anadolu’da yıllarca sistematik biçimde kan dökmüşlerdir. Gizli komiteler, ayaklanma çıkarmak için en elverişli yerlerden biri olarak öncelikle Zeytun’u seçmişlerdir.
* Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ), Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
1 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları. 2. Baskı, İstanbul 1987, s.488-489.
Zeytun Ermenileri 1895 yılında yeniden ayaklanmışlardır ve bu ayaklanma, Hınçak komitesi tarafından hazırlanıp yürütülmüştür. Bu ayaklanma 24 Ekim 1895’te başladı ve 28 Ocak 1896 tarihine kadar devam etti. 3 Kasım 1895’te asiler, Halep’teki İngiliz Konsolosuna başvurdular ve mühimmatlarının azaldığını bildirerek İngiliz Hükümeti’nin müdahalesini istediler. İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisinin Babıâli üzerindeki baskısı sonucu Zeytun asileri müstahak oldukları cezadan kurtuldular. Sonunda ellerindeki silahların teslim edilmesi, genel af ilân edilmesi ve elebaşılarından beş Hınçak komitecisinin yurt dışına çıkarılması, geçmiş vergilerin affedilmesi, miri verginin azaltılması şartları ile asiler teslim oldular. Böylece isyan bitti. İsyana katılan Ermeni asiler, İngiltere tarafından kurtarıldı2.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesini fırsat bilen Ermeniler, siyasi amaçlarını gerçekleştirmek ve içerden devleti çökertmek için işgalci batı güçlerinin oyununa gelerek kin ve intikam duygularıyla Türk ordusunu arkadan vurmaya, savunmasız insanları acımasızca katletmeğe başladılar. Siyasi amaçları uğruna 1878-1915 tarihleri arasında bir buçuk milyon Müslüman’ı şehit ettiler. Ermenilerin yapa geldikleri bu ihanetlerinden dolayı 14 Mayıs 1915’te Nakl-i Sükkan kanunu çıkarıldı. Böylece devlete ve millete zarar veren ve verme teşebbüsünde bulunan Ermenilerin bulundukları yerden alınarak daha güvenli yerlere nakledilmeleri sağlandı3.
23 Nisan 1914’te Zeytun’da bir eve saklanan sekiz Ermeni eşkıyasını tu-tuklamak için üzerlerine bir jandarma müfrezesi gönderildi. Teslim olmak istemeyen eşkıya askere ateş açtı ve bu çatışmada halktan bir kişi öldü. Ev tam olarak ablukaya alındığı sırada Ermeni Piskoposu olaya müdahale etti. Ayrıca Ermeni halkı da bu durumdan istifade ederek jandarmaya silahla saldırdı. Çatışmanın kontrol edilmeyecek kadar büyümesi üzerine jandarma müfrezesi eşkıyayı tutuklayamadan Maraş’a dönmeye mecbur oldu4.
Ermeni isyancılar, 17 Ağustos 1914’de Zeytun askerlik şubesinden terhis edilen Andırınlı yüz Müslüman’a hücum ettiler ve bunları hunharca öldürdüler. Bu saldırı esnasında Beşen Köyü’nden birçok masum insanı da katlettiler.
Hınçak Komitesi başkanı Çakıroğlu Panos’un evinde toplanan Ermeniler, Hükümet binasını basarak kaymakamı öldürme ve telgraf tellerini kesme konusunda karar aldı. Fakat Ermenilerin gerekli tedbirleri zamanında alamaması
2 Ahmet Eyicil, Maraş’ta Ermeni Siyasi Faaliyetleri, Gün Yayıncılık, Ankara 1999, s.214-226., Osmanlı Arşivi Yıdız Tasnifi Ermeni Meselesi (Ottoman Archives Yıldız Collection The Armenian Question ), Tarihi Araştırmalar ve Dökümasyon Merkezi Kurma ve Geliştirme Vakfı, İstanbul 1989, c.2, s.433., Uras, a.g.e., s.4090-401.
3 Abdullah Emircan, Mehmet Emin Gerger, Ermeni Vahşeti, Cemre Yayınları, İstanbul 1992, s.26.
4Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD), Sayı 86, Belge no 2048, Ankara Nisan 1987, s.1.
Belleten C. LXVII, 58
ve hücum emrini vaktinde verememesi nedeniyle alınan bu iğrenç karar uygulanamadı5.
Kırk kişilik bir silahlı Ermeni çetesi Zeytun’a yaya bir saatlik mesafede 2 Eylül 1914 tarihinde yirmi bir yolcuyu soyarak 12.000 kuruş parasını zorla aldı. Kışlada bulunan otuz er, Zeytun’daki Ermenilerin baskı ve zulmüne da-yanamayarak kaçmaya mecbur oldu. Ermeni eşkıyasının yaptığı zulme Müs-lümanlar tarafından karşılık verileceği endişesi ortaya çıkınca Maraş’ta bulunan seyyar bölüğündeki acemi 200 erden oluşan kuvvetin Zeytun’a gönderilmesine karar verildi. Daha fazla kuvvete ihtiyaç bulunmasına ve istenmesine rağmen şehrin güvenliğini sağlamak için 1160 mevcutlu Depo Taburu’nun Maraş’tan ayrılmasına izin verilmedi6.
24 Ekim 1914 tarihinde Maraş eşrafından on beş kişinin imzası ile Harbiye Nezareti’ne gönderilen telgrafta; Ermeni eşkıyasının 1895 yılında Andırın Hükümet Konağı’nı yaktığını, bu tarihten beri akıl almaz bir şekilde halka zulmettiğini, erkekleri öldürerek çocukları yetim ve kadınları dul bıraktığını, 1910 yılından beri dağlara çıkan eşkıyanın Müslümanların yollarını keserek kan döktüğünü, seferberlik davetine icabet ederek Zeytun’a gelen 60 askere saldırdığını ve bu askerlerin 250 lirasını gasbettiğini, eşkıyanın ce-zalandırılmadığını, bazı nüfuzlu kimselerin eşkıya tarafını tutarak suçluları affettirmek istediklerini, bu duruma Müslümanların çok üzüldüğünü ve onları destekleyenlerden nefret ettiklerini, eğer durum böyle devam ederse seferberlik davetine katılacak olanlar üzerinde olumsuz etki bırakacağını ve bir kaç gün önce Jandarma Ahmet’in şehit edildiğini bildirdi. Ayrıca eşraf, şehitlerin kanı kurumadan eşkıyanın cezalandırılmasını ve affedilmemesini, eşkıyanın cezalandırılmasından sakınılıyorsa Müslüman halkın serbest bırakılmasını istedi7.
İngiliz, Rus ve Fransızların siyasi emellerine alet olan ve tahriklerine kapılan Ermeniler, işgalcilerin bulundukları bölgelerde Osmanlı kuvvetlerinin gücünü zayıflatmak ve etkisiz hale getirmek için harekete geçtiler. Hınçak Komitesi’nin öncülüğünde isyan ederek katliamlar yaptılar.
Zeytun’da I. Dünya Savaşı yıllarında isyanı sevk ve idare edenler, Hınçak Komitesi başkanı Çakıroğlu Panos ile kardeşi Solakoğlu Mesrup ve Yeni Dünyaoğlu Nisan adlı Ermenilerdi.
Ermeni çetesi Zeytun’un sarp yerinde bulunan Tekye Manastırı’na çekildi. Bunların takîbâtı esnasında Şubat 1915’te Maraş Jandarma Kumandanı Binbaşı
5 Veysel Eroğlu, Ermeni Mezalimi, Sebil Yayınevi, İstanbul 1995, s.97-98.
6 ATBD, Sayı 81, Belge no 1806, Ankara Aralık 1982, s.19.
7 ATBD, Sayı 86, Belge no 2049, s.5.
Süleyman Bey8 ile yirmi beş asker şehit düştü ve otuz dört asker yaralandı. Asilerin bir kısmı yakalandı ise de, çoğu karanlıktan ve bulundukları yerin sarp oluşundan faydalanarak kaçmayı başardı9.
Küçük bir jandarma müfrezesi 18 Mart 1915’te Maraş ile Zeytun arasında otuz kişilik bir Ermeni çetesinin silahlı saldırısına uğradı. Saldırıda 6 er şehit oldu. Aynı gün iki jandarma koruyuculuğunda Zeytun’a gelmekte olan acemi erler Ermeniler tarafından kiliseye hapsedildi10.
Zeytun’a cephane götüren jandarma kıtasına 10 Nisan 1915’te silahlı Ermeni eşkıyası saldırdı. Çetelerin devamlı olarak saldırıları sebebiyle bölgede huzur ve güvenlik kalmadı. Bunun üzerine Zeytun ve Maraş’ta oturmaları sakıncalı bulunan Ermenilerin mecburi olarak Konya’ya gönderilmesi hususunda gereğinin yapılması IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa’ya bildirildi11.
Fransa ve Rusya’nın tahrik ve teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne karşı ayak-lanmayı alışkanlık haline getiren Zeytun Ermenileri, Çanakkale Savaşları’nın devam ettiği 18 Mart 1915’te isyan ederek yeniden ayaklandılar12. Vatanını savunan Türk askerini arkadan vurdular. Bunun üzerine 25 Mart 1915’te is-yancıların saklandığı Saint Mary Manastırı üzerine asker gönderildi. Çatışma akşama kadar devam etti ve eşkıyanın bir kısmı gece firar ederek kurtuldu. Müsademede 26 asker yaralandı, bir binbaşı ve 8 er şehit oldu, buna mukabil 100 eşkıya yaralandı ve 37 eşkıya öldürüldü. 25 Mart’ta Zeytun’da aramaya devam edildi ve 5 eşkıya ele geçirildi. Ayrıca silah, barut, zararlı yayın ve Ermeni cemiyetinin mührü bulundu. Yapılan sıkı takip ve alınan caydırıcı tedbirler üzerine 29 Mart’ta 300 eşkıya teslim oldu. 2 Nisan’da firar eden eşkıya, Ali Kayası ve Sultan Dağı mevkiinde toplandı. Muhtemel bir katliamı önlemek için üzerlerine bir dağ topuyla bir müfreze asker gönderildi13. Manastırdan kaçan eşkıya stretejik bir yer olan Fındıcak’a yerleşti ve burada 8 Haziran 1915 tarihinden itibaren yeniden isyan etti14. Fındıcak köyüne toplanan 400 Ermeni eşkıyası, çevre köylerde bir çok ev yaktı ve 10 Müslüman’ı öldürdü. Eşkıya ile 132. Alay arasında 20 Temmuz’da çatışma başladı. Çatışmada 2 jandarma şehit oldu ve 3 jandarma da yaralandı. Olayların büyümesi üzerine IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa 132. Alay’ın takviye birlikleri ile kuvvetlendirilmesini istedi15. 2 Ağustos 1915’e kadar devam eden
8 Şehit edilen Maraş İl Jandarma Kumandanı Binbaşı Süleyman Bey’in anısına Zeytun’un adı İrade-i Seniye ile Süleymanlı’olarak değiştirildi. Yalçın Özalp, Milleti Sadıka Patırtısı ve Maraş, Fatih Gençlik Vakfı Matbaası İşletmesi, İstanbul (tarihsiz), s.325.
9 Eroğlu, a.g.e., s. 99-100.
10 ATBD, Sayı 81, Belge no 1820, s.98.
11 ATBD, Sayı 81, Belge no 1823, s.112.
12 Eyicil, a.g.e., s.333.
13 Eyicil, a.g.e., s.340. ATBD, Sayı 86, Belge no 2053, s.23.
14 Eyicil, a.g.e., s.342.
15 ATBD, Sayı 81, Belge no 1836, s.176.
Fındıcak isyanında 2.000 asker 5.000 sivil olmak üzere toplam 7.000 Müslüman Türk şehit verildi. Ermenilerden ise sadece 2.100 isyancı öldürüldü16.
IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, I. Dünya Savaşı esnasında güneyde çıkarılacak Ermeni isyanlarının sebeplerini ve güvenlik bakımından vereceği zararı çok iyi biliyordu. İsyanın çıkması halinde asayiş ve güvenliği sağlamak amacı ile Ermenilerin yaşadığı Zeytun gibi hassas yerlerde bir çok askeri kuvvet bulundurmak zorunda kalınacaktı17. Dörtyol, Antep, Urfa ve Zeytun gibi bölgelerde çıkarılacak Ermeni isyanı Suriye’yi Anadolu’dan ayırmayı kolay-laştıracaktı. Buralarda yaşayan Ermeniler, eskiden beri isyan çıkarmaya hazır ve alışık olmalarından dolayı sadece dışarıdan verilecek bir emri bekliyorlardı. Bu hassas durumdan istifade eden Fransız ve İngiliz Doğu Akdeniz orduları kumandanları, Çanakkale Savaşları’nın en şiddetli anlarında Ermenilere verdikleri talimatla isyanı başlattılar. Ayrıca bu durumu çok iyi bilen Amerikan Milli Ermeni Savunma Komitesi başkanı Miran Seraslan, İngiliz Dış İşleri Bakanlığı’na bir mektup gönderdi ve mektubunda Kilikya’ya gönüllü isyancı sevk etmek için hazırlık yaptığını, oradaki Ermenilerin Sis (Kozan), Haçin (Saimbeyli), Fırnıs, Maraş ve Fındıcak’ta isyan bayrağı açarak Toros Dağları’ndan Akdeniz’e kadar bir savaş sahası oluşturacağını ve böylece Osmanlı ordularının Mısır’a doğru ilerlemesine engel olunabileceğini belirtti18.
Vatandaşı olduğu devleti aleyhinde isyan etmeleri sebebiyle Zeytun’daki Ermenilerin tamamı 9 Mayıs 1915’ten itibaren Nakl-i Sükkan Kanunu’na tabi tutuldu19. Bu arada Maraş’tan tehcir edilen Ermenilerden borçlu olanların borcu alınmadı20 ve ticaretle meşgul olanlarının şehirde kalmasına izin verildi21. Tehcir esnasında haksızlık yapan görevliler hakkında gerekli yaptırımlar uygulandığı gibi haksızlığa uğrayan Ermenilerin de maddi masrafları Maliye Bakanlığı’nca karşılandı22
.
Bağdat Demiryolu projesi, Almanya ile Osmanlı Devleti’nin ilişkisinin artmasına ve İngiltere’nin endişeye düşmesine sebep oldu. İngiltere, Hindistan ve Mısır’la olan ulaşımını sağlayan yol güvenliğinin tehlikeye düşmesinden korkuyordu. Rusya, Osmanlı’nın güç kazanmasına karşı çıkıyordu. Fransa, Türkiye’nin mali işlerine Almanya gibi başka bir devletin karışmaya başladığını
16 Eyicil, a.g.e., s.342-47.
17 Yaşar Akbıyık, Milli Mücadelede Güney Cephesi Maraş, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1999, s.310.
18 Akbıyık, a.g.e, s.311.
19Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), (O.B.E.) Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu.14, Ankara 1994, s.28.
20 O.B.E., a.g.e., s.37.
21 O.B.E., a.g.e., s.39.
22 O.B.E., a.g.e., s.188.
görmekten dolayı büyük bir endişeye kapılırken, müttefiki Rusya’nın da siyasi emellerini destekliyordu23.
1903 Bağdat Demiryolu anlaşmasında kendilerine şart koşulan hükümlere bağlı kalacağını taahhüt eden Almanya’nın24 Asya Türkiye’sinde 450 misyoneri ve yüzlerce yerli Hıristiyan yardımcısı bulunuyordu. Alman Katolikleri, misyonerlik faaliyetlerinde Protestanlardan geri kalmıyordu25. Bilhassa demiryolu inşası esnasında bölgede bulunan Katolik ve Protestan mezheplerinde olan Ermeniler inşaatlarda çalışıyorlardı. Almanlar, Toros Tünelleri’nin inşasında çalışan Ermenilerin iş gücünden faydalanıyordu. Almanların himayesi altında çalışan ve bunu fırsat bilen Ermeniler, gündüz işçilik ve gece eşkıyalık yapıyorlardı. Bu nedenle demir yolunun güvenliğini sağlamak ve işçilerin faaliyetlerini takip etmek için Şimendifer Taburu kuruldu.
Aslen Fransız olup İtalyan vatandaşlığından ayrıldıktan sonra Osmanlı vatandaşlığına geçen Robert, şimendifer işletme ve inşaat şirketinde birçok Ermeni ve Rum asıllı memur ve işçileri istihdam etti. Bu şirkette çalışan Ermeniler de, Türklerden intikam almak için çete faaliyetlerine devam ettiler26. Bu nedenle, Toros Demiryolu’nda çalışan Maraşlı Ermeni işçilerinin 22 Nisan 1916 tarihinde 24 saat içinde Maraş’a dönmelerinin sağlanması Dahiliye Nezareti’nce Maraş Mutasarrıflığı’ndan istendi27.
26 Nisan 1916’da Marş’ta Nakl-i Sükkan Kanununa göre sevk olunmayan 3.845 erkek ve 5.000 kadın olmak üzere toplam 8.845 Ermeni bulunuyordu. Bunların 500’ü Gregoryan ve diğerleri Katolik idi. İsyan etmekten dolayı Katoliklerin sevki yapıldı ve isyana katılmayan Gregoryanların yerlerinde kalması sağlandı28
. Devletten aldığı ihalelerle aşırı derecede zengin olan, daha önce çeşitli isyanlara katılan, Katolik olan ve bilhassa 1895 isyanında 50,000 adet Şınaydır ve Martini marka tüfek ile bunlarla kullanılmak için 20,000,000 merminin alınmasında önemli rol oynayan sabıkalı Maraş Mebusu Hırlakyan Efendi Meskene’ye sürgün edildi29.
23 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu Savaşı, Tercüme Eden: Kasım Yargıcı, Milliyet Yayınları, İstanbul 1972, s.18
24 Earle, a.g.e.,s.136.
25 Earle, a.g.e.,s.145.
26 12. Kolordu Kumandanlığı’nın 22. 05. 1918 tarih ve 1519 sayılı yazısı. Askeri Tarih Araş-tırmaları Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE), Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-120. 12.
27 O.B.E., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu.14, Ankara 1994, s.137.
28 O.B.E., a.g.e., s.140.
29 O.B.E., a.g.e., s.147.
İsyan çıkarmak amacıyla toplanıp dağa çıkan Ermeni eşkıyası, Müslüman köylerde barınamıyordu fakat, Müslüman olmayan köylerden destek buluyordu30. Tâkîbat sonucunda yakalanmaktan kurtulan Ermeni eşkıyası sarp arazilere gizleniyor ve Toros demir yolunun geçtiği dağlık arazide çalışan Ermeni işçilerle diyalog kuruyordu. Eşkıya ile birleşen Ermeni işçiler, onlarla birlikte çevredeki Müslüman köylerde cinayet işledikten ve halkı soyduktan sonra tekrar iş başına dönerek izlerini kaybettirmeye çalışıyorlardı31.
Nakl-i Sukkan Kanunu’na tabi tutulan Ermenilerin bir kısmı yolculuk esnasında güvenlik açısından sıkıntılara sebep oluyordu. Buna meydan vermemek için Hükümetçe gerekli tedbirler alındı. İzmir’den zorla çıkarılıp nakil edilen 200 Ermeni komitacı muhafaza altında 13 Kasım 1916’da Maraş yoluyla Zor’a sevk edildi32.
5 Aralık 1917’de İslahiye civarında halka zulmeden bir Ermeni çetesinin olduğu tespit edildi. Bu çeteye demir yolunda çalışan Ermeniler yardım ediyordu. İşçiler demiryolundan ve Şimendifer Taburu’ndan çaldıkları silah, cephane ve eşyaları çetelere gönderiyorlardı. Bunların desteğini alan Ermeni çetesi çevrede tedhiş hareketine devam ediyordu. Çetenin faaliyetlerine son vermek için denetim artırıldı ve Miralay Fuat Bey, Amele Taburu ile inşaatta çalışmak amacıyla yerleştirilen işçilerin denetim ve gözetimini yapmak üzere görevlendirildi33
.
İslahiye civarındaki Ermeni çetesinin tâkîbatı yapılırken diğer bölgelerde de çete faaliyetleri devam ediyordu. Maraş’ın kuzeyindeki Ali Kayası civarında otuz kişilik Ermeni çetesinin takibi için Kilis ve Antep’ten otuz kişilik müfreze gönderildi. Yardım olarak gönderilen kuvvetlerle bu çetelerin takibi 14 Şubat 1917 tarihinde tamamlandı34.
Maraş ve çevresinde Ermeni eşkıyasını etkisiz hale getirmek, firarileri yakalamak ve asayişi sağlamak için Onuncu Depo Alayı’nın Birinci Taburu 16 Kasım 1917 tarihinden itibaren Maraş’ta bulunduruldu. İki ay boyunca bu tabur etkili olamadı. Birinci taburun kırkar mevcutlu üç müfrezesi Pazarcık, bir müfrezesi de Andırın’a gönderildi. Burada askerin istirahatı sağlandıktan sonra çevrede asayişi sağlamak amacıyla 16 Ocak 1918’de harekete geçildi. Hareket esnasında tabur kumandanı, kurallara uymadığı gibi disiplini sağlamakta sorumluluğunu idrak etmedi. Kumandanın bu tutumu düşmanı cesaretlendirdi ve
30 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20.
31 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-2.
32 O.B.E., a.g.e., s.158.
33 On İkinci Kolordu Kumandanlığı’nın Adana Askeri Hat Komiserliğine gönderdiği 05.12.1917 tarih ve 4851 sayılı yazısı. ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-3, 1-4, 1-5, 1-6, 1-7, 1-8,.
34 İslahiye Takip Müfreze Kumandanlığı’nın 14.02.1917 tarihli telgrafı. ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-16.
Ermeni çetesinin Maraş’a yaklaşmasını kolaylaştırdı. Bunun üzerine eşkıyayı durdurmak için iyi eğitilmiş asker gönderilmesi, bölgenin menzil müfettişince denetlenmesi35 ve tabur kumandanına gerekli emrin verilmesi istendi. Öyle ki 27 Ocak 1918 tarihinde şehirde asayiş ve güvenlik tamamen bozuldu. Bu sebeple çevrede bulunan köylerde yaşayan Ermeniler bile eşkıyalık yapmaya cesaret etti36.
Onuncu Depo Alayı’nın Birinci Taburu’nda bulunan zabit Nedim Efendi 5 Ocak 1918’de Göksun’un Kösürük Gözü adındaki yerde silahlı çatışmada şehit oldu ve 4017 numaralı Alman yapımı mavzeri eşkıya tarafından gasp edildi37.
2. BOZO ÇETESİ
Bozo Çetesi, I. Dünya Savaşı sırasında Maraş’ın Pazarcık Kasabası’ndan Bozo Aşireti’ne mensup Bozo tarafından kuruldu. Aşiretlerin bir kısmını yanına alan ve Ermenilerce desteklenen Bozo Çetesi kısa sürede büyüdü. Kurulan Bozo Çetesi etrafa korku saçmaya ve halkı yaşlı, çocuk ve kadın demeden öldürmeye başladı. Bu çete ile 17 Ocak 1918’de Pazarcık’ın Cimikan dağında müsademeye girildi. Müsademede müfrezeden bir er ile bir jandarma şehit oldu. Eşkıyadan altı kişi öldürüldü ve üç beygir itlaf edildi. Gece karanlığından faydalanan eşkıya firar etti ise de suçluların tâkîbatına devam edildi38.
Bu arada taburun dördüncü bölüğüne mensup 1887 doğumlu Hasan oğlu Halil onbaşı, rahatsızlığından dolayı 8 kaput ve 6 battaniye ile Pazarcık’ın Harmancık Köyü’ne bırakıldı. Fakat Bozo Çetesi 21 Ocak 1918’de Harmancık’da bırakılan Halil Onbaşı’nın üzerine saldırdı. Halil Onbaşı mermisi bitinceye kadar eşkıya ile savaştı. Kurşunu kalmayan Halil Onbaşı Bozo Çetesi tarafından hunharca şehit edildi39. Halil Onbaşı’nın yanında bulunan ve 6639 numaralı Alman yapımı mavzer, 8 kaput, 6 battaniye ve 1 kasatura Bozo Çetesi’nce gasp edildi40. Eşkıyanın takibine devam edilerek Tilkiler Köyü’ne gelindi. Onuncu Depo Alayı’na bağlı İkinci Tabur, Maraş’ta bulunan Birinci Tabur ve Antep’ten gönderilen müfrezelerle birleşen kuvvetler, Köseceli (Köseler) Köyü’nden hareket ederek Tilkiler Köyü’ne ulaştılar. Bozo Aşireti’ne bağlı Karalar Aşiretleriyle Tilkiler Aşireti’nden bir miktar yardımcı kuvvet alındı. İkmalini tamamlayan ve yerli aşiretlerden yardım alan kuvvetler, Gani Dağı istikametine hareket ederek
35 Menzil Müfettişi’nin Fırat Menzil Müfettişliği’ne gönderdiği, Onuncu Depo Alayı Birinci Tabur Kumandanı’nın eşkıyanın yakalanmasına göz yumduğu hakkındaki 16 Ocak 1918 tarihli telgrafı. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 17, Belge no 4.
36ATASE, Klasör no 4218, Belge no.4-5.
37 Yıldırım Orduları Depo Kıtaatı Müfettişi’nin Antep’ten 12. Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği 21.01.1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-2.
38 Yıldırım Orduları Depo Kıtaatı Müfettişinin 12. Kolordu Kumandanlığı’na gönderdiği 22 .1. 1918. Tarih ve 2 no’lu raporu. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-4, 4-29.
39 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-2.
40 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no.4-29.
Bozo Çetesi’ni takip ettiler41. Duman Tepe’de Bozo Çetesi ile müsademeye girildi. Müsademede mülazım Avni Efendi ve iki er ağır bir şekilde yaralandı ve üç er şehit oldu42.
Duman Tepe müsademesinde Bozo Çetesi’nden altı kişi öldürüldü ve üç beygir itlaf edildi. Bozo Çetesi direnmeye devam etti43. Bozo Çetesi ile üst üste iki defa çatışmaya girildi ise de bir sonuç alınamadı. Mülazım Ali Nazmi Efendi komutasındaki müfreze ile onu destekleyen mülazım Hasan Efendi komutasındaki müfreze 22 Ocak 1918’de Pazarcık’ın Ufacıklı Köyü civarında Bozo Çetesi ile üçüncü çatışmaya dört saat devam etti. Bu silahlı çatışmada Üçüncü Depo Alayı’nın Birinci Taburu’ndan iki er şehit oldu ve ikinci taburdan bir er yaralandı. Bozo Çetesi’nden dokuz eşkıya öldürüldü ve üç hayvan itlaf edildi. Çatışma esnasında çete reisi Bozo yaralandı. Bu arada ikinci müsademede yaralanan Avni Efendi, Cihyife (Cinife-Yavuzeli) Köyü’nde vefat etti44. Eşkıyanın takibi sırasında yapılan müsademede Onuncu Depo Alayı’na mensup Hanefi, Muhsin ve Hasan adlı askerler şehit oldu.
Maraş ve Pazarcık bölgesindeki eşkıyanın etkisiz hale getirilip tutuklanması konusunda 25 Ocak 1918 tarihinde Tabur Komutan’ına yeniden talimat verildi. Ayrıca askerin moralini yüksek tutmak için Onuncu Depo Alayı’na mensup askerlerin taltif edilmesi önerildi45.
Yedek takviye birliği gelmeden önce Bozo Çetesi’ni ortadan kaldırmak amacıyla 30 Ocak 1918’de bir müfreze çıkarıldı. Bu müfrezeye Kötürük Aşi-reti’nden Bozo Çetesi’nin saklandığı yerleri bilen yardımcı elemanlar alındı, bunların bilgi ve tecrübelerinden istifade edildi. Ayrıca Kötürük Aşireti’nden otuz kişi silahlandırılarak halktan da destek alındı. Bir zabıtanın komutasında 15 kişilik küçük bir kuvvet oluşturuldu46.
Eşkıyayı bastırmak için Pazarcık’ta 25 kişilik üç müfreze kuruldu. Müfre-zelere halktan gönüllü katılanlar hakkında mahallî hükümetten destek ve güvence alındı. Her askere 150 fişek, her müfrezeye dört sandık cephane verildi. Gönüllü katılanlara silah verilmesi konusunda çok dikkat edildiği gibi47 gönüllü katılanların kendi başlarına hareket etmesine, aşiretlerin yanına gitmelerine, tâkîbattan bir
41 Yıldırım Orduları Grubu Depo Kıtaatı Müfettişi’nin 12. Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği 02.02.1918 Tarih ve 1 no’lu raporu. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4, 26.
42 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no.4-29.
43 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-26, 4-27, 4-28.
44 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-3, 4-30.
45 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-12.
46 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-9.
47 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-18.
netice alınıncaya kadar müfrezeden ayrılmasına, hastalık gibi durumlar istisna olmak üzere kesinlikle izin verilmedi48.
Olayların olumsuz yönde gelişmesi üzerine XII. Kolordu Kumandanlığı, 31 Ocak 1918 tarih ve 342 sayılı yazısıyla Maraş bölgesinde bulunan çetelerin tâkîbatının yapılması ve kesin olarak imha edilmesi konusunda talimat verdi49.
Maraş’ta asayiş ve güvenlik sağlanamadığından ve eşkıyanın 29 Ocak 1918’de saldırıları nedeni ile menzil nakliyatı aşırı derecede zarar görüyordu. Bazen menzil nakliyatı yapılamıyordu. Menzil nakliyatını yapmak ve eşkıyayı ortadan kaldırmak için Adana’dan acemi olmayan üç yüz askerin gönderilmesi istendi50. Fakat bu tarihte Adana’da üç haftalık askerî eğitimlerini tamamlamış sadece 245 acemi asker bulunuyordu51. Fakat Pazarcık’taki eşkıyayı bastırmak için yeteri kadar kuvvet gönderilmesi gerekiyordu. Bu sebeple 1 Şubat 1918 tarihinde, Adana Talimgah Kumandanlığı’nda bulunan 245 acemi asker Maraş’taki jandarma birliğini takviye için gönderildi52.
Antep, Maraş, Besni, Rum Kale ve Pazarcık bölgesinde şikayette bulunan birçok köy 7 Şubat 1918 tarihinde eşkıyanın baskısından kurtarıldı. Tâkîbat neticesinde Bozo Çetesi ile Cimikanlı, Mucakanlı, Gani Dağı, Kara Kale, Ufacıklı ve Yapalak gibi yerlerde yapılan müsademede dokuz eşkıya öldürüldü ve üç hayvan itlaf edildi. Aynı tarihte Zeytun’da eşkıyalık yapan Atir Ali Çetesi Maraş’tan gönderilen Mülazım Şükrü Efendi kumandasında yirmi kişilik bir kuvvetle takip edildi. Pazarcık ve Süleymanlı gibi yerlerde çetelere yardım ve yataklık edenler takip edildi.
Pazarcık’ta iki numaralı müfreze kumandanı Mülazım Naci Efendi, Bozo Çetesi ile 7 Şubat tarihindeki yaptığı silahlı çatışmada Bozo’nun kardeşi Abuzer’i kolundan ve bacağından yaraladı53. 11 Şubat’taki çatışmada eşkıyadan iki kişi öldürüldü ve birisi yaralı olarak ele geçirildi. Bu müsademede yaralı olarak kaçmayı başaran Abuzer daha sonra ölü olarak bulundu. Eşkıyanın ölü olarak bulunduğu yerde 550 mavzer fişeği ile bir miktar barut ele geçirildi54.
Tâkîbattan kurtulan Bozo Çetesi, 12 Şubat 1918’de Antep sınırı dahilinde bulunan Mırtık köyünü bastı, zorla halktan bir miktar para aldı ve buradan
48 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-20, 4-22, 4-23, 4-24, 4-25.
49 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-13.
50 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-7.
51 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-8.
52 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-15, 4-16.
53 4. Fırka Vekili’nin 07.02.1918 tarihinde Antep’ten Adana On ikinci Kolordu Kumandanlığı’na yazdığı 516 sayılı yazı. ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 9.
54 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-21, 1-22.
Pazarcık’ın Karakesik Köyü’ne geldi. Bu köylülerden 50 lira ve 20 mecidiye aldı. 13 Şubat 1918 Çarşamba günü saat 15 sularında kuzeye doğru hareket ederek Akbıyık Köyü’ne geldi. 14 Şubat Perşembe günü akşama kadar yalçın kayalıklar arasında Bozo Çetesi ile müsademe edildi. Bu müsademeye Karabıyık Karakol Kumandanı Ökkeş Çavuş ve on jandarma da katıldı. Çatışma sonucunda iki çavuş ve bir er şehit oldu, yirmi asker yaralandı. Bozo Çetesi ileri gelenlerinden dört eşkıya öldürüldü ve beşi de yaralandı. Gecenin karanlığından istifade eden eşkıya ölülerini alarak buradan uzaklaştı. Fakat eşkıyanın takibine devam edildi55. Eşkıyanın muhtemel bir saldırı harekatını önlemek için geniş bir plan dahilinde çalışıldı. II. Ordu Takip Müfrezesi ile Pazarcık’taki Takip Taburu ve İslahiye’deki 44. Fırka birlikte hareket etti. Çetelerin tamamen yok edilmesine karar verildi ve tâkîbat çok geniş alanda yürütüldü56.
Maraş’taki Takip Taburu’nu takviye etmek için Adana’dan Osmaniye’ye 11 Şubat 1918 tarihinde 150 asker sevk olundu57. Bu askerin acilen Maraş’a gelmesi isteniyordu. Bu sebeple Takip Fırka Bölüğü 16 Şubat 1918’de İslahiye’ye ulaştı58.
Alınan bu tedbirlerle Bozo Çetesi takip edilirken Pazarcık’ın Yezdan Köyü, 12 Şubat 1918 Salı günü Güllo Çetesi tarafından basıldı. Diğer taraftan tâkîbattan kurtulan Bozo Çetesi İslahiye tarafına giderek demiryolu inşasında çalışan işçileri ve Alman mühendis ve teknik elemanları rahatsız etti. Bu defa her iki çeteyi etkisiz hale getirmek için jandarma kuvvetleri, İslahiye istikametine gönderildi59
.
Pazarcık’ta 17 Şubat 1918’de asayiş ve güvenlik sağlanamadı. Halk eşkıyanın yok edilmesini istiyordu60. Bunun üzerine XII. Kolordu Kumandanlığı, Takip Tabur Kumandanlığı’nın derhal eşkıyayı takip etmesini emretti61. Bu emir üzerine Takip Tabur Kumandanlığı 20 Şubat 1918 de derhal harekete geçti. Taburun Pazarcık’a nakli için menzil müfettişliği aracılığıyla yardım edildi62.
İslahiye’de 2 Mart 1918’de meydana gelen çatışmada firar eden eşkıyanın bir kısmı ölü olarak bulundu ve bir mavzerle altmış fişek ele geçirildi63.
Eşkıyanın elebaşılarından Maraşlı Oseb Hoca, tâkîbat sonucu 2 Nisan 1918’de İntilli Köyü’nde tutuklandı. Bahçe ile Hasanbeyli arasındaki dağlık
55 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no12, 12-1-2, 13-1-2.
56 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no19, 19-1,
57 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-4,11-9.
58 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-9,11-11.
59 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 4-32, 4-33, 4-34, 4-35.
60 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-12, 11-13.
61 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-17.
62 ATASE, Klasör no 4218, Dosya no 67, Belge no 11-19-20-21-22-23.
63 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-21, 1-22.
arazide yapılan aramada bir sandık mavzer mermisi ele geçirildi64. Aslen Maraş’ın Kuyucak mahallesinden olan ve Ravan Üçüncü İnşaat Taburu elemanı olarak çalışan Artinoğlu Oseb’in işinin başında çalışırken değil de Adana’da eşkıyalık yaparken yakalanması oldukça düşündürücüydü65.
Askerin ciddi bir şekilde aramasından rahatsız olan bazı Ermeniler, çeşitli mazeretler beyan ederek başka yerlere gitmek istediler. Örneğin aslen Mersinli olup Maraş’a sürgün olarak gönderilen 1878 doğumlu Elyasi Abraham, 2 Mayıs 1918 tarihli dilekçesi ile hasta olduğunu ve içinde bulunduğu sıkıntılı durumu anlattı. Hasta olduğunu bahane ederek tedavi olmak amacıyla İstanbul veya başka bir yere gönderilmesini istedi. Konu üzerinde hassasiyetle durulduğundan adı geçenin durumu ve talebi Adana’da bulunan 12. Kolordu Komutanlığına bildirildi66.
1916-1917 yılları arasında Bahçe, İslahiye, Haruniye (Düziçi) ve Maraş bölgesinde etrafa korku saçan Ermeni eşkıyasının toplam sayısı otuz yedi idi. Eşkıya Maraş çevresindeki dağlık arazide geziyor ve halka düşmanca davranı-yordu. Söz konusu bu eşkıyanın otuz kişilik bir gurubu Nisan 1918’de Ördekdede Köyü’nü bastı. Aynı eşkıya Nisan-Mayıs 1918 tarihlerinde Pazarcık’a birçok saldırıda bulundu. Yapılan müsademelerde bunlardan on sekizi ölü olarak ele geçirildi. Sağ kalan on dokuz eşkıya dağa kaçtı67.
2 Temmuz 1918 Salı gecesi 30 kişilik Ermeni çetesi Bahçe ve İslahiye ka-zaları arasında bulunan bir kaç köyü yakıp yıktı, bir miktar para ile halkın malını gasp etti. Çeteleri takip için İslahiye’de temin edilen kırk kişilik Nizamiye Müfrezesi, eşkıyayı takip etti ise de sarp ve dağlık arazide gizlendiklerinden yakalayamadı. Maraş, Antep ve Besni’de de Ermeni çeteleri takip edildi. Tâkîbattan kurtulan Ermeni çeteleri ve işçileri çevrede halka her türlü kötülüğü yapmaya devam etti.
Halka zulüm yapmaları sebebiyle dağa çıkmayan Ermeni işçilerin de bu bölgeden uzaklaştırılması Harbiye Nezareti’den istendi68. Bilhassa İslahiye ve Osmaniye arasında dağlık kısımda çalıştırılan işçilerin buradan uzaklaştırılmasının üzerinde ısrarla duruldu. Çünkü devam etmekte olan olayların önlenmesi, bu olaylara katılanların men edilmesiyle mümkündü. Yapılan bu talep üzerine vilayet jandarma müfrezeleri, İslahiye ve Osmaniye arasındaki demir yolunu koruma
64 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-23.
65 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 1-165.
66 ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 4.
67 Takip Müfrezeleri Osmaniye Jandarma Tabur Kumandanlığı’nın Adana 12. Kolordu Kumandanlığı’na gönderdiği 22 Mart 1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 4223, Dosya no 84, Belge no 2-34.
68 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20.
altına aldı. Bölgede bulunan Ermeni çeteleri ve işçileri tutuklanarak buradan uzaklaştırıldı69.
3. ÇETELERİN ORTADAN KALDIRILMASI
İngilizlerin 20-30 Eylül 1918 tarihleri arasında Mersin ve Antalya liman-larından karaya asker çıkaracağı, bu amaçla 5.000 Ermeni ve 2.000 İngiliz as-kerinin toplandığı, İngilizlerin Kıbrıs’ta toplanan gönüllü Ermeni askerleri ile Maraş, İslahiye ve Osmaniye civarında bulunan Ermeni çetelerine yardım edeceği haberi alındı. Bu gelişmelerden cesaret alan Ermeni çetelerin en büyük amacı demir yolu tünelleri ile imalat sanayisini ortadan kaldırmaktı70.
Yaklaşık bir yıldan beri Maraş, İslahiye, Osmaniye ve Bahçe arasında gezen ve halka her türlü zulmü yapan Ermeni çetesinin yok edilmesi görevi 44. Fırka Kumandanlığı uhdesine verildi. Fırka Kumandanlığı’nca, görevin yerine getirebilmesi için alay kumandanlarının yapmaları gereken işler ayrıntılı bir şekilde planlandı. Bu plana göre: Her tabur eşkıyayı takip etmeye elverişli askerlerden 20 er çıkaracak. Askerin her türlü ihtiyacı tam olarak karşılanacak. Her askere iki çift çarık verilecek. Her askerin üzerinde 120 fişek bulunacak. Askerin erzak ve cephanesini taşımak üzere yanlarına iki mekkare (yük hayvanı) verilecek71. Hattı Muhafaza Bölüğü, imalat sanayini ve demiryolu tünellerini koruyacak72. Akyar Köyü’ndeki iki tabur derhal Kısık Boğazı’na gidecek. Kısık Boğazı’ndaki siperler tamir edilecek. Karakolların kuvvetleri artırılacak. Askere hiç bir surette izin verilmeyecek73. Ermeni çetelerine yardım eden İngilizlerin, Mersin ve İskenderun’dan yapacakları çıkarmayı önlemek amacıyla sahildeki güvenlik kuvvetleri takviye edilecek74.
Yukarda belirtilen hazırlıklar tamamlandıktan sonra harekat başladı. Buna göre:
Osmaniye’de ikmal edilen müfreze 29 Temmuz 1918 gecesi Cebel-i Bereket (Osmaniye) merkezi olan Yarpuz’a haraket ederek burada toplandı. Mevcut kuvvet ihtiyaca göre taksim edildi. Hasanbeyli’nin güneyindeki Gürpınar ile İslahiye’nin güneyindeki Beypınar arasındaki bölge arandı ve Gavurdağı (Nurdağı) bölgesine ait tedbirler alındıktan sonra İslahiye’nin güneyinde ve Germencik civarında toplanıldı. Buradan sonra kuvvetler kollara ayrıldı. Bir kol Alacakilise, bir kol
69 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-2.
70 12. Fırka Kumandanlığı’nın 44. Fırka Kumandanlığı’na yazdığı 19 Eylül 1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 17/A, Belge no 5, 5-1-2.
71 44. Fırka Kumandanlığı’nın 139. ve 159. Alay Kumandanlığı’na yazdığı 17.07.1918 tarih ve 583 sayılı yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-52, 20-7.
72 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 5-3.
73 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 5-5, 5-7-8-9.
74 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 5, 5-1-2.
Sabundere, bir kol Kartaldağ ve bir kol da Büyükdağ istikametine devam etti. Bu işlemlerden sonra kollar, Katırkale ile Ökkeşbaba arasındaki bölgeden kuzeye doğru hareket etti ve Gavurgölü tamamen arandı. Eloğlu’nun güneyindeki Çakmaktepe yakınından dağa çıkıldı. Değişik kollarla Çomruk Köyü istikametinde yürüyüşe devam edildi. Bundan sonra Kömürler (Nurdağı) ve Eloğlu (Türkoğlu) arasındaki dağlık bölge ile Bahçe ve Küçük İntilli Köyü istikametine hareket edildi. Kollara ayrılan ve arama yapmak amacıyla dağılan kuvvetler daha sonra İslahiye’de toplandı.
Bu çok geniş ve kapsamlı arama esnasında köylerde bulunan herkese adil ve insanca muamele yapıldı. Zanlılar sıkıştırıldı ve suçlu bulunanların elleri kelepçelenerek Osmaniye’de bulunan fırka karargahına getirildi.
Tâkîbat esnasında çetelerin Maraş, Pazarcık ve Kilis taraflarına kaçma ihtimalleri olduğundan bunun için de gerekli önlemler alındı. Alınan tedbir gereği Kilis jandarmaları, Kilis’in batısında; Pazarcık jandarma ve milisleri, Pazarcık, Aksu, Aşağı Pazarcık’ta; Maraş jandarmaları da Eloğlu’nda bulunduruldu75. Ayrıca Cebel-i Bereket Mutasarrıflığı’na, İslahiye ve Bahçe kaymakamlıklarına harekâtın başlamasıyla ilgili ayrıntılı bilgi verildi.
Ermeni eşkıya ve çetesi, Osmanlı askeri elbisesini giyerek arazide gezdik-lerinden kendilerini takip eden müfrezeyi aldatarak kurtulabiliyorlardı. Bu sebeple hareket halinde olan müfrezenin, Maraş, Pazarcık ve Kilis’ten gönderilen jandarma ve milislerle karşılaşma ihtimali vardı. Bu karışıklığa meydan vermemek ve müfrezelerin kendi aralarında meydana gelebilecek muhtemel bir çatışmayı önlemek için Maraş, Pazarcık ve Kilis’ten toplanan müfrezelerce bilinen ve tanınan İbrahim Bey görevlendirildi. Müfrezeler arasındaki haberleşme İbrahim Bey tarafından jandarma şifresi ve aralarında önceden belirlenen parola ile yapıldı76.
Cebel-i Bereket bölgesinin merkezi olan Yarpuz’da toplanan müfreze 20 Temmuz gecesi Gavurdağı mıntıkasını aramaya devam etti ve İslahiye civarında bulunan müfreze de 19 Temmuz sabahından itibaren harekete başladı. Ermeni işçilerinin bulunduğu bölge tamamen arandı. On beşer kişilik gruplar hainde gezen 80 kişilik bir Ermeni çetesinin ardına düşüldü. Büyük müfrezenin sol kolu Pazarcık’a hareket etti. Bu tâkîbat sırasında Ermeni çetesinden olan ve Gavurdağı’nda dolaşan Mardoros adında bir Ermeni tutuklanarak Osmaniye’ye gönderildi. Bunlarla birlikte daha önce tutuklanan Ermenilerin ifadeleri alındı.
28 Temmuz 1918 sabahında Haruniye civarında ekmek almak için bir köye gelen Ermeni eşkıyası askerler tarafından öldürüldü. Bunun üzerine civardaki köy
75 ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-8-9, 20-10-11-12-13.
76 44. Fırka Kumandanlığı’nın Maraş Mutasarrıflığı’na, Pazarcık ve Kilis Kaymakamlığı’na yazdığı 29 Temmuz 1918 tarihli yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-14.
ve ormanlarda gizlenen Ermeni eşkıyası firar eti. Yine aynı sabah İslahiye’nin kuzey doğusunda Paşa Çiftliği’nde 20 kişilik bir Ermeni çetesiyle karşılaşıldı. Eşkıya ile göğüs göğüse çarpışıldı. Çarpışmada eşkıyanın önde gelen adamlarından Manukyan ile Hasanbeyli Kabiryum öldürüldü. Müfrezeden ise bir er bıçakla şehit edildi. Öldürülen Ermeniler üzerinde 350 Osmanlı lirası, bir çift küpe, 2 mecidiye, bir saat kordonu çıktı. Kullandıkları iki adet Alman yapımı silah ele geçirildi. Ele geçirilen bu paralar ve eşyalar eşkıya tâkîbâtında büyük yararlılık gösteren askerlere verildi77. Yukarda açıklandığı gibi disiplinli bir şekilde arama ve takip sonucunda Ermeni eşkıyası etkisiz hale getirilerek bölgede yeniden asayiş ve güvenlik sağlandı.
4. KURTULUŞ MÜCADELESİNDE ERMENİ MEZALİMİ
Ermeniler, Avrupalı devletlerin ve Amerika’nın desteğinde Anadolu’da bir Ermenistan kurmak istiyordu. Fakat hazırlanan çeşitli raporlara göre Anadolu’da bir Ermenistan kurmak mümkün değildi. Çünkü nüfusları az ve toprakları yoktu. Toprak ancak iyi bir askerî kuvvetle elde edilebilirdi. Oysa Ermenilerin kuvvetleri de yoktu. Bu askerî yardımı daha önce Rusya, İngiltere ve Fransa’nın yapmadığı gibi Amerika’nın da yapması mümkün değildi78.
I. Dünya Savaşı sırasında isyan ederek Türk ordusunu arkadan vurmaları sebebiyle 10 Nisan 1915’te Maraş’tan nakil edilen Ermenilerin79 22 Ekim 1918 tarihinden itibaren şehre geri dönmelerine Meclis-i Vükelaca karar verildi80
. Demiryolu ile dönen Ermenilerin ulaşımı ücretsiz yapıldı81. Kendilerine sağlanan kolaylıklardan yararlanan çok sayıda Ermeni kısa sürede Maraş’a geri döndü.
Ermeniler gittikleri yerlerde, Kilikya (Çukurova) ve Urfa’da birer Ermenistan devleti kuracaklarını ve bu iki Ermeni hükümeti arasında Müslümanları sıkıştıracaklarını söyleyerek buralarda yaşayan Müslümanlardan çok zulüm gördükleri propagandasını yaptılar. Propaganda etkisinde kalan doğu vilayetlerinde yaşayan Ermeniler amaçlarına ulaşmak için, Maraş, Antep, Urfa ve Adana’ya göç etmeye başladılar82.
77 44. Fırka Kumandanlığı’nın12. Fırka Kumandanlığı’na yazdığı 21 Temmuz 1918 tarih ve 6 numaralı yazısı. ATASE, Klasör no 5168, Dosya no 16, Belge no 20-18.
78 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın Ankara’dan 17 Ağustos 1919’da 3. Ordu Müfettişi Kurmay Başkanı Kazım Bey’e yazdığı yazı. Aynı yazı Atatürk’e de yazıldı. Atatürk, Nutuk, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1998, s. 71.
79 Ahmet Eyicil, Osmanlı’nın Son Döneminde Maraş’ta Ermeni Siyasi Faaliyetleri, Gün Ya-yıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., Ankara 1999, s.341.
80 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), (O.B.E.) Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu.14, Ankara 1994, s. 176.
81 O.B.E., s. 248.
82 Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi (TİTEA), Kutu no 22, Belge no 19.
22 Ekim 1919’da Ermenilerin Maraş’ta Müslümanlara işkence yaparak intikam alacakları iddiaları yayıldı83. Cebel-i Bereket (Osmaniye) Valisi Yüzbaşı Andre 29 Ekim’de Maraş’ı ziyaret etti. Halk, Fransızların şehre gelişini protesto eden telgraflar gönderdi. Fransızların yanında gelen Ermeni lejyonlarının muhtemel saldırılarını önlemek için Kuvây-ı Milliye harekete geçti84.
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra guruplar halinde Maraş’a gelen Ermenilere Türkler tarafından her türlü insanî yardım yapıldı. Sekiz ay süren İngiliz işgali döneminde asayişi bozucu bir harekette bulunamadılar. Fakat Fransızların gelmesiyle şımaran Ermeniler, güvenliği bozucu davranışlarda bulunmaya başladılar. Sağa sola ateş açarak kadınlara sarkıntılık yaptılar. Bir polis memurunu yaraladılar ve Berber Ökkeş’i şehit ettiler. Şeyh Mahallesi’nde bulunan kahvehanedeki Müslümanlar üzerine bomba attılar. Kahvehanede bulunanlardan bir kişi öldü, dört kişi de ağır bir şekilde yaralandı. Suçlular elini kolunu sallaya sallaya kiliseye girdiler. Fransız karakolunun çok yakınında, savunmasız iki Müslüman yine Ermeniler tarafından süngü ile şehit edildi. Nakip Camii’nde bulunan iki çocuğu da kaçırarak işkence ettiler85.
Maraş’a gelen Fransız birliklerinin arasında 40 Cezayirli Müslüman ve 3000 Ermeni askeri vardı. Ermeniler işgalin ikinci günü olan 31 Ekim’de Müslüman kadınlara sataşmaya ve halka zulmetmeye başladılar. Kadınların zorla yüzünü açarak “Daha peçeli gezecek misiniz? Serbest olunuz.” gibi sözler söylediler. 500 kişilik kafileler halinde şehre gelen ve Fransız askerî üniforması giyen Ermeni lejyonları vatandaşlardan umumhaneyi sordular. Ayrıca “Yaşasın Kilikya Ermenistan! Kahrolsun çekemeyenler!” diye slogan attılar. Hakaret amacıyla fırından aldıkları ekmeği ayakları altına alarak tepelediler86.
Ermeniler, Fransızların Maraş’ı işgalinin ikinci günü olan 31 Ekim 1920’de sokak ve caddelere çıkarak halkı rahatsız etmeye başladılar. Maraş’ta bulunan Ermeniler, yaptıkları içkilerden yeni gelen misafir Ermeni askerlerine ikram ederek onları şereflendirdiler. Sarhoş olan Ermeni askerlerden ikisi Uzunoluk Hamamından çıkan Müslüman kadınlara “Çarşafa ihtiyaç yoktur! Yüzünüzü açınız!” diye bağırarak sarkıntılık etti. Kadınların çığlık atarak yardım istemeleri üzerine yan taraftaki dükkanda sütçülük yapan ve adı İmam olan bir Türk, “Bire densizler, yaptıklarınız yeter!” diyerek askerlerin üzerine gitti. Tabancasını çekerek askerlerden birini öldürüp diğerini yaraladı. Tarihte Sütçü İmam veya
83 Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Hazırlayan:Uluğ İğdemir, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları XVI. Dizi- Sa. 26a, Ankara 1989, s. 86.
84 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces Jan.- Feb. 1920”, The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), 47-69, s. 65.
85 Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi (A.B.G.K.A.E.M)., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Dairesi Başkanlığı, Yayın nu. 34. Ankara 1997, c.3, s.105.
86 A.B.G.K.A.E.M., s.60-62.
Uzun Oluk olayı olarak bilinen bu hareket üzerine Müslümanlarla Ermeniler arasında kavga çıktı. Gittikçe büyüyen bu kavgada iki Ermeni daha öldürüldü ve her iki taraftan toplam 14 kişi yaralandı. Yaralanan Müslümanlardan jandarma görevinden ayrılmış olan Çakmakçı Sait, aldığı kurşun yarasının tesiriyle daha sonra şehit oldu. Bu olaydan sonra Ermenilerin vahşi davranışları arttı. Fransızlardan yüz bulan Ermeniler, karşılaştıkları Müslümanı “Bu da çeteden veya Kuvây-ı Milliye’den”dir diye kurşuna dizdiler. Erkekleri öldürürken kadınlara da tecavüz ettiler. Müslümanlar, korkudan evlerinden dışarı çıkamaz oldular87.
Maraş’ı işgal eden Fransız ordusundaki Ermeni fedaileri 1 Kasım 1919 tarihinde Müslüman halktan intikam almak için masum insanları katlettiler. İntikam ateşi içinde yanan Müslüman halkın feryadı ve yardım isteği yürekleri sızlattı. İşgal sırasında gerekli tedbirler alındı ise de yeterli olmadı88
. Bu nedenle Maraş’a acilen kuvvet gönderilmesi istenildi. Ayrıca 12 Kasım’da Fransızların Maraş’ı işgali ve şehirde yaptıkları zulüm protesto edildi89.
22 Kasım 1919’da Fransızlar şehrin etrafında siperler kurarak Elbistan yolunu denetimleri altına aldılar. Hükümet Konağı’ndan Osmanlı Bayrağı’nı indirmek istediler ise de halk tarafından yapılan müdahale sonucu başarılı olamadılar. Fakat bu tartışmada jandarma tüfekçisi Sadullah Efendi şehit oldu90.
24 Kasım 1919’da Antep’te bulunan Fransız kumandanı, Adana Ku-mandanlığı’ndan Antep ve Maraş’ta birer alay kuvvet bulundurulmasını isterken diğer yandan Halep’te bulunan Ermeniler, Diyarbakır’daki Ermenilerin Adana ve Maraş’a göç etmelerini teşvik ettiler91. Fransızlar, Ermenileri silahlandırıp Türklere karşı kullandılar. Bölge valisi olan Albay Bremond gibi yetkililer Ermeni yanlısı bir tutum izlediler. Bundan cesaret alan Ermeniler Fransızların uyarılarını bile dinlemeyerek ileri gittiler ve Müslüman halka zulmettiler92. Diğer bir ifadeyle Fransız işgal ordusunun kanatları altına sığınan Ermeniler, Türkleri şehit etmek için Fransa’yı araç olarak kullandılar93.
Fransız işgal kumandanı Yüzbaşı Andre, 27 Kasım 1919 Perşembe akşamı Agop Hırlakyan’ın evine davet edildi. Yemekten sonra Yüzbaşı Andre,
87 15 Kolordu Kumandanı Miralay Kazım Karabekir tarafından 19 Kasım 1919’da Erzurum Valiliğine gönderilen 540 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 16.
88 Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Elbistan Şubesi’nin 1 Kasım 1919’da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine çektiği telgraf, TİTEA, Kutu no 31, Belge no 175.
89 Açıksöz, 12 Kasım 1919 tarih ve sayı 31.
90 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s. 63.
91 15. Kolordu Kumandanı Miralay Kazım Karabekir’in Erzurum Valiliğine gönderdiği 24 Kasım 1919 tarih ve 551 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 17.
92 Bilge Yavuz, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk-Fransız İlişkileri 1919-1922, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, xvıi, Dizi-Sa, 68, Ankara 1994, s.55-56.
93 Yavuz, a.g.e., s.61,63.
Belleten C. LXVII, 59
Hırlakyan’ın torunu olan Hovsep’in kızı Helena’yı dansa davet etti. Ancak Helena “Ne Fransız ne de Ermeni bayrağının bulunmadığı bir şehirde dans etmeyi sevmem” diyerek cevap verdi. Helena’nın isteği üzerine Yüzbaşı Andre askerlerine emir vererek kaleden Türk Bayrağı’nın indirilmesini istedi. Bunun üzerine Helena, dans davetini kabul etti.
28 Kasım 1919 Cuma günü Maraş Kalesi’nden Osmanlı Bayrağı’nın in-dirilmesi ve Fransız bayrağının çekilmesi halkın galeyana gelmesine sebep oldu. Cuma namazı kılmak için Ulu Camii’ne gelen halk içinde bir huzursuzluk vardı. Cuma namazı vakti oldu ve halk namazın ilk sünnetini kıldı. Cuma namazı hutbesini okumak için minbere çıkan İmam-Hatip Rıdvan Hoca’nın “Hür olmayan bir beldede Cuma Namazı kılınmaz.” demesi üzerine halk namazı terk etmeğe başladı ve sancağı çekerek kaleye hücum etti. Buradaki askerleri etkisiz hale getirdikten sonra Fransız bayrağını indirerek Osmanlı Bayrağı’nı göndere çekti. Hepsi birden havaya ateş açarak “Yaşasın Osmanlı” dedi ve heyecanla hükümet binasına gitti. Kapıda bulunan Ermeni bekçi Vahan’ı istemiyoruz diyerek üzerine yürüdü. Hükümet binasında bulunan muhafızların silahlarını zorla ellerinden aldı ve hepsini de iyice dövdü. Olayın daha fazla büyümesi Mutasarrıf ve memurların müdahalesiyle önlendi. Bu arada Fransızlar, halkı sakinleştirdiler ve dışardan istedikleri kuvvetin şehre ulaşması için zaman kazanmaya çalıştılar. Fakat bu hareket sonucunda halkın, işgalcilere ve Ermenilere karşı kararlı bir davranış içinde olduğu anlaşıldı94. Bayrak olayından sonra Andre, Fransız komutanlığınca Antep’e davet edildi ve bir daha Maraş’a dönmedi.
Fransız Kumandanı General Querette, 13 Aralık 1919 tarihinde Maraş’ ın güvenlik sorumluluğunu üzerine aldı ise de asayişi sağlayamadı95. Fransız ve Ermenilerin birlikte Maraş’ta yaptıkları katliam ve tecavüz devam etti. Bu sebeple yapılan mezalim, Pazarcık eşrafı tarafından 1 Ocak 1920’de protesto edildi96.
1 Ocak’ta eski Ermeni mebusu Agop Hırlakyan’ın evi projektör ile ay-dınlatılarak koruma altına alındı. Türklere dışardan gelebilecek yardımı önlemek amacıyla Elbistan yolu gözetim altında tutulmaya başlandı. Halep’ten Maraş’a yardım için gönderilen iki araba silaha Ermenilerin ihbarı sonucu Fransızlar tarafından el konuldu. Pazarcık’a bağlı Akçakoyunlu köyünden Ali Çavuş ile üç arkadaşı Antep’e giderken Fransız üniforması giymiş 15 Ermeni asker tarafından saldırıya uğradı. Bu saldırıda Ali Çavuş ile arkadaşının biri şehit oldu diğeri de kaçarak kurtuldu97.
94 15. Kolordu Kumandanı Miralay Kazım Karabekir tarafında Erzurum Valiliği’ne gönderilen 8 Aralık 1919 tarih ve 595 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 19.
95 Milli Mücadele Dönemi Beyannâmeleri, Hazırlayanlar: Zeki Güner, Orhan Kabataş, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, sayı 38, Ankara 1990, s.295-296.
96 Hakimiyet-i Milliye, 1 Ocak 1920, sayı 1.
97 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.73-74.
5 Ocak’ta Bababurnu’nda Fransızlarla yapılan müsademede (silahlı çatışma) Matematik Öğretmeni Hayrullah Efendi yaralandı98 ve daha sonra bu yaranın tesiriyle şehit oldu. Fransızların himayesinde hareket eden eli silahlı Ermeni çetesi 7 Ocak 1920’de Zeytun’a (Süleymanlı) yaya bir buçuk saat mesafede olan Dönüklü Köyü’nü bastı. Köyde bulunan toplam 12 hane Müslüman halkın tamamını, çocuk, kadın ve yaşlı demeden zorla Zeytun’a götürdü. Götürülen bu çaresiz ve suçsuz insanların hiç biri geri köylerine dönemediği gibi kendilerinden hiç bir haber de alınamadı99.
8 Ocak akşamı üç Ermeni Çukuroba Camii’ne girerek bomba atmaya çalıştı, fakat cemaatın müdahalesi sebebiyle başarılı olamadı. Aynı saatte cami önünden geçen üç Fransız askeri minarede ezan okuyan müezzine silahla üç el ateş etti.
Bu arada Fransızların silahlandırdığı Ermeni gençleri kışlada eğitilip ki-liselere yerleştirildi. Halk arasında Ermeniler tarafından Müslümanlara bir suikast yapılacağı şayiası yayıldı. Ermeniler, güneş battıktan sonra şehre giren halkın sorgulanmadan kurşuna dizileceğini ilan etti100. Fransızlara yardım için İslahiye’den 300 kişilik takviye birlik geldi. Bababurnu ve İmalı mevkiinde müsademe devam etti. Bu işgalci kuvvetler daha sonra Gökpınar, Kılılı ve Sarılar köyünü tahrip etti101.
11 Ocak günü Ceceli, Gökpınar, Şerefoğlu, ve Şekeroba köyleri Fransızlarca top ateşine tutuldu. Şehirde örfî idare ilan edilerek sabah 06’dan akşam saat 18’e kadar halkın işine gitmesi yasaklandı. Ayrıca üzerinde silah taşıyanların idam edileceği ilan olundu102.
13 Ocak gecesi Fransız müfrezesinde bulunan bir grup Ermeni, Büyük-araplar köyüne gitti. Evlerin kapılarını kırarak zorla içeri girdi, halkın ırz ve namusuna saldırdı. Bundan kurtulmak isteyen köylüler de çevre köylere ve dağlara kaçtılar. Sabahleyin yoluna devam eden müfreze, köyüne dönmekte olan halkın üzerine ateş açarak bir kişiyi şehit etti ve iki kişiyi yaraladı103.
Gün geçtikçe Ermenilerin Müslümanlara yaptığı zulmün şekil ve şiddeti arttı. Yapılan haksızlıkları haber alan Diyarbakır Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Maraş’ta yapılan Ermeni mezalimini 16 0cak 1920’de protesto etti104.
98 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.75.
99 7 Ocak 1920’de Maraş’ın Elbistan Heyet-i Merkeziyesi’nden gönderilen telgraf Darende Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Sivas Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi Ri-yaseti’ne gönderilmiştir. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 86.
100 Hakimiyet-i Milliye, 24 Ocak 1920, sayı 4.
101 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.75.
102 Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Riyaseti’nin 3. Kolordu Kumandanlığı’na gönderdiği 11 Ocak 1920 tarihli yazının sureti., A.B.G.K.A.E.M., c.3, s.105-107.
103 A.B.G.K A.E.M, c.3, s.81-82.
104 O.B.E., s.261.
19 Ocak’ta Colonel Normand ve General Querette bütün Fransız askerî personelinin Ermeni koğuşunda toplanmasını emretti. Ermeniler, Fransızların kuşatması altında olacakları endişesiyle bu emre uymadılar. Bunun üzerine Ermeniler, Fransız kumandana neden böyle yaptığını sorduğunda Türklerin üzerine saldırı hazırlığında oldukları cevabını verdiler. Bugün yapılan mezalim sebebiyle çeteler ve Türk halkı şehirden ayrılmak üzereydi.
Türklerin şehirden ayrılması demek Ermeni ve Fransız kuvvetlerinin her hangi bir direnme ile karşılaşmadan şehre girip hakim olması demekti. Türkler teslim bayrağı çekmelerine ve teslim olmalarını bildirmelerine rağmen Fransızlar birden şehirden çekilebileceklerini ve Ermenileri Amerikan himayesine göndereceklerini duyurdular. Gelişmeleri takip eden Türkler, Fransızlarla anlaşma yapılacağından memnun oldular. Ayrıca Fransızlar, Ermenilere çekilecekleri zaman yeni bir krizin olmayacağına dair güvence verdiler.
Elbistan’dan gelen Maraş Müdafaa-i Hukuk-u Milliye liderlerinden biri olan Dr. Mustafa, görüşmek üzere Fransız yetkililerinin yanına gitti. Fransız yetkilileri, Dr. Mustafa’ya yeni bir anlaşma yapılacağını resmen bildirdiler. Alınan bu sevindirici haber Türkler arasında hızla yayıldı. Bunun üzerine köylerde çetelerin yeniden toplanması ve şehre gelmesi emri verildi105.
20 Ocak 1920’de başlayan Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleri altında kanlı savaşa devam edildi ve Maraş’ta halk muhasara altına girdi106. Antep’ten Maraş’a gönderilen bir Anzak (Avusturalya ve Yeni Zelanda’dan getirilen askerler) kafilesine Karalar ve Tutum bölgesi arasında halk tarafından silahla karşı konuldu. Çatışmada 14 Fransız askeri öldürüldü ve eşyalarıyla silahları ele geçirildi. Aynı gün Antep’te 4 Fransız askerinin evlere tecavüz ettiği ve evini tecavüzden korumak isteyen bir Müslüman gencin şehit edildiği, halkın galeyana gelerek bunların üzerine yürüdüğü haberi Maraşlıların harekete geçmesine sebep oldu. Çünkü Fransız askerleri aynı hareketi Maraş’ta da yapabilirlerdi107.
Savaşın ilk günlerinde halka silahla saldıran Ermenilere, Atatürk’ün emir ve komutasında olan Kuvây-ı Milliye tarafından sert bir şekilde cevap verildi. Aşırı derecede şımaran Ermeni fedaileri Fransızlar tarafından kurtarıldı.
21 Ocak sabahında Türkler, Ermenilerin ve Fransızların bulunduğu yerleri kuşattı. Bu sebeple Fransız birlikleri diğer birliklerle irtibat kuramadı. Fransız ve Ermeni birlikleri ile yardım için gelen diğer birliklerin arası kesildiğinden
105 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 68.
106 Elbistan Heyet-i Merkeziyesi’nin Umumi Heyet idarelerine yazdığı 23 Ocak 1920 tarih ve 30 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 88.
107 TİTEA, Kutu no 18, Belge no 39.
şehirdeki işgalci kuvvetler desteksiz bırakıldı108. Müslümanlar, Ermenilerin mezaliminden kurtulmak için kendi evlerini yakmak zorunda kaldılar. Böylece komşuları olan Ermenilerin evlerini de yakmaya ve onlara zarar vermeye çalıştılar. Ayrıca çubuğun ucuna takılan yağlı bez parçasıyla ulaşamadıkları yerleri yaktılar. O gün rüzgarın etkisiyle yangın kısa zamanda etrafa yayıldı. Bu defa Ermeniler kendi evlerini kurtarmak için yıkmak zorunda kaldılar109.
22 Ocak’ta savaş bütün şiddetiyle devam etti. Fransızlar şehri makineli tüfek ve toplarla ateşe tuttu. Türklerin iki makineli tüfeği vardı fakat topu yoktu. Müslümanlar tepe üzerinden geçip Fransız karargahına yaklaşmaya çalışırken üzerlerine topla ateş edildi. Ateşin şiddetinden Türkler geriye çekildiler ve evlerine sığınmak zorunda kaldılar.
Fransız ve Ermenilerin top atışlarıyla şehir ateş ve dumanlar içinde kaldı. Türkler, stratejik yerlerde Fransız karakollarının bulunması sebebiyle gündüz şehre giremez oldular. Ayrıca Ermeni evlerinin etrafı sur gibi yüksek ve kalın duvarla örülü olduğundan şehirde savaşı sürdürmek çok zordu110.
23 Ocak’ta Maraş’ta meydana gelen olaylardan Anadolu’da yaşayan halk öyle etkilendi ki, Adana ve Maraş’ın anavatandan koparılacağı zehabına kapıldı111.
24 Ocak günü şehirdeki halk dışarı çıkamadı. Altı yerde yangın çıktı. Şehre 150 Ermeni askeriyle birlikte 1 top ve 15 araba cephane geldi. Bu toplarla şehir tahrip edilmeye başlandı. Aynı gün 150 Fransız askeri muhafazasında İslahiye’den gönderilen cephane ve mühimmat yüklü 12 arabaya Kuvây-ı Milliye tarafından el konuldu. Fransız askerleri ateş ederek İslahiye tarafına geri dönmeye mecbur oldular112.
25 Ocak’ta Fransızlar Maraş’ı bombalayarak yangın çıkardıklarından halkın evlerinden dışarı çıkması mümkün değildi. Bu yangınlar sebebiyle her tarafı duman kapladı ve şehrin girişi görünmez oldu. Gece boyunca toplarla her taraf bombalandı. Yapılan ateşler ve çıkarılan yangınlar sebebiyle gece gündüz gibi aydınlandı ve bombanın şiddetinden yıkılmayan evler de sarsıldı113. Ermeniler şehrin değişik altı yerinde yangın çıkardı. Bu yangın kısa zamanda her tarafa yayıldı. Ayrıca 150 askeriyle harekete geçen düşman, 1 top ve 15 araba cephaneyle şehre ateş açtı. Maraş’taki Ermeniler de 10 büyük top ile etrafa ateş ederek büyük
108 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces Jan.- Feb. 1920”, The Armenian Rewiev, Vol. 30, (Winter 1977-78), 388-397, s.394.
109 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
110 “The 22 Days of Marash: Paper on the Defense of the City Against Turkish Forces Jan.- Feb. 1920”, The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), 47-69, s.49-51.
111 Bayburt Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Reisi tarafından bu telgraf Amerikan tem-silciliğine gönderildi. TİTEA, Kutu no 129, Belge no 27. c.3.,83-84
112 A.B.G.K A.E.M., c.3.,83-84
113 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 51., A.B.G.K.A.E.M., c.3, s.84.
bir tahribat yaptılar. Top ateşleri altında kalan kadınlar çocuklar feryat etmeye başladı. Halk manevî gücünü tamamen kaybederek teslim olma durumuna geldi.
Halkın bunlara karşı koyacak cephanesi yok denecek kadar azdı. Elbis-tan’dan yardım olarak bir mitralyöz ile bir miktar cephane Maraş’a gönderildi. Bir yandan Elbistan’a bağlı köylerden yeteri kadar hayvan temin edildi ve günde 20 sandık cephane ulaştırılmaya çalışıldı. Diğer yandan şehir çöl haline gelmeden Müslümanların bir an önce bu mücahitlerin yardımına yetişmesi istendi114.
26 Ocak’ta Fransızlar Türklerin evlerini tek tek seçerek yakmaya başladı. Duvarları toprak kepiç, tavanı ağaç sütundan, çarpı (küçük ağaç parçası) ve kamıştan yapılan ve üzeri toprakla örtülen tek katlı evlerde yangın birden büyüdü115. Kuvâ-yı Milliye tarafından Fransız askerlerinin muhafazasında olan Aksu Köprüsü yıkıldı 116 ve burada bulunan Fransız müfrezesi tamamen imha edildi117. Beyazıt Zâde Şükrü Bey ve Kadir Paşa, Ermenilerin zulmünü önlemek amacıyla yanındaki 400 kişiden oluşan bir grup çete ile karşı koydu ve söz dinlemeyen Ermenilerin bir kısmını kılıçtan geçirdi. Bu arada çeteleri, keskin kılıç ve Alman yapımı mavzer silahı ile donattı. Bu ölüm kalım savaşında Çerkezler ve Kürtler de Kuvây-ı Milliye kıyafeti giyerek Ermenilere karşı yapılan bu soylu mücadeleye katıldılar118.
27 Ocak’ta Maraş Hukuk-u Milliye Cemiyeti namına Elbistan Heyet-i Merkezi çektiği telgrafta, Maraş’taki facianın bir an önce durdurulmasını, aksi halde Anadolu’da yaşayan insanların silaha sarılarak Maraş halkına yardım etmek için yürüyeceklerini bildirdi. Ayrıca facianın durdurulması konusunda gereğinin yapılması Dersaadet (İstanbul) ve Avrupa temsilcilerinden istendi119
.
Maraş’ta Ermeniler Türkleri katletmeye devam ederken İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa gibi yerlerde de işgalci kuvvetlerle birleşen Osmanlı vatandaşı gayr-i müslimler de Müslümanları katlediyor, mallarını yağmalıyor, mukaddes değerlerine hakaret ediyor ve ırzlarına tecavüz ediyorlardı120. Halbuki Osmanlı vatandaşı gayr-i müslimler kendilerinin de vatanı olan bu toprakları savunmak zorundaydı. Fakat onlar vatanlarını işgal edenlere karşı savunmak şöyle dursun işgalcilerle birleşerek Türkleri arkadan vuruyorlardı.
114 Elbistan’dan gönderilen 25 Ocak 1920 tarihli telgraf, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Umum-u Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine çekildi. TİTEA, Kutu no 31, Belge no 189.
115 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 52.
116 Sivas Valiliği’nin 4 Şubat 1920 tarihli yazısı. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 98., TİTEA, Kutu no 20, Belge no 124.
117 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 123.
118 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 66.
119 Bu telgraf Sadâret’e ve Dahiliye Nezareti’ne gönderilmiştir. TİTEA, Kutu no 22, Belge no 8.
120 Anadolu Ajansı’nın 4 Mayıs 1920 tarihli yazısı. TİTEA, Kutu no 28, Belge no 19.
Savaşın altıncı günü olan 27 Ocak’ta işgalci kuvvetlerle Türk kuvvetleri dengeleşince mücadeleden yılan ve ümidini kaybetmek üzere olan halk geri çekilmek zorunda kaldı121. Bu gelişmeleri tehlikeli bulan Maraş Müdafaa-i Milliye tarafından şu bildiri yayımlandı:
“Bugün makam-ı Hilâfet olan İstanbul’dan itibaren bütün Arap, Türk, Kürt memleketleri düşmanlar arasında taksim ediliyor. Cennet-asa (cennet gibi) o muazzam Suriye mamureleriyle (şehirleriyle) büyük Ermenistan adı altında Adana, Urfa, Antep, Maraş ve daha şimale (kuzeye) doğru bütün şark (doğu) vilayetleri Fransız tahkim (hakimiyet) ve zulmü altına veriliyor. Bir senedir âsâyiş bahanesiyle işgal altında tuttukları memleketlerimizde Yunan ve Fransız mel’unları (lanetlenmiş) birbirine rekabet edercesine ele geçirdikleri din kardeşlerimize tarihte görülmeyen vahşet ve canavarlıkları yapıyorlar.
İşte bakınız sevgili memleketimiz gibi hemen bütün sekenesi (sakinleri oturanları) ve her varlığı ile Müslüman olan Maraş, altı gündür yerli Ermenilerle Fransızların top şarapnelleri tesiriyle peyda olan (meydana gelen) vasi (geniş) korkunç yangın alevleri içinde kavrulup mahvoluyor. Ya mü’minîn! yerde bütün inananlar, gökte bütün melekler şahittir ki, Türk ve Müslüman olmaktan başka bir günahı olmayan bu din ve millet kardeşlerinizin hasbeten-lillah (Allah rızası için) imdadına yetişiniz. Bu zavallıları hain düşmanların kanlı pençelerinden kurtarınız. Evet geliniz, görünüz Maraş yanıyor. İslam kanı dereler gibi akıyor. Namussuz Ermeniler ve insaniyetten bî-nasip (nasipsiz) Fransızların emân-ı nâ-pezir (geçerli olmayan eman) top atışları bârân-ı bela (bela yağmuru) gibi dökülen mitralyöz yağmurları yıldırımlar bu muhataralar (tehlike-korku) içinde boğuluyor. Kadın, çoluk çocuk, ihtiyar hasta gibi sınıf-ı acezenin (güçsüz sınıflar) kopardıkları vâveyla-yı istimdad (yardım çığlıkları) dergâh-ı uluhiyyete (Allah katına) kadar yükseliyor. Fakat halas ve necat (kurtuluş) dakikalarının pek yakında hulul (gelip çatması) edeceğine Ashab-ı Kiram gibi kırılmaz bir azimle (kararlılık) dönmez bir yüzle iman eden Maraşlı din kardeşleriniz altı gün altı gecedir susuz, uykusuz, sükun ve aramsız (durup dinlenmeden) bir halde düşmanın kahr-u gazap ( helak ve azap) yağdıran ve cehennemden nişan veren bir dürlü azap ve helâk vesâitiyle mütehevvir (kızgın) arslanlar gibi pençe-i şuyur (aslan pençesi) olan Maraş, şu dakikada bütün esâretzede (esir olan) dünya sükkanına (oturanlarına) bir ders-i fazilet (erdemlik örneği) vermeğe çalışıyor. Zira biliyor ki insanı behâimeden (hayvanlardan) tefvik (üstün kılan) eden din ü devlet (devlet ve din) ve millet muhabbeti (sevgisi) ve namus ve haysiyet (edep ve onur) duygusudur. Bugün ruh vicdana tamamıyla ve bütün mazisiyle (geçmişiyle) hakim olan bu mefkûreler (fikirler) yolunda düşman ne kadar kavi (kuvvetli) tali’in (şans) mürettip zebun (tertip edilmiş zayıf) olursa olsun hükm-ü kaza ve kaderden asla yüz çevirmeyecek, bu azim (kararlılık) ve iradesinin şiddet ve kuvvetiyle dir ki sonuna kadar can verip can alacaktır. Siz de bütün kudret-i iman ve iz’ânınızla
121 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
(iman ve akıl gücü) dîde-i basiret (basiret gözü) ve intibanızla (kanaat) içiniz mutaassıp (körü körüne bağlı) ehl-i salip (Hıristiyan) tarafdaranının (taraftarlarının) bugün Maraş’ta açtıkları kan ve ateş çığırları, görecekleri imkan nisbetinde bütün memalik (ülkeler) ve bilad-ı İslamiye (İslam beldeleri) hakkında mansur (üstün gelen) bî-rahm ve bî-eman (merhametsiz ve güvensiz) siyasetin fâ-tıme-i (başlangıç) tatbikatıdır. Uyanınız ehl-i iman uyanınız! İnsana kanlı yaşlar döktürecek ve belki insaniyete lanetler yağdıracak şu fecî (acıklı) hallerimizden ibret alınız. Şu altı gün kadar pek kısa bir müddet zarfında biz gördük ve emin olduk ki düşman lâyetezelzel (sarsılmaz) azim (dayanıklılık) ve imanımız karşısında hâib ve hâsir (eli boş ve hüsrana uğramış) kalacak. Yirminci asır medeniyette kurun-ı vusta (orta çağ) zihniyetiyle temin etmek istediği o mevki-i muallayı (yüksek mevki) ihtiram ve ihtişamgah (saygı duyulan makam) ehl-i tevhid ve imanın alamet-i diniye-i semaviyesi (imanın dini ve semavî sembolü) olan eski pür-nur (nurlu) hilalimize nasip ve müyesser (nasip) olacaktır. Gayret (çalışma) bizden tevfik (zafer) Allah’tan kardeşler.”122
28 Ocak’ta Maraş’ın stratejik noktaları olan Atoğlu, Duraklı ve Kuyucak Mahalleleri tamamen, Çarşıbaşı ile Hatuniye mahallesinin bir kısmı Kuvây-ı Milliye’nin kontrolü altına girdi. Şehir içinde silahlı çatışma akşama kadar devam etti. Mahallelerin ve çarşının güvenliğini sağlamak için karakollar kuruldu123. Fakat bu gelişmeler uzun sürmedi. Aynı gün Fransızlar Ermenilerle birlikte 20 top ve birçok makineli tüfekle savunmasız halkın üzerine ağır bir şekilde ateş ederek esas amaçlarını ortaya koydular. Müslümanlara vahşice saldırdıkları gibi şehre gelip gidenleri sorup araştırmadan katlettiler124.
Fransız ve Ermenilerin saldırıları karşısında Türk halkı paniğe kapıldı Maraş’tan kaçmaya başladı. Savaşın yedinci günü olan 28 Ocak’ta Fransız kuvvetleri bir direnişle karşılaşmadan şehre girerek istediği stratejik noktalara yerleşti. Halk şehirden dışarı kaçmaya devam ediyordu. Yani mahalli ifade ile mecaz anlamda söylenen “kaç kaç” başlamıştı. Fakat bu durum gece yarısı değişti. Türkler, cesaretle Fransızların içine nüfuz ederek 29 Ocak’tan itibaren yeniden azim ve kararlılıkla savaşa devam ettiler125.
122 Bu bildiri Maraş Livası Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti namına Elbistan Heyet-i Merkeziyesi imzasıyla 27 Ocak 1920’de Sivas Valiliği’ne, Hüzür-u Sâmî-i Sadâret Penâhilerine ve Dahiliye Nezaret-i Celîlesine “gayet mühim ve müsta’celdir” şerhiyle gönderilmiştir. İşgalin Der-saadet’teki medeni Avrupa ve Amerika mümessillerine ciddi bir lisanla anlatılması istenmiştir. TİTEA, Kutu no 28, Belge no 8.
123 Sivas Valiliği, Heyet-i Temsiliye’den alınan 1 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti 2 şubat 1920 tarihinde Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne bildirildi. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 93.
124 Hakimiyet-i Milliye, 28 Ocak 1920, sayı 5.
125 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
29 Ocak Perşembe günü kışladan şehre mitralyöz ve bomba ile devamlı ateş edildi. Daha önce savaş karargahı haline getirilen kiliselerden Müslüman halk üzerine ateş açıldı. Ermeni askerleri tarafından Müslümanların evlerinin çoğu yakıldı126. Halkın elinde 3 top ve bir miktar havan topu vardı. Müslümanlar bu silahları kullanarak kışla ve cephanelik olarak kullanılan Amerikan Yetimhanesi ile Gregoryan Kilisesi’ni bombaladı.
Ermeniler, Maraş kurtuluş savaşında Fransızlara aşırı derecede yardım ediyordu. Bunun yanı sıra Ermeniler, Müslümanlar savunmaya geçince Fransızlara Türklerin bütün evlerini yakmayı teklif ettiler. Fransızlar, bu teklifi kabul etmediği gibi Türklerin katledilmesini önlemek amacıyla Katolik Kilisesi ve Shalom Yetimhanesi yanındaki Müslümanların evlerinin yakılmasına da engel oldu127.
30 Ocak’ta Fransız askerleri ateş ederek şehri her taraftan kuşattı. Atılan bombalar sonucu çıkan yangın olumsuz hava şartları ve kuzeyden şiddetli esen poyraz rüzgarının etkisiyle şehrin her tarafına yayıldı. Şehir harabeye döndü ve halk arsında açlık tehlikeli boyuta ulaştı. General Querette bu olumsuz şartlarla hiç ilgilenmedi. Bu arada halk da her dakikası kanla geçen savunma mücadelesine devam etti.
31 Ocak’ta kışla istikametinde önemli bir olay olmamakla beraber sokak savaşı ve yangınlar devam etti. Çarşı ve pazar yağma edildi128. Kışlaya ve Ermeni Katolik Kilisesi’ne sığınan düşmanla müsademe yapıldı. Müslüman halk büyük bir azimle düşmana karşı direndi. Düşmanın saldırıları etkisiz hale getirildi ve Şekerdere Kilisesi’nden çıkan Ermeniler imha edildi. Bugün Türkoğlu ve Şerefoğlu arasında devriye gezen düşman kuvvetlerinden 3 makineli tüfek ile bunların hayvanları alındı ve elde edilen hayvanlarla nakliye kolu kuruldu. Düşmanın İslahiye demiryolunu kesmek için Andırın’dan bir Kuvâ-yı Milliye müfrezesi hareket etti129.
31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan gece Belediye binası civarındaki evler ateşe verildiğinden çok büyük bir yangın çıktı. Yangından faydalanan halk çarşıyı yağmalamaya başladı. Yağmalamayı durdurmak için caydırıcı ve gerekli tedbirler alındı. Yağmalamanın önlenmesi için şehre ulaşan seyyar Milli kuvvetlerden 150 asker kuzeyde bulunan boş evlere yerleşti. Bunlardan bir tabur Karamanlı Mahallesi’nin güney batısında bulunan Mercimek Tepe’ye ve diğer bir tabur
126 A.B.G.K.A.E.M, c.3, s.78.
127 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 67.
128 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 102.
129 Sivas Valiliği’nin, 4 Şubat 1920 tarihli yazısıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği Heyet-i Temsiliye’nin 3 şubat 1920 tarihli telgraf sureti. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 100.
kışlaya bakan Tavşan Tepe’ye konuşlandı130. Buralarda halkın elinde bulunan top ve tüfeklerle müsademeye devam edildi. Bu arada yurdun diğer yerlerindeki Milli kuvvetlerden gönüllü olarak gelen askerler de Maraş kurtuluş savaşına katıldı131.
1 Şubat’ta General Querette, Maraş’ta bomba ve mitralyöz ateşine devam ettirdi. Atılan mitralyöz ve bombalarla şehrin bazı mahalleleri harabe haline döndü. Ateş altında kalan suçsuz çocuk, kadın ve yaşlılar katledildi132. Şehirdeki Müslümanların malları ve evleri yandı bir çok insan da şehit edildi. Bu sebeple Müslümanlar ile Ermeniler arasında düşmanlık aşırı derecede arttı. Halk, Fransız ve Ermenilerin şehri tamamen boşaltmasını istedi. Şehrin kurtarılması için tek çare Fransızların çekilmesiydi. Fransızlar şehirde kaldığı sürece Ermeni katliamı devam edecek dolayısıyla savaş da sürecekti. Zira bunun böyle olmasını Ermeniler ve Fransızlar istiyordu. O zaman da Müslümanlar, tamamen yok oluncaya veya şehri Ermeni ve Fransızlardan temizleyinceye kadar mücadeleye devam edecekti133.
1 Şubat’ta Ermenilerin evleri ve kiliseleri Fransız askerlerince koruma altına alındı. Fransız üniforması giymiş 400 Ermeni askeri top ve tüfek ile halka ateş etti. Bu arada kışlada bulunan dağ topu ile de ateşe devam edildi. Yardım için çevre köylerden Maraş’a gelen Müslümanlar, Ermenilerce pusuya düşürülerek şehit edildi. Bugün Ceza Reisi de Ermenilerce şehit edildi. Şehirde bulunan mazlum insanlar ellerine geçirdikleri silahla hayatlarını savunmaya ve şehri kurtarmaya çalışırken dışarıda bulunan Ermeni ve Fransız kuvvetleri de şehre saldırmaya devam etti134.
Mütareke hükümlerine uymadan Fransızlara yataklık eden Ermeniler tarafından Maraş’ta yapılan mezalim 1 Şubat 1920’de Darende halkı tarafından yapılan mitingde kınandı135. Ayrıca top ve mitralyöz ateşleri içinde mahsur kalan Maraş halkına yardım etmek üzere kurulan bir tabur Milli Kuvvetin gönderildiği bildirildi136.
2 Şubat’ta Ermenilerin sığındıkları Şekerdere Kilisesi’nin içinde 6 sandık cephane, 20 bomba ve 1 otomatik tüfek bulundu. Aynı gün askerî kışla gibi kullanılan Şekerdere Kilisesi yakıldı. Ermenilerin ve Fransızların ellerinde
130 Sivas Valiliği’nin, Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği 2 Şubat 1920 tarihli yazısında ifade edilen Darende Kaymakamlığı’ndan alınan 1 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 97.
131 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 102.
132 A.B.G.K.A.E.M., c.3, s.81.
133 Sivas Valiliği’nin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Heyet-i Mer-keziyesi’ne yazdığı 4 Şubat 1920 tarihli raporun sureti. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 126.
134 Hakimiyet-i Milliye, 2 Şubat 1920, sayı 6.
135 Sivas Valiliği’nin Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği 2 Şubat 1920 tarihli yazısında ifade edilen Darende Kaymakamlığından alınan 1 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti. TİTEA, Kutu no 19 Belge no 973
136 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 123.,.
tutmaya çalıştıkları yukarı Bedesten ile Belediye binası ve şehrin çoğu Milli Kuvvetlerin denetimine geçti. Antep yolu üzerindeki dağlık bölgede bulunan 150 kişilik düşman müfrezesi ve Maraş’ın güney batısındaki Atizi mevkiinde bulunan Fransız müfrezesi Kuvâ-yı Milliye tarafından kuşatıldı. Buralarda meydana gelen silahlı çatışmada 412. Fransız Alayı’na mensup dört asker esir alındı137. Yapılan katliamlara karşı duyarlı olan Develi halkı Maraş’taki yükü hafifletmek için 2 Şubat tarihli telgrafıyla yardıma hazır olduğunu bildirdi138.
Şehir içinde yaptığı katliam ile yetinmeyen bir Fransız süvari müfrezesi 2 Şubat’ta Pazarcık’ın batısında bulunan Karahasan Köyü’ne saldırdı. Kuvâ-yı Milliye tarafından silahla karşılanan Fransız birliği geri çekildi ve müsademede altı Fransız askeri öldürüldü. Buradan Arapkir Köyü istikametine giden Fransız süvari müfrezesi demiryolunu tahrip etti. Maraş’a gelmeye cesaret edemeyen birlik Sırçalı’ya gitti. Müfreze, burada bir miktar kaldıktan sonra Birecik istikametine doğru ilerledi139.
3 Şubat’ta Şekerdere ve Tekke mahallesi’nde düşman kuvvetleri imha edildi. Hatuniye mahallesine giden bir kısım halk oradaki düşman kuvvetlerini etkisiz hale getirdi. Mahallede çıkan yangında bir çok insan şehit oldu ve bir kısmı da yaralandı. Bugün, Fransızların 18 arabayla Maraş’a göndermiş olduğu 10.000 kıyye140 un, şeker ve kahve, Karabilal ile Tulum mevkii arasında halk tarafından ele geçirildi141. Çatışmada 14 Fransız askeri öldürüldü142.
5 Şubat günü halk sonuna kadar direnerek kurtulmak veya tamamen yok olmak kararında olduğunu ortaya koydu. Halkın bu kararlı tutumu Fransızların telaşlanmasına sebep oldu. Özellikle dışarı çıkamayan Ermeniler sığındıkları kilise, okul ve evlerden Müslümanlara karşı ateşe devam ettiler143. Düşmanı muhasara altına almak için yeniden caydırıcı tedbirler alındı. Evliya Efendi, arkadaşlarıyla birlikte hareket etmek isteyince gerekli talimat verildi. Ermeniler; Divanlı, Kanlıdere mahallelerinde ve Çarşıbaşı’nda yangın çıkardıklarından bir çok binalar harap oldu. Bugün İslahiye ve Antep yollarından düşman askerlerinin gelme ihtimali olduğundan bunlara engel olmak amacıyla bir süvari müfrezesi gönderildi144
. Ayrıca şehirde Ermenilerin yaptıkları katliam insanlığı tehdit edecek
137 Sivas Valiliği’nin 4 Şubat 1920 tarihli yazısı. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 98, Kutu no 20, Belge no 123. Kutu no18, Belge no37.
138 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 100.
139 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 101, Kutu no 20, Belge no 125.
140 1 kıyye 1282 gramdır.
141 Sivas Valiliği’nin 3 Şubat 1920 tarihli yazısı ekinde bulunan 3 Şubat 1920 tarihli rapor. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 103, Kutu no 20, Belge no 128.
142 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 128.
143 Hakimiyet-i Milliye, 6 Şubat 1920, sayı 7.
144 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 107.
boyuta ulaştığından protesto için mitingler yapılması ve felaketzede Maraşlı dindaşlara yapılan zulmün dış dünyaya bildirilmesi istendi145.
6 Şubat’ta bir Fransız uçağı şehrin üzerinde bir kaç tur attı ve Fransız yetkililerine mesaj bıraktı. Uçak Maraş semalarında uçarken Türkler ateş etti. Buna Fransızlar top ateşiyle karşılık verdi146.
7 Şubat günü Fransız Kolordusu Maraş’a ulaştı ve şehrin güneyinde 4 km. uzakta bulunan Atizi mevkiine karargahını kurdu. Bu kuvvetlerin bir kısmı şehrin güney ve kuzeyine yerleştirildi. Birliğin bir kısmı da Maraş’ın batı tarafından girdi ve şehirdeki kumandanla irtibat kurdu147. Aynı gün Fransız ve Ermenilerin yaptıkları katliam ve zulüm devam etti. Kadınlar ve çocuklar top ve mitralyöz ateşi altında yandı. Binlerce insan bu vahşete kurban edildi. Düşman muhasarası ve sansürü altında bulunan bu insanların feryadını kimse duymadı148. Çaresiz kalan halk müsademeye devam etti.
İslahiye istikametinden gelen 500 Fransız askeri ve 2 sahra topu, Maraş’a yaklaşık 8 km. uzaklıkta bulunan mevkide Kuvâ-yı Milliye tarafından ele geçirildi. Ayrıca Antep’ten gelen 60 arabalık düşman cephanesine Kuvâ-yı Milliye tarafından el konuldu.
Ermeniler kilise ve mekteplerde sık sık toplantı yaptılar. Bahçe (Bulanık) ve Haruniye (Düziçi) civarında bulunan Ermeniler, Müslüman köylerdeki insanları zincirleyerek boğazladılar ve bir kısmını da vahşice katlettiler149.
Maraş’ta sokak savaşı devam etti. Düşmanın istinat ve sığınak noktaları olan Kümbet, Kırklar ve Tekke kiliseleri yakılarak imha edildi. Şıh, Ekmekçi ve Hatuniye mahalleleri Kuvâ-yı Milliye tarafından kurtarıldı. Kuşatma altında bulunan Fransızlar, Amerikan Koleji’nde bulunan Amerikan misyonerleri vasıtasıyla savaşın durdurulması için müracaatta bulundular.
Fransız uçağı 7 Şubat’ta Maraş semaları üzerinde dolaşırken Fransız kumandanına hitaben yazılan mevcut durumun ve kayıpların bildirilmesi hakkındaki evrak bırakıldı. Aynı gün İslahiye istikametinden Maraş’a gönderilen 300 piyade asker, 1 top ve 2 mitralyöz ile Eloğlu (Türkoğlu) yakınında bulunan Bababurnu’nda 150 asker, 100 araba Milli Kuvvetler tarafından kuşatıldı. Kilis-
145 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 122.
146 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 55.
147 The Armenian Rewiev, Vol. 30, (Winter 1977-78), s.395.
148 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 109.
149 TİTEA, Kutu no 19, Belge no 113.
Antep yolu mücahitler tarafından tutuldu. Akçakoyunlu ve Halas istasyonları arasındaki demiryolu tahrip edildi150.
8 Şubat’ta Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleri altında şehirde bulunan yaşlı, kadın ve çocuklar alevler altında yanıyordu. Kurşun ve ateş yaralarıyla ölen binlerce masum insanın cesetleri yerde yatıyordu. Muhasara altında bulunan çaresiz bu insanların acil yardım talebi dış dünyaya sansür edildiğinden çığlıklarını duyan da yoktu. Bu mazlum insanların yardım çağrısına ancak Milli Kuvvetler koşuyordu151. Ermenilerin askerî karargah olarak kullandıkları Kümbet Kilisesi’nde ve düşmanın sığındığı çevredeki evlerde çatışmaya devam edildi. Heyet-i Temsiliye üyesi Evliya Zâde, düşmanın bulunduğu stratejik beş noktayı muhasara altına alarak başarılı bir şekilde taarruza devam etti. Taarruz esnasında Evliya Zâde ve arkadaşlarından bir kaçı şehit olunca harekât akim kaldı. Ermenilerden alınan bu stratejik yerler terk edilince düşman tekrar Kümbet Kilisesi ve çevresindeki evlere sığınarak harekete devam etti152.
8 Şubat gecesi şehirdeki Fransız birliklerinin hepsi kışlada toplandı. Bundan endişelenen Ermeniler neden toplandıklarını sorduklarında Fransızlar, askerî manevra olduğunu söylediler. Ayrıca Fransızlar, Ermenilere bir mesaj göndererek evlerinde kalmalarını aksi takdirde dışarı çıkanların kurşunlanacağını bildirdiler. Mesajı alan Ermeniler derin bir düşünceye kapıldılar. Her şeyin farkında olan Türkler, açlık ve çaresizlik içinde savaşıyordu153.
9 Şubat günü hava çok soğuktu ve aşırı bir kar fırtınası vardı. Kar o kadar çok yağmıştı, o kadar kalındı ki evlerin üzerini örtmüştü ve hiç bir şey görünmüyordu. Çukurları kar doldurduğundan çevre dümdüz görünüyordu. Bu çok ağır ve soğuk hava şartlarına rağmen 9 Şubat’ta 1000 asker ve 8 toptan oluşan Fransız yardım birliği Maraş’a geldi154.
10 Şubat’ta savaş bütün şiddetiyle devam etti. Fransızların top ateşiyle çıkardıkları yangınlar şehrin büyük bir kısmının harap olmasına neden oldu ve akşama kadar yangın devam etti. Her taraftan kuşatılan ve savaştan yorulan Fransız kuvvetleri başarılı olma ümitlerini kaybettiler. Şehir semt semt Milli Kuvvetlerin eline geçti. General Querette, Ermeni komitacılarıyla Amerikan Koleji’ne sığındı ve buraya Amerikan bayrağı çektirdi. Bundan sonra Ermeni ve
150 Sivas Valiliği’nin 11 Şubat 1920 tarihli yazısı ile Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği yazının ekinde bulunan ve “Heyet-i Temsiliye’ye i’tasi rica olunur” ifadesi yazılmıştır. TİTEA, Kutu no 19, Belge no 115.
151 Sivas Valiliği’nin 9 Şubat 1920 tarihinde Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gönderdiği yazının ekinde bulunan ve Heyet-i Temsiliye’den alınan 8 Şubat 1920 tarihli telgraf sureti, TİTEA, Kutu no 19, Belge no 109.
152 Elbistan’dan çekilen 8 Şubat 1920 tarihli telgraf, TİTEA, Kutu no 120 Belge no 107.
153 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s.68.
154 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 56.
Fransız kuvvetleri Müslümanlara taarruz etmekten ziyade onlara karşı savunmaya geçti155.
Fransız komutanları vasıtasıyla gönderilen telgrafta; Fransızların Erme-nilerden kurduğu taburla Maraş’ta acı olayların çıkmasına sebep olunduğu, katliam yapılarak kanlar akıtıldığı, namusa tecavüz edildiği, saf ve masum insanlara zulmedildiği ifade edildi. Halkın vatan ve namus uğruna yaşlı, kadın ve çocuk demeden toptan Fransızlarla savaşma kararında olduğu, Fransız askerlerinin himayesindeki Ermenilerle yaptıkları mezalimin ülkeleri tarafından kabul edilemeyeceği, Ermenilerin hayalci oldukları, tarihte Osmanlı’nın Fransızları çok iyi tanıdığı, medeni Fransa’nın Maraş’ta katliama izin vermeyeceği, Müslüman halkı rencide etmenin Fransa’nın iktisadi ve siyasi menfaatine yararlı olmayacağı belirtildi156.
10 Şubat Salı günü akşamına kadar şehir bombalandı. Ermenilerin ve Fransızların amacı şehri tamamen teslim almaktı. Bu şiddetli bombanın etkisiyle Müslüman halkın morali bozuldu. Halkın çok az bir kısmı Fransızların çekileceğine inanıyordu. Bu sebeple Türklerin çoğu teslim bayrağını çekerek şehri boşaltmaya başladılar. Fakat bugün Fransız kumandanına değiştirilmesi mümkün olmayan bir kararla şehri boşaltma emri verildi. Bu emir üzerine Ermeni karargahına gelen Capital Arlabose, Fransızların Maraş’tan çekileceğini söyledi157. Bunu duyan Ermeniler şaşkına döndüler ve üzüntülerinden kahroldular. Çünkü Ermeniler arasında Türklerin Fransızlara teslim olacağı haberi yayılmıştı. Şimdi ise bu haberin doğru olmadığı ortaya çıkmıştı. Bunlar İtilaf Devletleri’ne güvenerek gelmişti ve şimdi gitmek zorunda kalıyordu. İşgalciler ve işbirlikçileri mecburi olarak şehri terk etmeğe başlayınca Türkler tekrar şehre dönmeye başladılar.
Ermenilere göre, Fransız memurlarına herhangi bir sorumluluk yüklenmeden ve yaptıkları hatanın cezasını çekmeden şehirden ayrılma izni verildi. Çaresiz kalan Ermeniler de Maraş’tan ayrılmak zorunda kaldı.
Ermeniler, geride yıkılmış evlerini, tatmin edemedikleri kinlerini ve acı dolu hatıralarını Türklere bırakarak hayvanlarıyla birlikte Maraş’tan ayrıldılar158. Ermeniler Maraş’tan öyle bir kinle ayrıldılar ki, ayrılırken Türklere kalmasın diye kale gibi sığındıkları, siper olarak kullandıkları ve canlarından çok sevdikleri
155 Hakimiyet-i Milliye, 11 Şubat 1920, sayı 8.
156 Sivas Valiliği 10 Şubat 1920 tarihinde, Maraş faciası dolayısıyla Hâk-i Şahaneye, Düveli İtilafiye mümessillerine, Urfa’daki komutanlar vasıtasıyla General Goro caniplerine, Meclis-i Mebusan’a, Hariciye Nezâreti’ne, Paris Sulh Konferansı’na, Matbuat-ı Osmaniye’ye, Sadâret Makamı’na 13 imzalı telgrafı çekti. TİTEA, Kutu no 27, Belge no 21.
157 The Armenian Rewiev, Vol. 31, (Spring 1978), s. 56-57.
158 Ermenilerin görüşlerine göre emre uymadığı bahanesiyle Ermeni askerleri cezaevine konuldu ve Türklere saldırma fırsatı verildi. Maraş’ta savaş çıkarıldı ve 22 gün boyunca süren savaşta Ermeniler katledildi. The Armenian Rewiev, Vol. 30, (Winter 1977-78), 388-397, s.394-295.
sağlam kalan evlerini kendi elleriyle yakarak, yıktılar. Ekonomik durumları iyi olmasından dolayı onların evleri daha sağlam ve daha iyi idi. Duvarları taştan yapılmış olan iki veya üç katlı evlerin tavanları kiremit çatı ile kapatılmıştı. Taştan yapılmış olan avlu duvarları ise kale surları gibi kalın ve yüksekti. Bu sebeple Ermeni evlerini dışardan muhasara ederek yakıp yıkmak mümkün değildi. Fakat ilahi adalet öyle tecelli etti ki; Ermeniler, Türklerin yakıp yıkamadığı o muhkem ve muhteşem evlerini şimdi kendileri elleriyle yakıp yıktılar. Birlikte kardeşçe yaşadıkları Türklere ihanet etmenin cezasını kendi elleriyle infaz ettiler.
Gelişmeleri endişe ile karşılayan Silvan Kaymakamlığı, 10 Şubat günü Maraş’ta meydana gelen faciayı protesto ederek kendilerine ulaşan bilgileri yetkili yerlere gönderdi159.
10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece Fransız kuvvetleri şehri şiddetli bir şekilde bombaladı. Doktor Mustafa, General Querette ile görüşerek bir anlaşmaya vardı. Bu arada Querette ile görüşmeye fırsat bulamayan Albay Normand, birliklerini İslahiye istikametine doğru çekti160. Diğer Fransız ve Ermeni askerleri de gece vakti gizlice şehirden çekildiler. Giderken ses çıkarıp duyulmasın diye atlarının ayaklarına keçe bağladılar.
İşgalcilerin gizlice çekilip ayrılmasının hemen arkasından Hükümet Konağı’na ve resmî binalara Osmanlı Bayrağı çekildi. Şehrin asayişini temin etmek için Elbistan’da bulunan askerler Maraş’a gitmek üzere yola çıkarıldı. Kolordu Komutanlığı bu gelişmelerden ve alınan sonuçtan dolayı Allah’a şükrederek memnuniyetini belirtti161.
Maraş’tan çekilen Fransızlar ve işbirlikçileri Ermeniler, yolların karla örtülü ve havanın çok soğuk olması sebebiyle yolda perişan oldular. Tekrar Maraş’a dönmek için Halep-Adana arasında tahkimat yapmaya çalıştılar ise de bir sonuç alamadılar. Bu arada Maraş halkına zulmeden Fransız ve Ermenilerin şehirden ayrılmasına Müslümanlar son derece sevindi162.
Maraş’tan çekilen ve medeni geçinen Fransızlar ve onlara öncülük eden Ermeniler gittikleri yerlerde, bilhassa Urfa’da Müslümanları katletmeye devam etiler. Halkın mallarını gasbettiler163. Malları gasp edilen ve savaşta yorgun düşen
159 TİTEA., Kutu no 25, Belge no 110.
160 Yavuz, a.g.e., s.57-58.
161 Sivas Valiliği’nin Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gön-derdiği 12 Şubat 1920 tarihli yazısı, Sivas Valiliği aynı tarihli yazıyı Anadolu Kadınlar Cemiyeti Riyaseti’ne gönderdi. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 1.
162 TİTEA, Kutu no 20, Belge no 30.
163 Sivas Valiliği’nin Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne gön-derdiği 12 Şubat 1920 tarihli yazının ekinde bulunan Aziziye Kaymakamlığı’ndan cevaben alınan 11 Şubat 1920 tarihli telgrafın suretidir. TİTEA, Kutu no 20, Belge no 6.
Belleten C. LXVII, 60
Maraş halkı arasında açlık baş gösterdi. Bunun üzerine can ve malları zarar gören insanlara yardım olarak Ziraat Bankası vasıtasıyla 10.000 lira gönderildi164.
Yabancı basına göre Milli Mücadele’nin Güney cephesi Maraş, Antep ve Urfa’da toplam kayıp, 10.000 Ermeni ve 600 Fransız askeri idi. Suriye’deki Fransız işgal kuvvetlerinin günlük masrafı ise 2.000.000 Franktı165
. Bu ağır masraf Fransızların maliyesine aşırı bir yük getiriyordu.
Şehirden çekilmeye mecbur edilen Fransızlar, dönecekleri ümidiyle Mersin Limanı’na 4 fırka asker çıkarmayı ve Adana’da bulunan 2 batarya ve bir kıta asker ile birlikte Maraş’a yeniden saldırmayı planladılar166. Fakat Araplar, Camıslı ve Yaslık civarında müsademeye girdikleri Fransızları perişan bir halde geri püskürttüler. Fransızların Maraş’tan zorla geri çekilmesi İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiseri’ni telaşa düşürdü. Bundan sonra Fransız yetkilileri Maraş’ta kendilerine karşı yapılan kıyamı daha iyi anlamaya başladılar. Çünkü bu kıyam Maraş halkının istikbalde özlediği ve asla vazgeçemeyeceği istiklal ve hürriyet içindi167.
Bu araştırma tamamlanırken şu gerçeği de ifade etmek uygun olacaktır. Maraş’ta yaşayan Ermenilerin bir kısmı, Fransızların yanında yer alan Ermeni lejyonlarının halka karşı yaptıkları zulmün doğru olmadığını idrak etmişti. Bu sebeple Ermeni Başpiskoposu Janparyan ve murahhas üyesi Haçador ve Padolu İbrahim Efendi gibi Ermeniler, Büyük Millet Meclisi’ne çektikleri 18 Temmuz 1920 tarihli telgrafta Hükümete bağlı olduklarını, Fransız veya başka bir yabancı devletin gelmesini kesinlikle kabul etmediklerini, Osmanlı Devleti vatandaşı olarak doğduklarını ve yine aynı devletin vatandaşı olmaktan başka isteklerinin olmadığını, bu isteklerini çeşitli patrikhane ve elçiliklere de yazdıklarını bildirdiler168.
164 3. Kolordu Kumandanlığı’nın Sivas Vilayeti’ne yazdığı 18 Şubat 1920 tarih ve 744 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 18, Belge no 19.
165 Erkân-ı Harbiye Reisi’nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne yazdığı 3 Mayıs 1920 tarih ve 3264 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 17, Belge no 57.
166 Erkân-ı Harbiye Reisi’nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne yazdığı 24 Şubat 1920 tarih ve 1434 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 18, Belge no 12.
167 3. Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisi’nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkezi-yesi’ne yazdığı 7 Mayıs 1920 tarih ve 113 sayılı yazı. TİTEA, Kutu no 18, Belge no 33.
168 Anadolu azası olarak imzalanan 18 Temmuz 1920 tarihli telgraf Ankara’dan Erzurum’a çekildi. TİTEA, Kutu no 24, Belge no 91.
ABSTRACT
After 1862, Armenians started to rebel in Maraş. They were used by Russian, French, English and American people for their political interests. During World War I, Armenians rebelled with the provocation and encouraging of foreign powers against the Ottoman State. In the critical days during the Dardanels War, the Armenians fought the Turkish army. They treated Turks antagonistically in order to provide facilities for Entente Powers. Besides, they supported Bozo Çetesi which was a terror group at that time. Because of such reasons, the rebellious Armenians were compelled to migrate dating from 10th April 1915.
In the war years, Bozo Çetesi (terrorist group) was founded. The Çete, gathered people and used them against Turks. They violated security by attacking Turks. The armed attacks and the massacres of Bozo Çetesi made the Turkish soldiers’ position difficult and made the activities of the Entente Powers and Armenians supporting them easier. Bozo Çetesi, powered with the help of Bozo tribe, supported the rebellious Armenians. The Çete became an important terrorist group in the eastern and southern regions of Maraş and it took the help of Güllo Çetesi as well.The soldiers were sent on the Çete and the sources of the çete were blocked. The Çete,working as railway workers during the day, attacking people at night, making contact with Armenians and misleading the people by wearing military clothes of the Ottoman soldiers, being effective on the directions of Maraş, Pazarcık, İslahiye, Nurdağı and Bahçe, destroyed in July 1918.
Armenians started to insult the honour and the sacred values of the Turks on the first day of the occupation of Maraş by French on 31 October 1920. On the same day, because of the fact that a French soldier wanted to uncover the veil of a woman coming from a public bath, the Sütçü İmam event came into being. Armenians in the French army started to massacre in order to take revenge. Armenians such as Agop Hırlakyan welcomed the French authorities. The French brought down the Turkish flag from the castle by the provocation of Armenians.
Armenian Legions wearing French uniforms killed innocent people in the villages around Maraş. They sabotaged the mosques and fired Muazzin calling for Azan. They also imposed a curfew on the city between 06:00am and 18:00pm.
Armenians bombarded Maraş with the French during the defence which continued from 22 January to 11 February 1920. Fires started in various places of the city. Turks’ houses were selected one by one and were fired. The people in Maraş, who wanted to be destroyed by mitrailleuse, published annoucements in order to receive help and announce their voice. The people of the city who faced the danger of destruction in the fire and bombardment during the 22 days, showed an honoured struggle. The bombardment which continued by the order of General Querette could not intimidate the people.
Armenians opened fire continuously from their houses and churches, which they used as a shelter. Armenian attacks were made ineffective by the Kuvâ-yı Milliye which was organized by the order Mustafa Kemal Atatürk. That the French and the Armenians did not suppress the people by massacring in so bad weather forced them to fall in confusion. The French commander and the Armenian Komitas (an Armenian secret society) took shelter in the American College on 10 February. On the same day, the city turned into a ruin by the bombs from morning till evening. But the occupation forces decided to leave after seeing the dangerous position. As from 11 February, the French and their Armenian allies left from Maraş towards Turkoğlu direction. Because of the cold weather and the snowy roads, the escaped Armenians became miserable. The Armenians who took revenge from Turks and who were forced to escape, lost many lives due to the harsh weather conditions.
MUSTAFA KEMAL'İN ÇOCUKLARININ MESAJIDIR:

Bugün, Atamızla aynı iman ve katiyetle söylüyoruz ki,

Milli ülküye, herşeye rağmen tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milleti 'nin (ne mutlu Türküm diyenin) büyük millet olduğunu, bütün medeni alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.

Asla süphemiz yoktur ki, hızla inkişaf etmekte olan Türklüğün unutulmus büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, yarının yüksek medeniyet ufkundan yeni bir günes gibi doğacaktır!

Ne mutlu Türküm diyene!.





Bunları Biliyor muydunuz?

Bunları Biliyor muydunuz?

* 1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “Atatürk’ün... Büyük NUTKU’nun” çıktığını...”

* 2- Fidel Castro nun:12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini... Ve: "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini,

* 3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm. ."olduğunu,

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

*5- 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini,

* 6- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir" denildiğini,

* 7- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini ...